“Enosis arzusunda olan Rumlarla aramızda Türk askeri olmadan hayatımızı devam ettirebilmemiz düşünülemez”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Son dönemde Türk dış politikasında başlayan eksen değişikliğine ilişkin tartışmalar, gündemdeki yerini korumaktadır. Bu tartışmayı sürdürenlerin pek de iç açıcı bir görüntüyü vermediklerine de tanık oluyoruz. Ortalık yere konulan “sıfır sorun” uygulamaları, kuşkuları da tetiklemektedir. Doğal olarak bu tür uygulamalardan kısa sürede somut bir sonuç beklememek gerekmektedir.
Bu uygulamaların sürdürülebilir olması için ülkelerin karşılıklılık ilkesine harfiyen uymaları zorunludur. Bunun yapılmaması veya uyulmaması durumunda ise yapılanlar susuz havanda su dövülüyor görüntüsü vermenin ötesine geçemez. Bu nedenle komşularla sıfır sorun diyerek yola çıkılırken bu hususun göz ardı edilmemesi gerekiyordu.
Vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması çalışmaları güzel bir olay olsa gerek. Yeterli çalışmalar yapılmadan başlatılan uygulamalar sakıncalarını da beraberinde getirmektedir. Bayram ziyaretleri Suriye sınırında sırasında yaşananlar henüz unutulmamıştır. Atılan imzaların en alt düzeydeki kişilerin de doğru olarak algılaması gerekmektedir.
Bir süre önce Ermenistan’la imzalanmış olan sınırın açılması ve ilişkilerin normalleşmesi anlaşmasının duvara tosladığını söylemek olasıdır. Sınırın açılmasını, Karabağ’daki işgalin kaldırılması koşulun bağlanmıştır. Bu yaklaşımın sınırın açılması ile ilgisinin olmadığını sizlerle bir süre önce paylaşmış bulunuyoruz. Bu ısrarın sürdürülüyor olması anlaşılır gibi değildir.
Armutlarla elmaların toplanamayacağı gerçeği karşısında Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu son karar, batı cephesinde herhangi bir değişikliğin yaşanmadığının göstergesi olmaktadır. Karabağ’daki işgalin kaldırılması için Minsk grubu diye bilinen ülkeler çalışmalarına devam ediyorlar. Bu kuruldan işgalin kaldırılması kararı çıksa bile geçerli olacak olan Anayasa Mahkemesi’nin kararı olacaktır.
Ermenistan Anayasasında Türkiye’den toprak istekleri olduğu biliniyor. Bunun yanı sıra ‘Bağımsızlık Deklarasyonu’nun 11. maddesi, “soykırım iddialarından” vazgeçilmeyeceğini içeriyor. Aynı şekilde Doğu Anadolu, “Batı Ermenistan” olarak tanımlanıyor. Gelinen bu noktada, alın size sıfır sorun demek gerekiyor mu ne…
AB’nde başlayan çöküş süreci devam ederken, siyasetçilerin Anayasa değişikliği ile uğraşıyor olmaları sıkıntı yaratmaktadır. 1982 Anayasası ile AB’ne girilemeyeceğinin türküsü son günlerde ısrarla çığrılıyor. Ne tür bir Anayasa ile AB’ne girmenin olanaklı olduğunu sözcüklerin arkasına saklanılmadan ortalık yere konulması gerekiyor mu ne…
İzlanda’dan kısa süre sonra Macaristan’ın da iflas bayrağını çektiği unutulmamıştır. Benzer sıkıntıları şimdilerde Yunanistan yaşıyor. Aksinin söyleniyor olmasına karşın AB’nin İstatistik Enstitüsü Eurostat, Yunanistan ekonomisinin güvenilmez olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra Yunanistan’ın borcunun belirsiz olduğu vurgusu yapılıyor.
Yaşanmakta olan bu olumsuzluğun aşılabilmesi için gereken önlemlerin alınmak istenmesi halkın tepkisini çekiyor. Bu tepkiyi son derece doğal buluyoruz. Buna karşın ülkeyi bu duruma getirmiş olan önceki hükümetin yetkilileri, alınacak olan bu önlemlere karşı çıkıyorlar. Bu yaklaşım politikanın çirkin yüzü oluyor mu ne…
AB’nin Ekonomi Komiseri Bay Olli Rehn, hızla yaklaşmakta olan tehlikeyi gördüğünden olacak, “Tüm AB için geçerli olacak yeni finansman araçları bulunmalı” diyor. Bay Olli Rehn’i çöküşün korkusu sardı mı ne…
Yunanistan’ın AB ülkelerinden aldığı silahlarla gücünü arttırdığı biliniyor. Türkiye’yi sürekli olarak düşman ilan ederek silahlanan Yunanistan’da şapka düşmeden kel görünmüş oluyor. Aynı ülkelerin şimdilerde Yunanistan’ın silahlanmasına karşı çıkıyor olmaları ise düşündürücüdür. Yunanistan’ı zorla sokağa terk edilen çocukların durumuna düşürüyorlar mı ne…
2008 yılı Eylül ayında başlayan Kıbrıs sorununa çözüm bulma görüşmelerinde hızla sona doğru yaklaşılıyor havası pompalanıyor. Ana tema olarak adanın birleştirilmesini öngören Rumların tezi olan, “Kıbrıslılar Tarafından Kıbrıs İçin” politikasında ısrar ediliyor. Böyle bir ortamda açıklanan Orams davası kararı, bu yaklaşımın değirmenine su taşımak için alındı mı ne…
Bu güne değin bu dava konusunda rahatlarını bozmayanların gereğini yapmayanlar, = en azından Orams ailesi kadar bile mücadele vermeyenler = şimdilerde ortalık yerde dolaşıyorlar. Açıklanan bu karar, görüşmeleri baltalamak, güvensizliği körüklemek için uygulamaya konulan yeni bir İngiliz oyunu oluyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…