MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Karşılıklı Kandırmaca
Ahmet Göksan
YAZARLAR
19 Aralık 2009 Cumartesi

Karşılıklı Kandırmaca

“Türkiyesiz herhangi bir teşebbüsün muvafakiyetten uzak kalacağını ve mutlak surette hezimetle neticeleneceğini unutmayınız”

                                                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

            Uzun bir aradan sonra BM Genel Sekreteri “İyi Niyet Misyonu” çerçevesinde hazırladığı raporunu geçtiğimiz günlerde Güvenlik Konseyine sundu. Rapor, adada görev yapan barış gücünün süresinin altı ay süre ile uzatılmasını öngörüyordu.  Görüşülen rapor, önemli bir gelişme olarak tanımlandı. Türkiye’nin haklı olarak karşı çıktığı bu raporu, Rum Yönetimi ısrarla savunuyordu.

Adada 45 yıldır görevde bulunan bu güce, artık gerek kalmadığı yönünde son dönemde yoğun tartışmaların da yaşandığı biliniyor. Buna karşın Rum Yönetimi, bu gücü kendi varlığının sigortası olarak görüyor. Adada turist olarak bulunmanın ötesinde hiçbir işlevi olmadığı kesinleşen bu gücün artık geri çekilmesi gerekiyor mu ne…

Kilisenin ve Rum Ulusal Konseyinin ortaklaşa belirlediği çözüm önerilerini Bay Hristofyas, “Kıbrıs’ta federasyonu oluşturacak iki egemen devlet yok, iki toplum var. Bir anlaşmaya varacağız, imzalayacağız ve ancak ondan sonra iki unsur ortaya çıkacaktır. Bu temel farklılıktır” diye konuşuyordu.

Böyle bir sonuca ulaşılamaması durumunda Bay Hristofyas, Türk tarafının kabahatli olması sonucunda, bir çözümün olmaması durumunda, uluslararası bir kampanya başlatarak, uluslararası toplumun suçluyu belirlemesi ve önlemlerini almasını isteyeceklerini yineliyordu. Yapılan görüşmelerde yeni bir devlet yapısının oluşmayacağını vurguluyordu.

Buna karşın Kıbrıs Türk tarafı sıklıkla kurulacak olan devletin, iki toplumun eşitliğine dayandırılacağının türküsünü çığırmayı yeğliyor. Adadaki sorunu çözmek savı ile yönetimin başına seçilen Bay Hristofyas’ın çözüm diyerek kendi durumunu güçlendirdiğini söylemek olasıdır.

Yeni yapı içerisinde Kıbrıs Türklerine verileceği söylenen hakların sıradan bir köy muhtarının yetkisi kadar olamayacağının artık görülmesi gerekiyor mu ne…

AB’ndeki görüşmeleri gerekçe gösteren Rum Yönetimi, bir anlamda adadaki görüşmeleri askıya almış oluyordu. Buna karşın gelinen noktayı halkı ile paylaşıyor. Bu açıklamaları doyurucu ve inandırıcı bulmayanlar ise, “çözümün kazanılmış hakları etkilemeyeceği yönünde bilgi verilmesini” istiyorlar.

Son yapılan toplantılarda kendi başının derdine düşmüş olan AB, Kıbrıs konusunda Türkiye’ye sadece aba altından sopa göstermekle yetiniyordu. Limanları açılması ile başlayan dayatmalarını bir yıl süre ile erteleme gereğini duyuyorlardı. Buna karşılık, Kıbrıs sonuç bildirgesine, “Münhasır Ekonomik Bölge’deki egemenlik haklarına ilişkin” bir ifade konuldu.

AB’nden aldığı tüm yardımları nerede ise lüks ve gösterişli yatırımlara harcayan Yunanistan, sonunda iflas bayrağını çekti. İspanya, Portekiz ve İtalya’nın da sırada oldukları bildiriliyor. Bu ortamda bir araya gelenler ciğeri bir köşeye bırakarak, kendi canlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Sokak kabadayısı havalarında postu yere sermiyorlar ama görünen köyün yol göstericiye gereksinimi yoktur. AB’nin iflas gerçeğini paylaşmanın zamanı artık gelmiştir. Hatta geçmektedir…

Yapılan tüm müdahalelere karşın iyileşme belirtileri göstermeyen hasta için doktorlar, “canı ne isterse yiyebilir” diyorlar. Bu duruma düşmüş olan AB’nin peşine düşmek kadar anlamsız bir yaklaşımın olamayacağının artık görülmesi gerekiyor.

AB’nin ruhuna fatiha okumak caiz midir yoksa değil midir diye ulemaya sormak gerekiyor mu ne…

Adada çözüme ulaşma konusunda uzlaşılamadığı noktada BM veya AB gibi dürüst arabuluculara başvurulmasını isteyenler de çıkıyor. 46 yıl önce Türklerin soykırımdan geçirilmek istendiği unutularak, günümüzde böyle bir istekle ortalık yere çıkmak kadar anlamsız bir yaklaşım olamaz.

Barış ve çözümü bizlerin de istediğimizin unutulmaması gerekiyor…

Günümüzde sıklıkla yinelenen, “analar ağlamasın” söylemine de katılıyoruz.

Buna karşın Rumlarla Yunanlıların saldırıları sonrasında anaları çocukları birlikte ortadan kaldıranlar, ağlayacak ana bile bırakmadılar. 

Bunun unutulmaması gerekirken bu yaklaşımı sergileyenlerle hangi barışı yapacağımız da sorgulanmalıdır.

 Anaların ağlayamadığı Kıbrıs’ta babaların ağladığı da unutulmamalıdır…

SEVGİ ile kalınız…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi