MENÜ
Erzurum 15°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çeçenya ah Çeçenya... (19)
Cahit Okcu (Su Dağları)
YAZARLAR
11 Nisan 2009 Cumartesi

Çeçenya ah Çeçenya... (19)

- Sırt çantalarımızı ve tüfeklerimizi burada bırakalım. Tabanca ve bıçakla sürünmemiz daha kolay olacaktır. Kasabaya karşıdan bakınca, bu saatlerde en risksiz güney doğu tarafından yaklaşabileceğimiz anlaşılıyor. Bu demektir ki, buradan kasabaya paralel, doğu istikameti yönünde daha yürümemiz gerekecek. Nöbetçileri ve köpekleri de hesaba katarsak, sokaklarda fazla oyalanamayız. Yaklaştığımız taraftaki en yakın eve , ahıra yada başka bir yere saklanmamız gerekecek.
   - Nalburiye kasabanın ne tarafında?..
- Üssün olduğu sokağın güneyden ve sağdan üçüncü olanı.
- Evi?..
- Bilgi yok. Böyle birinin evi olmaz herhalde.
 - Ama adam Ezikhoy'un yerlisi değil mi?
- Evet ama, yediği haltlara bakılırsa ailesiz gibi. Nasıl bu kadar rahatmış anlayacağız! Çan tokmağına oturmuş keman çalıyor deyyus!..
İkisi de güldü... Tüfeklerini ve sırt çantalarını, Babürşah'ın yaslandığı çamın dalları arasında yüksekçe bir dala zulalayıp, akşamdan kapsüllerini  taktıkları iki parça saniyeli fitil, ikişer kalıp tnt, misina teli, ikişer el bombası ve uçları zehirlenmiş çivi torbasını alarak tekrar yola çıktılar.


* * *
Kasabanın güneydoğu tarafında, ilk sokağın karanlığına karışmışlardı nihayet. İlk damın kerpiç duvarları, kalın çam dallarından  bahçe çiti, at arabası, taş yığını halindeki yıkık ev derken, çömel, sürün yürüyorlardı. Nihayet sokağa girmiş, duvarlara tutunabilmişlerdi.
Girişte, el eşeğini arayan el gibi, bir oyana bir bu yana gidip gelmekten ve lanet okumaktan başka bir şey yapmayan nöbetçileri atlatmak kolay olmuştu. Ama köpeklere de yakalanmamak gerekiyordu. Nede olsa onlar işlerini daha ciddiye alırlardı. Gel ki son yıllarda, artan fukaralık ve sahipsizlik nedeniyle köpek sayıları epeyi düşmüştü. Kalanlara da bakamıyorlardı zaten. Kalan köpekler, kış gecelerindeki tipi, kurt ve ayı tehdidine karşı içeri alınıp saklanabilen köpeklerdi.
Kırsala göre kasaba daha karanlıktı. Etrafı seçmek çok daha zordu. Sokak başlarından sızan cılız ışıklar, göz netliğini dahada bozuyordu. Duvar diplerinde yığılmış kar kümeleri, saklanmak adına tek avantajıydı sokağın. Ancak bu şekilde, üstelik hayli ıslakken fazla dışarıda kalma şansları yoktu. Kasaba dışından sokağa kadar, yaklaşık beş altı yüz metre ağır ritimlerle dura dura sürünmüşlerdi çünkü. Vücutlarının ön tarafları, gerek ter gerek dere geçişlerinde kırılan buzların azizliklerine uğramış, ıslak ve çamur içindeydi. Bu ıslaklıktan olacak ki, çok tatlı öksürük nöbetlerine kapılıyorlardı şimdi. Üstelik bastırılması gittikçe zorlaşıyor, sıka sıka bir hal oluyorlardı.
Nedense hiçbir ev kapısı sığınılası kadar çalınası görünmüyordu. Zaten gecenin bu vaktinde, birinin kapı açması için deli olması gerekirdi. Artık bu topraklarda katliamların çoğu geceleri yapılıyor, mallar geceleri yağmalanıyor, evler geceleri yakılıyordu.  Kaldı ki, son zamanlarda evleri sınanan hayli aile olmuştu kasabada. Dost düşman ayırt etmeleri o kadar zorduki.
Babürşah için, nedense herhangi bir kapıyı çalmak yada herhangi evde günü geçirmek düşüncesi zayıflamıştı. Bu şekilde kasabayı bir baştan bir başa etüt edip, nalburiye dükkanını kontrol etmeleri, tuzaklamaları sonra ortalık ışımadan tekrar kasabadan çıkmaları en akılcı yol olacaktı. Ancak bu alternatif hayli riskli görünüyordu. Çünkü şafak sökmesi çok yakındı. Yer değiştirmek, hele sürünerek ve etrafı kollayarak ilerlemek hayli zaman alıyordu.
Babürşah  bir an geriye doğru bakarken, Umran'la göz göze geldiklerini hissetti. Aralarında iki ev kapısı kadar mesafe vardı. İşaretleştiler. Umran daha seri hareketlerle Babürşah'ın yanına geldi. Sırtlarını duvara yaslayarak, çömeldiler. Babürşah kalın sesini olabildiğince yumuşatmaya çalışarak Umran'a;
- Şu herifin dükkanını kolaçan edip, çıkalım. Burası soğuk cehennem gibi. Günah kokuyor sokaklar. Adamın çok iyi korunduğu belli. Ancak tuzak için kar birikintileri çok müsait. Kar katı ve sert. Birazda sokak karanlık olursa… Anlaştık!.. Sokak lambaları... Öncelikli... Hepsi değil... Sokağı yakınca tekrar sürünmemiz gerekmeyecek... Buda dikine geçeceğimiz üç sokak boyu demek.
-  Kasabaya gelmişken birkaç yeri veya hiç değilse bir iki kariyeri de tuzaklayalım Komutan. Fazla zaman almaz. Sen dükkanla meşgul olurken ben …
Diyordu ki, yaslandıkları duvarda, başlarının tam üzerindeki pencerenin açıldığını duydular. Umran, aynı anda sırt üstü yere uzanıp tabancasını pencereye doğrultmuş, Babür yana doğru çekilerek çıkacak yada uzanacak olanı namlu ucuna almıştı.
Pencere hafif bir gıcırtıyla gerçekten aralanmıştı. Umran:  
- Seni gördüm?!.. Uzat başını kimsin?!.. Vurabilirim bak!..
Diye, sessiz ama sert bir yerli aksanıyla pencereye doğru emirler savurdu. Konuşma esnasında zaten pencere aralanmış, yaşlı bir kadın başını uzatmıştı bile;
- Konuşmalarınızı duydum. İnsan ninesini vurur mu be oğul!.. Kapıyı açıyorum hemen içeri gelin, ne konuşacaksanız evde konuşun… Hadi hadi tez olun!.. Yan taraftan, bahçeye girin...
Bu bir sürprizdi. Göz göze geldiler. Babürşah gülümsedi. Umran hala şaşkındı. Sessizliğe o kadar konsantre olmuşlardı ki, bir an üzerlerine ateş açılacakmış gibi geldi onlara. Babürşah 'şehir gerillasında' daha pişkin olduğundan mı nedir, daha sakindi. Umran'a atfen: 
- Tam yerinde mola vermişiz. Hadi girelim...
Kapı açılmış, ikisi de içeri girmişlerdi. Mum ışığında, dar, uzun bir holu geçerken  ihtiyar kadın " köpeğe dikkat edin."  Diye, uyarırken, bir yandanda eteklerini iki yana çekerek köpeği perdelemişti.
Holde, kesif bir dam kokusu hakimdi. Belli ki hole açılan kapılardan birinde hayvan besliyordu. Uzun ve çokta dar olmayan holün ilerisinde, sola doğru açılan ve dış kapıya göre daha eski ama gösterişli olan kapıdan eve girdiler. Burası tavan pencereleri kapatılmış, genişçe bir mahaldi. Bir tarafta, duvardan duvara eski ahşap bir ambar ve ona yaslı yüklük, onun karşısında tamamen bakır kap kacak dizili bir terek, kapının tam karşısında merdivenle çıkılan tandır başı ve bu mahallere açılan ikisi altta biri üstte olmak üzere,  üç oda kapısı görünüyordu. Ev sıcacık gelmişti. Ferah ve tertemizdi.
İhtiyar kadın tandır başındaki odanın kapısını kapattıktan sonra lambayı yaktı. Beyaz baş örtüsü üzerine gerilla bonesine benzer yeşil bir başörtü bağlamış, kısaca boylu, dokuma kumaştan kalın ve yerden elbisesi,  belinde el dokuması kuşağı ve işlemeli koyu yeşil cepkeniyle nur yüzlü bir nineydi.
Babürşah daha fazla beklemeden, sordu:
-  Ana ne yaparsın, kimin kimsen yok mudur senin?.. Korkmaz mısın böyle yalnız, koskoca evde?.. Adın nedir?..
 Nine tandır sacını kaldırmış, bir koluyla alttan bir şeyler çıkarmakla meşguldü. İşine ara verip onlara bakarken, delikanlılar da hala  kapıya yakın bir pozisyonda ve şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı.
-  Siz hele beni boş verin. Üşümüşsünüzdür. Gelin şöyle yukarı. Postallarınızı çıkarın. Tandır dünden sıcak. Ayaklarınızı salın içine, ıslağınız varsa çıkarın, kurur. Ben yorgan getireyim. Önce kendinize bakın, beni sonra merak edersiniz. Hadi hadi... O üstünüzdekileri çıkarın hele…
Nine alabildiğine dobraydı. Her şeyi emirle yaptırıyordu. Parkalarını çıkarıp, ambarın üzerindeki silahlığa astılar. Bağlar, postalları derken, tandır başını kirletmemek için çoraplarını bile çıkardılar.
"Yamandı şu  ihtiyar ana valla!.. Yaman!.." Bu düşünceler ikisine de aitti tabi.
 Kil den yapılı tandır hayli sıcaktı. İkisi de ayaklarını tandıra uzattılar ki, ihtiyar kadın; kucağında getirdiği iki yorganla, sırtlarını ve kucaklarını örtecek şekilde onları sarmaladı. Bir yandan da ikaz etmeyi unutmuyordu.
- Belinizdeki silahlara dikkat edin, tandıra düşmesinler. Bakın benimki gibi, daha arkanıza, belinize doğru… Hah!.. Şöyle.
Nine belindeki silahın yerini sadece işaret etti ama göstermedi. Babürşah'da Umran'da ikisi de gülüştü. Nine yaman biriydi valla!.. Bu arada önceden sardığı belli olan sigarasını da yakmış, son konuşmalarını sigarası dudağındayken yapmıştı.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi