MENÜ
Erzurum 15°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çeçenya ah Çeçenya... (16)
Cahit Okcu (Su Dağları)
YAZARLAR
8 Nisan 2009 Çarşamba

Çeçenya ah Çeçenya... (16)

Her zamanki katı ifadesini tamamlayan çatık kaşları tekrar geri dönmüştü, Babürşah'ın. Umran'da şaşakalmıştı bu işe. Konuştumu, dilide tavrı kadar kesin ve etkiliydi bu devin. Her gün biraz daha Kerim'e benzetiyordu onu. Böyle giderse onunla savaşmak dahada bir anlam kazanacaktı. 
Babürşah, her zaman serin ve muhatabına aşağılayıcı bir havada bakar gibi görünse de,  hiç öyle zannedildiği gibi ukala bir komutan değildi. Her zaman kararlarını zamanında, kati ve süresinde verirdi. İri yarı vücudu her an saldıracakmış kadar gergin detaylar taşırdı. Sinirlendiği zaman ellerini patlatırcasına sağa sola vurur, kendince sakinleşmedikçe, onu kimse teskin edemez, hatta yanına bile yaklaşamazlardı. Mağara cidarlarında kaç kanlı yumruk izi vardıysa, hepsi onun iç isyanlarının hatırası sayılırdı.
  - Erzak işinden önce yapacak bir iş daha var Umran!.. Dedi, devamla...
- Nerede?..
- Ezikhoy tarafında!.. Bir yara sineği!..  Nalburiyeciymiş. Resminden tanır gibi oldum ama emin değilim. Evlerine girip çıkan yada kasaba dışında aileleriyle görüşen savaşçıları ihbar ediyormuş.  Zenginleşiyormuşda.  Bu yüzden, şimdilerde kaç aile var ki, perperişan bir duruma düşmüş. Kasabada sorguya götürülenler, kaybolanlar, dahası halkın gözü önünde aşağılanan gelinler... Tarihler boyu, hiç bir düşmanımızdan böyle bir alçaklık ne görülmüş nede akla getirilmiştir. Kaç yaşlı insan, başlarına postal basılarak su birikintilerinde boğulmuş. Bununla da kalmıyor. Dahası, daha ağır!.. Erkeksiz ailelere musallat oluyorlarmış. Zaman zaman Başkent'tede gidip geliyormuş ama korumalı olarak ve vakitsiz. Yakın köylerin tüm istihbaratını o veriyormuş. Nasılsa herkesi tanıyor ya!.. Milletin yedi sülalesini ortaya döküyormuş. Kim kimle akraba, kimin kimsesi nerede, kimin neyi var türünden... 
- Anladım!..
- Akşam nalburiye de takılırlarmış. Ama asker ama sivil. Nalburiye de oturanların hepsi, kaç kişilerse o kadarlar. Bilmiyorum, sayı hakkında bilgi yok. Dedim ya kaç kişilerse. Diğer bilgi ise; bazı geceler işgalci askerler ve rus yosmalarla alem yapmaları.
 - Hedef  işgal birliğinin tümü mü?
 - Hayır sadece deyyus ve avanesi...
- Ne zaman, kimler gidecek belli mi?..
-  İsim yok. İnisiyatif Tim'de. Bu durumda Toga'ya gidecek gurup programını uygulayacak. Kirbosa kervanını birkaç gün geri atacağız. Şimdi biraz uzanmak istiyorum. Saat sekiz gibi organizeyi yaparız...
Mağaraya girmişlerdi. İçerilere doğru ilerledikçe hava ısınıyor, ortam kararıyordu. Ahşaptan yapılmış mağara boğumundaki girince, kısık ayarıyla yanan gaz lambasının tiz ışığında köşedeki yataklarına doğru yöneldiler. Uyku tulumları içinde, kimi askeri, kimi ahşap kampetlerde uyuyan arkadaşlarını uyandırmamak için, çok yavaş hareket ediyorlardı. Hatta uyku tulumlarını bile giyinmeden öylece uzandılar.
Umran uyuyabileceğini hiç zannetmiyordu ama biraz istirahat onun için de iyi olacaktı.
Önce bir süre gözlerini kapadı sonra araladı. Mağara tavanınki çatlaklar, renk karışımları, girinti ve çıkıntıların oluşturdukları resimlere bakakaldı. Bazen at üzerinde yay germiş antik bir savaşçı, bazen elini gözlerine siper etmiş uzaklara bakan bir kız, bazen kara ayının pençelerini andırır siluetler arasında gezindi durdu. Arkadaşlarından bazılarının, özellikle Ömer'in horultusuna zaman zaman ritim tuttu. Bazen gülümsedi. Ömer uyumuyor adeta boğulmamak için savaşıyordu.
Bir ara etrafına ilgisiz kalıp yan tarafına döndü ki,  nihayet oda sızıp gitmişti...

* * *
Saat sekiz sularında hepsi uyanmış, tomruk dilimlerinden oturaklarında oval bir konumda oturmuşlardı. Toplantı düzenleri genelde bu şekildeydi.
 Ortalarında, ancak sokulunca ısısını hissettiren, küçük seyyar mangal üzerindeki isli demlik kaynamaya geçmiş, fıslıyordu. Rehavet basmasın diye, varilden bozma sobaya hayli uzak bir konumda oturmuşlardı. Bu hep böyleydi...
Timin en genç savaşçısı Hasan çay yapmış, dağıtmış, sonra oda geçip yerine oturmuştu. İkili sohbetler, şakalaşmalar, başka timlere ait fıkralaşmış anılar, çatışma ensanteneleri derken, Babürşah'ta yerini almak üzereydi. Bir yandan gömlek kollarını indirirken, bir yandan da sırtına attığı parka  yakasıyla yüzünü kurulamaya çalışıyordu.
Yerine otururken Hasan'a takılmadan yapamadı.Gülümsedi, kalın davudi sesiyle;  
-  Hasan ne zaman  şekerimiz olacak, bu çaylara toprak mı karıştırsak yoksa!..
- Aslında şeker bulmak bir şey değil de, gücümüzü henüz para yerine kullanmadık. Ama böyle bir emir alırsam, Moskova şeker fabrikasını alır gelirim Komutan.
-Hepsi tek ağızdan güldüler. Hasan bu tip konuşmalarda ayrıcalıklı bir üsluba sahipti. O en küçük kardeş gibi zaman zaman şimarır, şakalar yapar, diğer ağabeylerine güç sınamaları gösterir, güreşir hatta gücendiklerine ağzını açar yummazdı. Ama O'na kimse kızmaz, aksine çok sinirli olduğu anlarda dahi gülmekten kendilerini alamazlardı. Uzak atışlarda yaradılıştan uzmandı. Bir defasında dürbünsüz yedi yüz metre atışında attığı beş merminin tamamını küçük bir tencere kapağında toplayabilmişti. Önüne konan her tip tüfeğin mekanik özelliklerini bir çırpıda sayar, gözleri kapalı halde en seri tüfeği söker, parçalar, toplardı. 
- Allah göstermesin, dedi Babürşah. Devamla;
-Silahın gücünü para yerine kullananlar, hiç bir zaman yer bulamayacak aramızda. Biz ot çayı içip kuru ekmek yiyerek, zayıf bağımsızlar olacağız. İnançlarımızla tatlanacağız. Tok insanlar, bağımsızlık savaşı yapamazlar. Dünya kapitalizminin sulh telkinleri bu temele oturuyor. Onlar, bağımsız sınırlar yerine bağımlı pazar arayışı içindeler. Onlar için ülkeler, reklam mavisi  kapaklara yapıştırılmış harita kahverengisi tatlandırıcılarla dolu kutulara benzer. Emperyalizmin işgali yada dostluğu, o ülkeyi pazar yapma mantığına dayanır. Her neyse konuya dönelim;
- Arkadaşlar, Toga tarafındaki köylerden yapacağımız erzak ikmali zamanında yapılacak. İkmal dört gecede mutlaka tamamlanmış olmalıdır. Kervanlara herhangi bir düşman müdahalesi olması durumunda, çatışmaya girilmeyecek, geri çekilme taktiğimiz bozulmayacaktır. Bundan böyle yapacağımız bu tip köy  nakliyelerinde bazı değişiklikler yapıldı. Artık köyden çıkacak katır sayısı kadar, köylere  katır bırakılacak... Bu yüzden dağdan katır götürürken, sayı olarak emniyette kalmanızda fayda var. Fazla hayvan, en fazla boş döner. Bir nevi yüklü hayvanlar, boş hayvanlarla takas edilecek. Böylece aileler, işgalcilerin muhtemel dam sayımları için emniyete alınmış olacaktır. Yada, herhangi bir kervan baskınında ele geçirilen katırların hangi köye ait  olduğu belli olmayacaktır. Toga tarafı kervanı sorumluluğu şavaşçı Ömer'e verilmiştir. Bu mahalde daha ücra ve uzak köyler olduğu için, ağırlığımız bu gurupladır. Murat, Yusuf, Hazar, Şamil ve Tahir'i  yakın ve uzak refakatle görevlendirilmiştir. İç görevlendirme herzamanki gibi komutan Ömer  tarafından ayrıca yapılacaktır.
Kirbosa tarafı sevkiyatı benim sorumluluğumda yapılacak, ancak şimdiden birkaç gün gecikebileceği ihtimali yüksektir. Salur dahil dört köy, Pazara kadar ertelenebilir.
Önce Ezikhoy tarafında görülmesi gereken önemli bir hesap var, kapanacak. Kaç gün sürer bilemiyorum. Keşiftir, baskındır derken, zaman alabilir... Kaldı ki, davalının orada bulunup bulunmayacağını da bilmiyoruz. Bu yüzden iki gün sonra ki, bugün Salı, Perşembe akşamı ilk parti için katırlar Salur köyüne götürülüp, orada bekletilecek. Pazar gecesine kadar, kervan kampa ulaşmazsa, günü takip eden gece, bu sevkıyatları da Toga gurubu yapmaya başlayacaktır. Salur, Kanlıca, Salmanlı ve Başköy mezrası… Unutulmasın… Salur'a boş kervanı götürme işi,  savaşçı Hasan'a verilmiştir.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi