MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çeçenya ah Çeçenya... (11)
Cahit Okcu (Su Dağları)
YAZARLAR
1 Nisan 2009 Çarşamba

Çeçenya ah Çeçenya... (11)

-Ah kızım!.. Niye bana haber vermezsin ki!.. Vay anan öle yavrum!.. Son günlerde iyi gibiydi be kızım... Öyle aniden, vah!.. Vah!.. Kız ben nasıl daldım böyle... Nasılsa iki üç günlük yiyeceklerini hazırladım diye 'merekle' meşgul oldum... Merek viran olaydı da, onun başında olaydım tek... Sen görmedin hiç değil mi?.. Nur topu gibi bir yiğitti o... Görsen, o haliyle bile yatağa sığmıyordu... Vücudu kalbur gibiydi!.. Vah yavrum!.. Umut yoktu ama yinede yaşıyordu işte...
Zühre'de ağlamaya başladı nitekim. Hala yeğen, çokta tanımadıkları bu savaşçı için hayli ıstırap duydular.
Zühre, hiç tanımadığı bu savaşçıyı katıra yüklediği geceyi tekrar tekrar yaşadı. Halasına sarıldı. O'nu öptü, kucağına sıkıştırdı. Teselli verdi. Gözlerini sildi.
Dakikalar sonra, hüzünlü ifadelerle birbirlerini teselli etmeye başladılar. Zühre, Halasının bu kadar üzüleceğini hiç düşünmemişti. Öyleyse ihtiyar Tac ninenin hiç haberi olmaması lazımdı. Çünkü Hala her seferinde Tac nineyle, Emine anayla hasta yanına gider, ortalık temizliği yapar, hatta eliyle yedirir içirir, elini yüzünü yıkardı...
Helikopterin pat pat gürültüsüyle yeniden, kendilerine geldiler.
Şimdi başka bir dertleri vardı tabi. Eksik hayvanın, hele bir yük katırının eksikliği bir sürü sıkıntı açacaktı başlarına. Bir sürü aşağılayıcı sorgu, küfür, tekme tokat, damın ait olduğu evin tüm yiyeceklerinin imha edilmesi, evi yıkma, diğer hayvanları telef edip, yakma, daha ötesi; ilişkili olanların, sorgu için askeri garnizonlara götürülüp başlarının batırılması... Daha ne dertler açardı, kim bilir!..
-Hala, kalk yukarı çıkalım. Allah büyüktür. Çıkarız bir türlü işin içinden. Müfrezenin gelmesi, daha bir iki saat alır. Dur bakalım hele, hemen akim sonuçlara kaptırmayalım kendimizi.
Sesi oldukça tiz ve ağlamaklıydı. Halayı  kaldırdı ama O hala ağlıyordu...
-Ne yapacağız, ne yapılabilir ki?..
- Halacığım, dam sayımları sizin damların oradan başlamıyor mu? O damlardan önce sayılmış bir ahırdan, kaydırma yaparız.

-Nasıl?..

- Ne bileyim, sayılan damların birinden, gizlice işte.

- Başka çaremizde yok görünüyor.

- Nasıl olacak, düşünelim biraz.

- Köyü topladıkları yer 'harmanlıklar'  olduğuna göre, damlardaki sayımda Ayşelerinki, Senem ablalarınki, Tac nineninki, bizimki derken, sonra su kerhizi, yıkık evler, çeperler, Avcıların bostan ve sizinki... Bu tarafta zaten dört dam var. Senem ablaların katırı yok. Bizimki olmaz yan yana sayılır. Ya Tac ninenin, yada Ayşelerin katırı gelmesi lazım. Ayşelerin  damı sayılıp ta, Senem ablalarınkine girdiklerinde katırın yer değiştirmesi gerekir ama!.. Nasıl?..

- Üst taraftan birkaç kız ot balyaları taşırken, sütre yaparak katırı geçirebiliriz belki.
 
- Fark etmeleri zor olmaz ama.

- En iyisi üst sokaktan, en son sayılacak olandan alıp, Ayşelerin katırını o dama götürmek.

- Aklınla bin yaşa kız. Bu olur işte. Ben gidip konuşayım. Sende dama uğra. Silahı yerine koy. Merdivene dikkat et, yine kaymasın.

- Tamam Hala, dedi Zühre.

Silahı almak için üst kata çıkarken Halime halada aceleyle gitti.

Dama doğru giderken hayli endişeliydi. Hava serinceydi. Öğlen yaklaşmasına rağmen, güneş hala ısıtmıyordu. Dişlerini sıkıyordu. Birşey bulacakmış gibi yere bakınarak yürüyordu.
Helikopter ilk turunu tamamlamış olacak ki, sesi uzaklaşmıştı. Ot tayalarının zirvelerinde hala kar vardı. Yerler genelde yumuşaktı. Ayakkabları çamur topluyordu. Kaçan için iz bırakmak kaçınılmazdı. Neyseki kaçıracakları birileri yoktu. Parkası altındaki tüfeği, cep içinden sıkı sıkıya kavramıştı ama yinede dengesi bozulmuyor değildi. Tüfek yaramaz bir çocuk gibi omuzunu aşağı çektikçe savaşçılar geliyordu aklına. Bu tüfeklerle dağ aşan, nehir geçen, koşan savaşçılar...
Damın kapısına varmıştı ki, büyük bir şaşkınlık geçirdi. Kilit zinciri, kapı pervazında öylece asılı duruyordu. İlk aklına gelen hayvanlar oldu. Gel ki, buralarda hırsızlık olmazdı ama sivil diktatoryadan zenginleşme adına yada macera arayan sivil giyimli askerlerlerce, bu işe girişenleri de duymamış değillerdi. Hükümetin yıldırma polikaları arasında önemli taktiklerdendi bu hırsızlıklar...
Panikle içeri daldı. Hayvanların tümünü bir anda görmek istiyordu. Ayakta, yatan, boş, dolu, boğa, katır tamam. Bir anda  öyle bir sevinç çığlığı attı ki, hayvanlardan ürkenler oldu. Katır, evet katır buradaydı. Getirmişlerdi. Hemen Halasına haber vermeliydi. Silahı öylece bırakıp kapıyı çekerek çıktı. Koşarcasına düşe kalka Halasını aramaya başladı.
Halasını çeşme başında buldu, kadınlar birer ikişer toplanmış, olacakları konuşuyorlardı. Kızgınlıkla ayaklarını yere çarpanlar, arada bir küfür savuranlar, aceleyle evine dönenler arasında onu çamurlu elleriyle görenler şaşkınlıkla yol veriyorlardı.
Zühre, "Halacığım!" diye, bağırdı;

-Halacığım, katırı getirmişler!..

Kadın o an öyle bir rahatladı ki yeğenine sarılmadan yapamadı. Gözleri dolmuştu;

 -  Şimdi çay içmeye gidebiliriz, dedi, sevinçle.

Yeğen, Hala, Zührelerin evine doğru yürümeye başladılar. Bir yandan da, konu hakkında fikir yürütüyorlardı.
Eve girerlerken Hala, bu sefer de silahı saklayıp saklayamadığını sordu yeğenine. Zühre;

-? Başka tasan kalmadı, değil mi Hala!.. Dedi ki, ikiside gülmeye başladılar...

* * *

O gün bilinen hengameler içinde geçti. Müfreze, saat bir sularında köyü ablukaya aldı, bir bölümü köye girmiş megafonlarla ahaliyi köy harmanlarında toplamıştı. Önce üniforma giydirilmiş çeçen bozması olduğu anlaşılan bir subay tarafından, yarım saat süren bir konuşma yapıldı. Rejimin faziletlerinden, Çeçenya'nın büyük sarayın bir odası olduğundan, ekonomiden, işsizlikten bahsedip; Çeçenya'yı yakın zamanda büyük zenginliğin beklediğini, daha üç gün önce Shali yöresinde iki fabrika açılışı yaptıklarını ama isyancıların bu zenginlik ve refah ortamını istemediklerini, aslında onlara da bu kalkınma hamlesinde ihtiyaç olduğunu, silahlarını bırakıp Çeçenya'nın ulusal kalkınma ve verim hamlesine katılmaları gerektiğini, bu asil ahalilinde dağdakileri ikna ederek, hükümet kuvvetlerimize hizmet erdemlerini yerine getirmeleri gerektiği, aksi halde neler olabileceği konularında konuştukça konuştu... Sonra, hane hane büyüklü küçüklü kafa sayıları, eski kayıtlarla kontrol edildi. Ahırlardaki hayvanat sayılırken, iki üç siyah boyalı manga, köyün etrafında ve mezarlıkta incelemelerde bulundu. Konuşmacı subayın bahşettiği bir kıyak olarak, bu seferlik evlerde arama yapılmadı. Bütün bu taramalardan sonra, gösteriler adı altında  gözdağı atışları yapıldı. Araziye, darağacı şeklinde dikilen çamaşır sırıklarına güveçler asıldı. Makineli tüfek ve kaleş atışlarıyla, sırıklar dahil imha edildi. Dağlara doğru, birkaç kaya mostrasına uçaksavar ve tank atışları da yapıldı. Çoğu köylü, kulaklarına çaput tıkamış, kimi çocuklar ise kulaklarını tutmakla kalmayıp yüzlerini saklamışlardı... Bazı köylülere, birazda zoraki el dürbünleri verilerek, atışların isabetleri teyit ettirilmişti.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi