“Kıbrıs Türkü,
Türkiye seni hiçbir zaman yad ellerde bırakmayacaktır. Bu vatanda kendi bayrağın altında sonsuza kadar yaşayacağına emin ol ve yarınına ümitle bak”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Geçtiğimiz yıl başlatılmış olan çözüme ilişkin görüşmelerde kritik bir eşiğe hızla geliniyor. 2009 yılı sona ermeden çözümde ısrar ediliyor. Çözüme ulaşılamadığı takdirde önümüzdeki yılın ilk aylarında referandum yapılması öngörülüyor. BM tarafından hazırlanacak olan bir belgenin karşılıklı olarak halkoyuna sunulmasının hazırlıkları yapılıyor.
Kapalı kapılar ve pencereler altında sürdürülmekte olan görüşmelerden daha önceleri sızdırılan bazı bilgilerin, şimdilerde siyasetçiler tarafından konuşulması ise ilginçtir. Bu noktaya gelinmiş olması kuşkuları da beraberinde getirmektedir.
Ödün veya ödünler verilerek büyük bir zemin kaybının olup olmadığı bile tartışılıyor. Rum tarafının uzlaşmaz tutumunun yanı sıra BM tarafından hazırlanacak olan belgenin içeriği dahi konuşuluyor. BM belgesinin bukalemun olmayacağı, devenin kuşuna benzeyeceği kuşkusu yaygın bir kanıdır.
2004 yılındaki referandumda benzer bir belge halka sunularak Kıbrıs Türklerinin ‘evet’ yanıtını vermesi bile sağlanmıştır. Aradan geçen zaman diliminde yaşanmış olan olaylar, bu kez devenin kuşuna evet denmeyeceğini göstermektedir.
Bu gerçeğin görülmesi sonrasında sıkıntı yaşanmaması için oylamanın mecliste yapılması çabaları da sürdürülmektedir. Halkın bağrından çıkmış olan milletin vekillerinin siyasi beklentilerini bir köşeye bırakarak ulusal bir duruşu göstereceklerine inanmak durumundayız.
Bu arada Brüksel’deki lahana tarlalarında gezinenlerin bir raporu ortalık yere çıktı. Uluslararası Kriz Grubu tarafından hazırlanan 46 sayfalık rapor ilginçliklerle doludur. Adada görüşmeleri yürütenlerin sosyalist olduklarına da vurgu yapılıyor. Bu özelliklerinin biliniyor olmasına karşın anlaşamamaları olanaksızdır görüşü de öne çıkarılıyor.
Bunun yanı sıra, 2010 yılı Nisan ayına kadar sorunun çözülmesi gerektiği belirtiliyor. O günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, kendi çıkarları açısından yaşamsal önemde görüyorlar. Türk görüşmecinin değişeceği kuşkusunu da gizlemiyorlar. Çözüm konusunda radikal görüşleri (ulusal bir duruşu) olan birisinin cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında hazım zorluğu çekeceklerini şimdiden duyurmuş oluyorlar mı ne…
Görüşmelerin son şans olduğuna sıklıkla vurgu yapılması anlaşılır olmaktan çıkmıştır. Anlaşmanın olmaması halinde adanın bölüneceği belirtiliyor. Uzun yıllardır Rumlarla birlikte hareket eden ve her koşulda destek veren Rusya’nın yeni yaklaşımı ise bir hayli düşündürücüdür. Rusya’nın önde gidenlerinin Kıbrıs Türklerine bakışlarındaki yumuşama sinyalleri, kulaklarına kar suyu kaçırdı mı ne…
Rusya’nın, aradan geçen zaman diliminde bazı olumlu çıkışları olduğu biliniyor. Bu çıkışların alevli saman olmanın ötesine geçemediğinin de unutulmaması gerekiyor. Yumuşama sinyallerini, Ortodoks Birliği çerçevesinde dillendirilen, danışıklı dövüş olarak okumak gerekiyor mu ne…
Rapor, bölgede ve dünyada değişen dengelere de vurgu yaptıktan sonra, “başarısızlık adanın ilelebet bölünmesi; AB – Türkiye ilişkilerinin gerginleşmesi, =sanki çok düzgünmüş gibi= Doğu Akdeniz’de tansiyonun yükselmesi, AB – Nato işbirliğinin daha da zorlaşması, Kıbrıs Türklerinin daha da parçalanması, Kıbrıslı Rumların refah ve güveninin risklerle karşılaşması anlamına gelecek” deniliyor. Kıbrıs Türklerini daha fazla bölme bombaları da ellerinde patlayacaktır. Biline…
Uluslararası Kriz Grubu’nun raporu, bugüne değin yürütülen AB politikalarının da iflas ettiğinin bir göstergesi olmaktadır. Yıllardır her türlü haksızlığı yaptıkları Kıbrıs Türklerine, özür borçlarının olduğunu da bilmeleri gerekiyor. Bunu yapmadıkları noktada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kalıcılığını sıklıkla gündeme taşıyacağız. Siyasetçilerin de son dönemde hızla bu noktaya geldiklerini de görüyoruz. Bu nedenle de geleceğe güvenle bakıyoruz.
Belçika’nın Brüksel kenti dışındaki ülkelerde de aynı adlı lahananın yetiştirildiği biliniyor. Dilediğiniz ülkede dilediğiniz kadar Brüksel lahanasını bulmak olanaklıdır. Bu gidişle, Brüksel lahanalarının değeri kalmayacak mı ne…
Geldiğimiz noktada istiyorlarsa, devekuşu yetiştirmeye başlasınlar. Devekuşu yetiştiremiyorlarsa, patates kızartması şölenleri ve festivalleri düzenlesinler. Ekonomik krizle boğuşan ülkelerin de bu yolu izlemeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…