“Ben yalnız mensup olduğum cemaati ilgilendiren meseleleri kaleme alan naçiz bir ferdim. Çünkü Türküm ve hiçbir zaman Türklüğün ayaklar altında çiğnenmesine tahammül edemem”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller Grubunun önde gidenlerinden Daniel Cohn – Bendit, geçtiğimiz günlerde Kıbrıs sorununun çözümü amacı ile yapılmakta olan müzakerelerin “ilerlemediğini” kaydediyordu. Filelefteros gazetesinde yer alan açıklaması sonrasında saldırıların da boy hedefi oldu. Hemen sonrasında Avrupa Parlamentosu Siyasi Grup Başkanı da “çetin bir siyasi mücadelenin de yaşandığını” açıklamak durumunda kaldı.
Avrupa Parlamentosu Uluslararası Ticaret Komitesi için yapılan, “Türkiye’nin Ticari ve Ekonomik İlişkileri” konulu araştırma, bazı gerçeklerin kabul gördüğünü ortalık yere koymaktadır. Anılan gazetede yer alan Brüksel çıkışlı bu haberde, “Gazimağusa, Girne ve Gemikonağı” limanlarının yasal olduğu belirtiliyor.
Araştırmada, dolaşım sorununun nedeninin limanlara ulaşım ve doğrudan hava yolu bağlantılarındaki zafiyetin olduğu kabul ediliyor. “Kuzey Kıbrıs limanları, AB’nin de kabul ettiği üzere uluslararası hukuk zemininde meşrudur” deniliyor. Bunun bilincinde olan Rum Yönetimi, bu yöndeki çaba ve girişimlere sürekli olarak engel olmaktadır.
Bu nedenle ambargoların kalkmasını engelliyorlar. Bunun yanı sıra Yeşil Hat Tüzüğünün uygulanmasının önünde takoz oluyorlar. Ekonomik olarak kalkınamamış bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni rahatlıkla tasfiye edebileceklerinin de hesaplarını yapıyorlar.
Bu güne değin uyguladıkları Kıbrıs Türklerini yok etme konusunda da kendi aralarında anlaşmazlık yaşıyorlar. Anlaşmazlıklarını aşabilmek adına, geride bıraktığımız kısa zaman diliminde ‘tek egemenlik’ olgusunu ortalık yere çıkardılar. Bu çabalarına Kıbrıs Türkleri cumhurbaşkanı seçiminde verdikleri oyları ile gereken dersi vermiştir.
Bu nedenle yeniden başlayan çözüm görüşmelerinde toprak konusu birincil öncelik olarak ortalık yere konmuştur. Uyuşmazlığın başladığı ilk yıllardan günümüze dek toprak konusuna gereken önem verilmiş olsa idi, Türklerin değil, Rumların uzlaşmaz olduğu görülmüş olacaktı.
2010 yılı sonuna kadar görüşmelerden sonuç alınması isteniyor. Bu doğrultuda sıklıkla yapılan görüşmelerin mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gideni tarafından kabul görmediğini kaydetmek istiyoruz. BM Genel Sekreteri Ban Ki – Mun son hazırladığı Kıbrıs Raporunda bu konuya dikkat çekiyor. “Adada çözüm erişilebilir” yönünde bir değerlendirmede bulunan Genel Sekreter, tarafların 21 Aralık 2009 da “eğer mümkünse” “2010 yılının çözüm yılı olması” dileğini de kaydediyor.
BM Güvenlik Konseyi’nin 04 Mart 1964 günü aldığı 186 sayılı kararı ile adada Barış Gücü görevlendirilmesi kabul edilmiştir. Aradan geçen zaman diliminde adada bulunan Barış Gücünün görev süresi 6’şar aylık dönemlerle uzatılıyordu. Son olarak 15 Aralık 2010 tarihine kadar uzatıldı. Türkiye, 14 ülkenin ‘Evet’ oyu verdiği tasarıya ‘Hayır’ oyunu kullandı. Konseyin alınan son kararında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin muhatap olarak kabul edilmediğinin de bilinmesini istiyoruz.
Geldiğimiz noktada bu güne değin alınmış olan bütün BM kararlarının sorgulanması gerekmektedir. Bazı kararlarda Kıbrıs Türklerinin haklılığına vurgu yapılıyor. Saldırıların Rumlarla Yunanlılar tarafından yapıldığı da kaydediliyor. Alınmış olan bu kararlar, tartışmaya açıldığı takdirde saldırganların gerçek yüzleri ortalık yere çıkarılmış olacaktır.
Rum Yönetimi ile Yunanistan bu nedenle uyuşmazlığın AB ekseninde çözülmesinde ısrar ediyorlar. Rumların AB’ne alındığı günlerde Yunanistan Başbakanı olan Bay Kostas Simitis, “Bu kararla enosisi gerçekleştirdik” diye konuşuyordu. Uyuşmazlığın çözümünün BM Güvenlik Konseyi gündeminden çıkarılması çabalarına Türkiye’nin karşı çıkması gerekmektedir.
Aradan geçen zaman diliminde, AB’nin açıktan taraf olduğu sıklıkla görülmüştür. Bu nedenle de adada bulunacak olan çözümün BM ölçütlerine göre olması zorunluluktur. Uluslararası toplum da 1959 – 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmalarını kabul etmektedir. Bu kabule göre AB’nden yardım beklemek eksen kayması oluyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…