“Siz ne kadar uğraşsanız da bu milletin ruhunu öldüremeyeceksiniz. Bir gün gelecek bu millet kendi maarif idaresine sahip olacak ve siz pişmanlık duygusu ile uzaklarda duracaksınız. Biz de Anadolu çocuğuyuz, bizimde ebedi şefimiz Atatürk’tür”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Sovyetler Birliği döneminde Ermeni sorunu diye başlayan anlaşmazlık, günümüzde yeni boyutlar kazanıyor. O dönemde Diyaspora Ermenileri tarafından yapılan çalışmalar günümüzde bizzat Ermenistan hükümetince yürütülüyor. Bu politikanın birincil önceliği Amerikalı başkanın ağzından çıkacak o sözcüğe endeksleniyor. Amerikalı başkanlar o sözcüğü dillerinin yanında yaban arısı varmış gibi bir türlü söylemiyorlar. Buna karşın daha ağır sözleri söylemektende çekinmiyorlar.
İngilizler tarafından yayımlanan ve “Mavi Kitap” ki, daha sonraları bu kitabın yalanlarla dolu olduğu kanıtlanmış olmasına karşın Ermenilerin hareket ve saldırı noktası olmaktadır. Bu kitapta yer alan yalanlar bulaşıcı hastalık gibi AB ülkelerini de sardı. Bunun ötesine geçerek Türkiye’nin yerini dünya haritasında göstermekten aciz olan ülkeler de benzer kararları almak için adeta sırada bekliyorlar.
Amerika Ermeni Ulusal Komitesi’nin =ANCA= marifeti ile Dış İlişkiler Komitesi bir oy farkla da olsa öne sürülenleri onayladı. Benzer karar yine bir oy farkla İsveç Parlamentosunca da onaylandı. Bu kararların aldırılması sonrasında, geçtiğimiz Ekim ayında imzalanmış olan protokolün yok hükmünde sayılması gerekmektedir.
Ermenistan Anayasa Mahkemesi de boş durmayıp zehir zemberek kararını açıkladı. Bu görüşlere katılmanın olanaklı olmaması gerekirken, ortalık yerde komşularla sıfır sorun uygulamaları başlatıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü tanımayanlarla sıfır sorun politikasının bir değerinin olmaması gerekiyor.
“Biz uluslararası hukuk içerisinde ahde vefa ilkesine inanan ve bunu yerine getirmekte kararlı olan bir ülkeyiz. Nitekim İsviçre’de atılan imzalara biz sadakatimizi her zaman gösteririz. Buradan, fevkalade bir durum olmadıktan sonra geri adım atmamız söz konusu olamaz” diye konuşan siyasetçiyi çok iyi niyetli olarak görüyoruz. İyi niyet, iyi niyetten anlayanlara gösterilmesi gerekiyor.
Ermenistan Anayasa’sının 11. maddesinde, “… Ermenistan’da (Anadolu coğrafyasında) işlenen soykırım suçunun uluslararası alanda kabul edilmesi için sürdürülen çabalar desteklenecektir” diye yazıyor. Bu hükmün normalleşme sürecinde değiştirilmesini istemek ön koşul olmalıdır. Anayasa’daki bu hükme karşın Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanmış olan sınırların çizildiği Kars Anlaşması’nı da yok sayıyorlar.
Gelinen noktanın çok kaygan bir zemin olduğunu söylemek istiyoruz. Normalleşme süreci tıpkı Kıbrıs’taki görüşmelerde olduğu gibi tıkanmıştır. Tıkanmakla kalmadan duvara da toslamıştır. Uyuşmazlıkların görüşmelerle çözülmesi gerektiği doğru bir yaklaşım olurken, iyi niyetin de birincil öncelik olması zorunludur.
Ermenistan’da 1991 - 1997 yıllarında cumhurbaşkanı Levon Ter – Petrosyan’ın danışmanlığını yapmış olan Gerard Libaridian günümüzde Michigan Üniversitesi Ermeni Çalışmaları Program direktörüdür. Türkiye ile Ermenistan’ın hesap hatası yaptığını söylüyor. Normalleşme sürecinin kısa vadeli çıkarlara kurban edildiğini belirtiyor.
Bay Libaridian, 20 Mart 2010 günlü Cumhuriyet gazetesindeki açıklamasında, “… Bence hem Türkiye hem de Ermenistan hükümeti yanlış hesaplar yaptı. Tarih Komisyonun dünya çapında soykırımın tanınmasını engelleyeceğine inanan bir Türk hükümeti ya kavram yanılgısı içindedir ya da kendini kandırıyor demektir. Tarih Komisyonu Ermenistan hükümetini belki bir derece bağlar ama dünyanın diğer yerlerindeki Ermenileri ilgilendirmez. Bence sorun Türkiye’nin olanaksızı bekleyerek yanılgıya düşmesiyle başladı. Aynı şekilde Ermeni hükümetinin bir kağıt parçasıyla ikili ilişkilerin normalleşmesinin Dağlık Karabağ sorunundan bağımsız gerçekleşeceğine inanması da kendini aldatmadır” diyordu.
Bu açıklama sonrasında Rusya faktörünü göz ardı ederek sorunun yalnız Amerika’nın yönlendirmesi ile çözülemeyeceğinin de bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…