“Türk halkının can ve mal güvenliği, kağıt üzerinde sağlanamaz. Bir takım maskaralık kelimelerle barış sağlamak, yine eski günlere dönmek demektir ki, başı dik dolaşmak isteyenler için bu felaket olur. Bizi ancak Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığı ayakta tutabilir. Bu böyle bilinmelidir.”
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yazın kavurucu havasına karşın Temmuz ayında onurlu iki olayı peş peşe kutlamış bulunuyoruz. Kıbrıs’taki Rum saldırılarına dur diyerek Türk varlığının devamını sağlayan 1. Barış Harekatı’nın 35. yıldönümünü biraz buruk da olsa kutlamış bulunuyoruz. Adada çözüm adına uslu çocuk rolünün oynanıyor olması burukluğun birincil öğesi olmaktadır.
Bu endişeler yaşanırken, Gazimağusa’da toplanan Kıbrıs Türk Koordinasyon Konseyi, vahada bulunan su gibi yeniden diriliş hareketini de başlatıyordu. Kıbrıs Türklerinin haklı olarak geleceğe ilişkin beklentilerinin olması son derece doğal karşılanmalıdır. Çünkü yıllardır adeta umut yorgunu oldular. Ki bu durumda son derece haklıdırlar.
Adada bulunduğumuz günlerde değişik kesimlerle yaptığımız birebir görüşmelerde ortaya çıkan ortak görüşün masadan kalkılması yönünde olduğunu söylemek istiyoruz. Halkın isteklerinin aksine yapılacak olan olası bir anlaşmanın yalnızca adada değil bölge barışını da tehdit ettiğini de dillendirenler oldu.
Konseyin bildirisinde; “Uluslararası toplumun Kıbrıs Türkü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayan, geleceklerini Türkiye – AB müzakere sürecine endeksleyerek Türk tarafını baskı altına almaya yönelik tutumu, Avrupa Mahkemelerinin adil olmayan kararları ve Doğu Akdeniz’de egemenlik haklarımızı elimizden almaya yönelik girişimlere karşı gerekli tepki ve eylemlerin koordineli bir şekilde düzenlenmesi, uluslararası platformlarda siyasi ve hukuki hak arama mücadelesine katkı koyulması” konusunda çalışmaların yapılması karar altına alındı.
Barış Harekatı’nın 35. yılında ortaya konan bu görüşler, Kıbrıs Türkleri için Amasya Genelgesi özelliğini taşımaktadır. Gelecek konusunda kuşku duymamak gerekmektedir. Kıbrıs Türklerinin direniş konusunda deneyimli olduğu bilinmektedir. İngiliz sömürge valilerinin aldıkları kararlara karşın teslim olmayıp sonrasında da kendi devletlerini kurdular.
Görüşmeler sonrasında, her hangi bir uzlaşının çıkmayacağı gerçeğini gizlemeye gerek yoktur. Bu nedenle umutsuzluğa yer olmadığının bilincinde olan Kıbrıs Türkleri, Anadolu’nun güzel insanları ile birlikte kurdukları bu devleti sonuna kadara savunacaklardır.
Adada bulunduğumuz sürede Rumların silahlanma çalışmalarına ara vermeden devam ettiklerine bir kez daha tanık olmuş bulunuyoruz. Görüşme masasının yeni demirbaşı olan Bay Hristofyas, saldırılarını hiçbir şey olmuyormuş gibi sürdürüyordu.
Yaptığı açıklamasında kendi misyonunun adayı Türksüzleştirmek olduğunu söylüyordu. Haravgi gazetesinde yer alan haberde Bay Hristofyas, “Çolak bağımsızlık işlemedi. Çünkü o mücadele yeminini bozanlar, cunta ile birlikte Türkiye’yi Kıbrıs’a taşıyanlar ve vatanımızın bir bölümünü Türkleştirenler vardı. Ülkemizin Türkleşmesini durdurmalı ve tersine çevirmeliyiz. Buna ilkelere dayalı onurlu bir çözümle son vermeliyiz” diye konuşuyordu.
Bay Hristofyas, bu konuşmayı Lefkoşa’daki Ay Yoanni Kilisesindeki bir ayinden sonra yapıyordu. Bu yaklaşımda olanlarla = Ki kendilerini yeminlerini bozmayanlar olarak tanımlıyorlar = hangi ortak noktada çözüm için buluşacağız. Bilen varsa bir adım öne çıkabilir. Kıbrıs Türkleri olarak bizlere düşen görev bu zihniyete karşı çıkmaktır ve direnmektir.
Görüşmelerin başladığı günlerden günümüze değin gizlenen tüm gerçekler artık ortalık yerlere çıkmıştır. Gerçeklerin uzun süre gizli kalamayacağı belli olmuştur. Sarımsakla yarışıyorlar mı ne…
Bir asra yaklaşan Lozan Barış Antlaşması, gösterilen onurlu direnişle kazanılmıştır. Aradan geçen bu sürede, kıyısından köşesinden kemirilmeye çalışılmasına karşın yürürlüktedir. O günlerde bu antlaşmaya imza atmak zorunda kalan emperyalistler, Türkiye’ye karşı saldırılarını Kıbrıs üzerinden sürdürmektedirler.
Görüşme masasının karşı tarafında oturmakta olan Rumların arkasında bu güçlerin olduğunun biliniyor olması gerekiyor. Onlara verilen askeri üsler ve tanınan ayrıcalıklar bu yargımızın göstergesidir.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 35. yılında ortaya çıkan bu tabloyu ana hatları ile böyle özetlemek olasıdır. Lozan’da gösterilen onurlu direnişi bir simge olarak kabul etmek gerektiğini bir kez daha yinelemek istiyoruz.
SEVGİ ile kalınız…