“Madem ki Kilisenin esiri bir toplumla yan yana bulunuyoruz, inanmalıyız ki önlerine çıkacak en ufak bir fırsatı kullanarak ikinci bir 1963 kanlı olaylarını tekrar yaratacaklardır”.
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kavurucu yaz sıcaklarına koşut iç politik çalışmalarda hoş olmasa da benzer sıcaklığı yaşamakta olduğumuz yadsınamaz. Türkiye’deki siyasetçilere öykünenler Kıbrıs’ta da benzer sıcaklığı yaşatmaya adeta özen gösteriyorlar. Bazı ekonomik önlemlerin alınması, kaçınılmaz olarak ortalık yere çıkmış veya çıkarılmıştır. Acı reçeteler diye bilinen ekonomik önlemleri almayı hiçbir siyasetçi almak istememekte haklı olabilir. Zorunluluk varsa da uygulamadan kaçma olanağı da yoktur. Yapılacak mantıklı açıklamalarla halka güven verilebilir.
Bazı ekonomik önlemleri sağlıklı düşünerek çözmek olanaklıdır. Adada bulunduğumuz sürede uzlaşma konusunda en küçük bir adımın atılmamış olduğunu görmek, gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Sıkıntıyı aşmak konusunda tarafların ‘odunumun parası’ ısrarını sürdürmeleri, ayrışmayı da tetiklemektedir. Bunu önlemenin yolunun usulsüzlükleri yapanlardan hesap sorulması geliyor. Bu sorgulama yapılmadığından olacak tehlikeli oyunlarla karşı karşıya geliyoruz.
Siyasetçilerle sendikacıların ayrışmayı körüklemeyi sürdürmeleri halinde elimizde olanları kaybetme riski de yükselmektedir. Elimizdekileri kaybetmemiz halinde kim veya kimlerin yararlanacağı biliniyor. Böyle bir durumu yaşamak dahi istemiyoruz. Bu durumun gerçekleşmesi halinde kim veya kimler sendikacı veya siyasetçi olarak kalabileceklerdir. Tarafların bu hususu öncelikle sorgulamalarında zorunluluk görüyoruz.
Gelinen noktada, adadaki çözüm olgusu evrende bulunamayacak bir yerlerde halen saklanmaktadır. Çözüm olamayacağına göre yapılması gerekenler de vardır. Bugünkü gidişin devam etmesi halinde Makarios’un Kıbrıs Türkleri için düşündüğü insanlık dışı planı da gerçekleşmiş olacaktır. Makarios, “Kıbrıs Türklerini Akdeniz’in kızgın güneşinde tereyağı gibi eriteceğiz” diyordu.
Siyasetçilerle sendikacıların ülkeyi sevme konusundaki duruşlarını hiçbir kişinin sorgulamaya tabi tutması hakkı yoktur. Farklı düşüncelerin ve düşüncelerin olması son derece doğaldır. Bu husus bizim en büyük zenginliğimiz olsa gerek. Yaşanmakta olan sıkıntıları aşabilmenin yolunun karşılıklı suçlamalarla değil, görüşmelerle olanaklı olduğu gerçeğinin de artık kabul edilmesi gerekmektedir. İnatlaşmayı bir köşeye koyup ülkenin esenliği için hodri meydan…
İngiltere’nin çiçeği burnundan düşmemiş olan Başbakanı David Cameron’un Türkiye’ye yaptığı ziyaret kısa süre sonra unutuldu. Bay David, konuşmalarında sürekli olarak otomatiğe bağlanmış gibi Türkiye’nin AB üyeliğine destek verdiklerini yineledi. “Türkiye’nin AB’ne girmesini güçlü bir şekilde desteklediğini” belirtiyordu. Güçlü destek ne demek oluyorsa…
Bu desteklerinin sürmesi için de küçücük bir istekleri vardı. Bay David, “Kıbrıs’ı, Avrupa’nın çözülmemiş önemli bir sorunu olarak bir kenarda bırakamayız” diye konuşuyordu. Eline sopasını almasına gerek yoktur. Kıbrıs’ı sorun olarak değil, kendilerinin ortalık yer çıkardıkları bir uyuşmazlık olduğunu çok iyi bildiklerine de inanıyoruz.
AB ülkelerinden gelen önde gidenlerin, Türkiye’nin üyeliğine bakış ve yaklaşımları artık çok net olarak görülüyor. İsveç, İspanya ve İtalya’nın önde gidenlerini Türkiye’ye yakın saymak kısmen olsa olanaklıdır. Gerçekleri görmeyen bazılarının da artık bu gerçeklerle yüzleşmelerinin zamanı gelmiştir. Hatta geçmektedir. Kabağın bile tadı olduğuna göre bu söylemlerde tat bile kalmamıştır.
Almanya ile Fransa’nın üyelik konusundaki katı tutumlarını sürdürmeleri halinde, falan başlığın açılması feşmekan başlığın açılmamış olmasının da değeri yoktur. Birbirimizi kandırmanın anlamsızlığı kendiliğinden ortalık yere çıkmıştır. Kaldı ki varlığı tartışılan birliğin içinde olsanız ne yazar olamasanız ne yazar…
Geçtiğimiz Ocak ayında İspanya’nın önde gelen gazetelerinden olan La Vanguardia’da yayınlanan değerlendirmeyi geçte olsa paylaşmak istiyoruz. “En karmaşık olarak görünen dosya ise Türkiye’nin dosyasıdır. Ankara ile yapılan müzakereler, giderek AB’nin ayakkabı içindeki taş haline geliyor” diye yazıyordu.
Bu konuda AB severlerinin bilgileri olup olmadığını bilemiyoruz. Gerçekler acı da olsa paylaşmak gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…