Dünyayı sarsan ekonomik krizin temelinde yatan olgu sorgulanmadan Davos’ta yaşananları çözebilmenin olanağı yoktur. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün ekonomi adına tüm dünyaya yaptıkları dayatmalar sorgulanmadan, sağlıklı bir çözüme ulaşma olanağının olamayacağının bilinmesi gerekiyor.
Bu muhteşem üçlünün dayattığı ekonomik sistem içersinde insanlar dışlanmaktadır. Adeta yok sayılmaktadır. Doymak bilmeyen bu ekonomik sistemin bir gün gelip duvara toslayacağı veya çökebileceğinin de hesap edilmesi gerekiyordu.
Türkiye’de de bu sistem katıksız uygulandığı için, her geçen gün artan sıkıntılarla boğuşmaktadır. Bunun ötesinde gıda üretimi konusunda kendi kendisine yeten ülkeler sıralamasından çıktığı bilinen bir olgudur.
Her yıl Davos’ta düzenlenen ekonomik forumlara karşılık dünyanın yoksul ülkelerinde “Dünya Sosyal Forumu” da düzenlenmektedir. Bu yıl Brezilya’nın Benem kentinde düzenlenen forumda, “Bir başka dünya mümkündür” çağrıları yapılıyordu. Sağırlaşmış kulakların bu çağrıyı duymaları her zamanki gibi olanaklı olmadı.
Davos, İsviçre’nin kayak merkezi ve egzotik turizm kenti olarak bilinmesine karşın ağırlıklı olarak Dünya Ekonomik Forumu ile tanınmakta ve anılmaktadır. Burada düzenlenen panel ve konferanslarda, oluşturdukları sistemin sorgulanması yapılmaktadır.
Bir araya gelen dünya ekonomilerinin önde giden ülkelerin liderlerinin, görüşmeler yaptıkları biliniyor.
Ekonomik konuların yanı sıra güncel siyasal tartışmaları da yapıyorlar. Aralarında uzlaşı sağlanmasa bile, bu tür görüşmeler yapılması doğal karşılanmaktadır.
Bu yılki toplantılarda 2009 yılına ilişkin olarak açıklanan öngörülerin yeterince tartışıldığını ne yazık ki söylemek olanaklı değildir. Durgunluğun devam edeceği öngörüsünde bulunan Uluslararası Para Fonu, büyüme beklentilerini 0.5’e çektiğini açıkladı. Bu da 2009 yılının geride bıraktığımız yılları aratacağının göstergesidir.
Bu nedenle duygularımızı bir yana bırakarak ülke adına daha sağlıklı düşünmek durumundayız. Duygulara yönelik olarak Davos’ta yapılan tartışmaların, Türkiye ekonomisine ne katkısının olduğu veya olacağının da sorgulanması gerekmektedir. Bu noktada doğru oturup doğruları konuşmak gerekiyor.
Siyasetçilerin söylemlerinin aksine, ekonomik göstergeler hiç de iç açıcı değildir.
Geldiğimiz noktada hepimizin bilmesi ve kabul etmesi gereken yaşamsal önemde bir olgu vardır.
Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olanaklı olamayacağıdır.
Yaşamakta olduğumuz coğrafyada 2009 yılını, bir seçim yılı olarak tanımlamak olasıdır. Bu süreç önümüzdeki günlerden başlayıp yılın sonuna dek sürecektir.
Duygularla ekonomik sıkıntıların çözülemeyeceği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle duvara toslamadan sağlıklı çözümün bulunacağına da inanmak istiyoruz.
Duygulardan arınmamış bir yüzleşmenin, faturasının tahmin edilenden, daha ağır olacağının da unutulmaması gerekiyor.
Son olarak Filistin’de yaşananlar, insanlık suçu olmanın ötesindedir.
Yaşananlar kelimenin tam anlamı ile vahşettir.
Çatışmaların durdurulduğu günlerde yapılan açıklamalar ise insanım diyen herkesin tüylerini diken etmenin ötesine geçmektedir.
Gerek Hamas tarafından, gerekse İsrail tarafından yapılan açıklamalarda “Zafer kazandıklarını” söylemeleri anlaşılabilecek bir husus olamasa gerek. Bu açıklamaların bir mantığının olacağını düşünemiyoruz.
Ölü sayılarının yüksek olması birilerinin iktidarlarını sağlamlaştırmaya mı yarıyor ne…
Burada şeytanın avukatlığını yapmaya gerek yoktur. 1500 çocuk öldü ama 3000 tane doğdu diye konuşmanın savunması yoktur ve olamazda…
O zaman sormak gerekiyor… Hamas’ı kim veya kimler kurdurdu…
Hamas ile İsrail ikiz kardeş mi oluyorlar ne…
SEVGİ ile kalınız…