Dünya üzerinde etnik veya ulusa bağlı olan insanların olmasını son derece doğal karşılamak gerekiyor. Bu kadar karışık olan yapıları bir arada ve ayakta tutan öğelerin başında dinin geldiği gerçeği de kabul görmektedir.
Genel içerisinde dinler incelendiği zaman, bir birini tamamlayan unsurları da görmek olasıdır. İbadet şekillerinin farklı olmasına karşın, bazı uygulamaların örtüşmekte olduğunu söyleyebiliriz.
İslam dininde bir ay boyunca oruç tutuluyor. Son derece saygın olan bu ibadet şekli bir başka dinde aynı sürede et yenmeyip sebze yenmek sureti ile yerine getirilmektedir.
Benzer örnekleri çoğaltmak olasıdır. Bu konular bizim dışımızdaki konulardır. Doğal olarak İslam geleneklerine göre Müslüman anne ve babadan doğan çocuklar da İslam dinine mensup olarak kabul edilmektedir. Bir başka dindeki uygulamaların farklı olmasını da inanç açısından doğal karşılamak durumundayız.
Dinleri öğretecek veya öğretmekle yükümlü olanların varlıkları da yadsınamaz. İnançlardaki farklılığı ölçüt alarak din öğreticilerini tanımlarken de ayırıyoruz. Hoca, Haham ve Papaz gibi.
Bu kişilerin asli görevlerinin dini öğretmek olduğunu unutanlar veya unutmuş görünerek çıkar elde etmek isteyenlere rastlamak olasıdır. 11 Eylül saldırıları sonrasında dünyadaki korku imparatoru olan Amerikan başkanının İslam dinine karşı haçlı seferlerini başlatmakla kendine pay çıkarmaya çalıştığı unutulmamıştır.
Geçtiğimiz ayın sonlarında Lübnan’daki Ermenilerin dini lideri olan 1. Avram, Vatikan’ı ziyaret etmişti. Kabul sırasında Roma Katolik Kilise’sinin başı olan 16. Benediktus, konuklarına yaptığı konuşmasında 1915 olaylarına değiniyordu.
Kendinden geçtiği anlaşılan Papaz başı, “Bu tanıklık, halkımız tarafından söylenmesi güç acıların yaşandığı 20. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Ermeni halkının iman ve takvası, yüzyıllar boyunca İncil’e tanıklık etmiş olan çok sayıda şehit tarafından teyit edilmiştir” diyordu.
Papazların başının soykırım sözcüğünü kullanmaması dikkat çekici idi. Vatikan’ın Papalık Hıristiyanlar Arası Birlik Grubu başkanı olan Kardinal - 2. sınıf Papaz - Walter Kasper, şıracı gibi koştuğu Vatikan Radyosu’nda konuşurken, 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteliyordu.
Belirli dönemlerde “Dinler Arasında Diyalog” grupları bir araya gelerek sözüm ona ortak hareketi amaçlayan açıklamalarda bulunuyorlar. Bu diyalog gruplarının asli görevleri dünyayı Hıristiyanlaştırmak mıdır ne…
Tam bu günlerde Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi mesajları vererek İstanbul’a geliyordu. Sınırın açılmasını isteyen Bay Bakan, “Bu bir iyilik değildir, bu iki tarafın da çıkarına olacaktır” diye konuşuyordu.
Taraflar arasında bazı ayrıntıların görüşülmekte olduğunun da altını çizen Bay Bakan, Ermeni Diasporasından “soykırımın tanınması” çabalarına son vermesini istemeyeceklerini ve isteyemeyeceklerini, parmağının arkasına saklanma gereği duymadan söylüyordu.
Brüksel’de lahana yetiştirmekten arta kalan zamanlarda genellikle toplantılarla geçmektedir. AB ülkeleri dışişleri bakanları, Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi toplantısı için geçtiğimiz günlerde bir araya geldiler. Hazırladıkları bildiri metnini biraz daha sertleştirerek, Türkiye’nin “iyi komşuluk ilişkilerine zarar veren her türlü tehditkar tutumdan kaçınmasını” istediler.
Kıbrıs’a ilişkin bölümüne önümüzdeki hafta değineceğiz. Şimdilerde siyasetçilerin doğru oturup doğruyu konuşmaları gerekmektedir. Ermeni bakanın söylemleri ile AB’nin lahana üreticilerinin söylemleri arasında fark var mıdır yok mudur yanıtını vermelerini istiyoruz. Bize göre bu söylemler bire bir örtüşmektedir.
Devlet yaşamında uzun sayılabilecek süreler vardır. Olayların oluş ve devamını kestirmek olanaksız olan olayları da yaşamak olasıdır. Buna karşın bir devletin en üst düzeydeki temsili olan işgüderlik makamını uzun süre boş bırakmamak gerekiyor.
Boş bırakmanın iç çekişmelerden kaynaklandığı üst düzeyden yapılan açıklamalarla doğrulanmıştır. Yapılan bu açıklama, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ankara’daki işgüderlik makamının boş bırakılmasını hiçbir zaman haklı kılmaz…
SEVGİ ile kalınız…