Brüksel’de lahana üretenlerin, Türkiye’ye olan takıntılarının onulmaz bir durumda olduğu biliniyor. Türkiye’nin mendil büyüklüğünde olan ülke ile ilişkilerini kısa sürede düzeltmesi isteniyor.
Fransa’nın dönem başkanlığında geçtiğimiz hafta gerçekleşen toplantı sonrasında yayımlanan sonuç bildirgesinde, “Türkiye’nin Ek Protokolü bütüncül ve ayrım gözetmeden uygulama yükümlülüğünü yerine getirmemesi üzüntüyle karşılanmaktadır” söylemine yer veriliyor.
Türkiye’den bu konuda acil ilerleme beklentisinin yanı sıra, Kıbrıs’taki müzakereleri aktif olarak desteklemesi gerektiği belirtiliyor. Bunların yapılması durumunda adada çözümün kısa sürede gerçekleşeceğinin vurgusu da yapılıyor.
Kıbrıs’ta çözüm için AB tarafından dayatılan tüm koşullar biliniyor. Duyma özürlüler bile adadaki çözüme ulaşabilmek için Rumların isteklerinin kabul edilmesi gerektiğini anlamış bulunuyorlar.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve adada 1974 yılından bu yana yaşamlarını sürdüren yerleşikler diye tanımlananların adadan çıkarılması istenmektedir.
Bu arada kendi bölgelerinde yaşayan ve sayıları - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nüfusundan fazla olan yabancılar var - 270 bin olduğu açıklananlardan söz edenlere ne yazık ki rastlayamıyoruz. Bu açıklama Rum İçişleri Bakanlığı tarafından yapıldığının da unutulmaması gerekiyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan çekilmesi sonrasında yaşanacakları düşünmeye gerek bile yoktur. Can güvenlikleri ortadan kalkacak olan Türkler, can güvenlikleri için adadan göç edeceklerdir. Böylelikle de Rumların ısrarla istedikleri “tek egemenlik, tek devlet ve tek kimlik” olgusu kendiliğinden oluşacaktır.
Yurt dışına gidemeyecek olanlar, kendi güvenliklerini sağlamak için direnme haklarını kullanabileceklerdir.
Bunu yapamayanlar ise başlarına geleceklere, kısacası kendi kaderlerine razı olma yolunu seçeceklerdir.
Görüşmeler sonrasında yoldaşlardan birisi zorla da olsa gülücükler dağıtarak, iyimser havalar basıyor.
Diğeri ise mahkeme duvarını andıran suratı ile karşısına çıkanları döver bir havada görüntü veriyor.
Bu görüntüler işlerin yolunda gitmediğinin kanıtı mı oluyor ne…
İçersisinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz gerekçe gösterilerek Kıbrıs sorununun geri plana itilmesi veya itilmiş olmasını, tehlikeli gidişin bir göstergesi olarak da almak istemiyoruz.
Buna karşın çok ciddi kuşkularımızın da olduğunu vurgulamak durumundayız.
15 Aralık 1948 yılında kurulan Kıbrıs Türk Kültür Derneği 60. onur yaşına ulaşmış bulunuyor. Dernek aradan geçen bu sürede, Kıbrıs’taki Türklerin haklarını sürekli olarak savunmuştur.
Kıbrıs Türklerinin, Londra ve Zürih Anlaşmaları ile haklılıkları, dünyaya kabul ettirilerek eşitlik ve egemenlik hakları kazanılmıştır.
Kazanılan bu hakları Rumlar, Türklere karşı ‘soykırım’ uygulamalarını başlatarak geri almaya çalıştıkları unutulmamıştır.
Yunanistan ve İngiltere’den aldıkları cesaretle giriştikleri ‘soykırım’ hareketleri, Kıbrıs Türklerinin direnme hakkını da beraberinde getirmiştir. Sonrasında kendini Türk olarak görenlerin de onur duyacağı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Derneğin kuruluşunun 60. Onur yılında yayımladığımız mesajdan bir bölümü de sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
“… Yoldaşlar söylemi öne çıkarılarak başlatılan son görüşmelerden, toprak ve mülkiyet konusu çözülmeden siyasi bir çözüme ulaşmanın zor olacağını söylemek istiyoruz.
Yüce Atatürk’ün ‘bağımsızlık’ ateşinin aydınlattığı ve kurucularımızın da yol göstericisi olan bu ilkeden ayrılmadan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Türk Kültür Derneği’ni de sonsuza dek yaşatacağımızı bir kez daha haykırmak istiyoruz”…
Nice 60. Onur yıllarında buluşmak dileği ile…
SEVGİ ile kalınız…