“Bir kent kendine özlem duyuyorsa, orası artık bitmiş demektir”. Erzurum’un halini bu ifade etrafında değerlendirmeye ne dersiniz?
Var mı böyle bir özlem?
Calvino’nun “Kent, düşünmen gereken her şeyi söyler, kendi sözlerini tekrarlatır sana”sözünü de bir düşünelim bu arada.
İsimler, resimler… Yaşanılan muhitleri kalıcı kılan, dünü bugüne taşıyan en belirgin mefhumlar. Bu yüzden de, bir ketin kültür kodlarını başta kendi ismi olmak kaydıyla, üzerindeki mekan isimlerinden okumak mümkündür.
Tarihi süreç içerisinde kentlerin mekanlarına, mukimlerine verilen isimleri tahlil ettiğinizde oraların tabii karakterine de ulaşmış olursunuz!
Mahalleler, camiler, mescitler, köprüler, hanlar, hamamlar, sokaklar, caddeler.. Buralara verilen adlarla kentlerin tarihini okuyorsunuz.
Buna çarpıcı bir örnek verelim isterseniz.
“Sultan Murat Köprüsü”.
Erzurum Havaalanı yolundan ova köylerine saptığınızda karşınıza çıkan köprünün adıdır. Kaynağına indiğinizde, tarihi bir gerçekle karşılaşıyorsunuz.
İstersiniz, menkıbesiyle aktaralım.
Derler ki; Sultan Murat (4.) Revan ve Tebriz seferleri dönüşü Erzurum'a gelir. O zaman diliminde kış öylesine şiddetli geçmiş ki, 7 sene kar yerden kalkmamış. Erzurum’da bir keşiş misafir etmiş kendisini.
Şaşkınlığını gizleyemeyen Sultan “bu şartlara rağmen nasıl kalabildin, nasıl geçinebildin buralarda?” diye sorunca, “servetim sayesinde padişahım” demiş…
Oradan ayrılan sultan, düz ovanın uzak bir yerinde duman tüttüğü görür ve "umudum var ki burada yaşayan insanlar ola” deyip, dumanın tüttüğü yere doğru ilerler.
Varınca görür ki, bir medresede birkaç arkadaş oturmuş sohbet ediyorlar.
Sultan, Keşiş’e sorduğu soruyu burada da yineler. Aldığı cevap, “Allah’ın yardımıyla"dır.
Cevabın sahibi ismini köye veren “Umudum Baba”dır.
Köprüyü yaptırtan da Sultan Murat!
Ne dersiniz, işte size yer adlarından tarihi bir gerçekliğe ulaşma ve kentin geçmişine çentik atma.
***
Kentlerin “hal dili” budur işte. Mekanların, makamların adı.
Bu noktada ne kadar dikkatliyiz ve ne nispette bu gerçeğe göre hareket ediyoruz?
Yazık ki karnemiz kırıklarla dolu.
Son örnek, havuz başındaki “Halk Eğitim Merkez Binası”. Şimdilerde yerinde yeller esen!
Cumhuriyetimizin ilk yapılarındandı. Tarihi kodları bilmeyen, kente mensubiyeti yüzeysel boyutta dahi algılayamayan yöneticiler tarafından hoyratça yok edildi.
Son yılların devşirme kavramı “kent meydanı” hülyası yüzünden, çok daha berbatı bir ilçe belediyesi’ne nispet olsun diye!
Erzurum’un son yıllardaki resmini çizin derlerse bu fotoğraf yeter de artar bile. Neyse ki, yeni yönetim bu noktada hassas olduğunun işaretlerini veriyor.
Umarız yanılmayız.
İsterseniz test etme noktasında bir öneride bunalım. Kentin kültür tarihine isimleri altın harflerle yazılmış iki isim.
Biri “Tivnikli Kami” adıyla maruf bir mutasavvıf.
Diğeri yakın zamanda kaybettiğimiz bayrak şahsiyetlerden İspirli Nevzat Kösoğlu.
Bunları kentin sinesine kazımaya ne dersiniz?
Yüz yıl, bin yıl sonra Erzurum’u tarif etmek isteyenlerin işi kolaylaşsın diye. Hem bu sayede kırılan dökülenleri bir nebze onarma imkanı da bulunmuş olur.
Havuzbaşındaki alana “Nevzat Kösoğlu Meydanı”. Tıpkı Ankara’daki “Tandoğan Meydanı”gibi…
ETÜ Kampus güzergahında bulunan caddeye de, Tivnik yolu olması hasebiyle “Tivnikli Kami Caddesi” …
Kentin “hal dili” ne katkı böyle bir şeydir işe. Bu sayede “kente özlem” de azaltılmış olur.
Söylemiş olalım!
KAYNAK: http://www.gazetepusula.net/yazarlar/30/erzurumun--_1670.html