MENÜ
Erzurum 18°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kıbrıs Notları  -2-
Ahmet Göksan
YAZARLAR
15 Kasım 2008 Cumartesi

Kıbrıs Notları -2-

Aradan geçen 50 yıla karşın Türk Mukavemet Teşkilatı’nın tartışılmamış hatta konuşulmamış olması, adeta öcü gibi gösterilmesi, adada gelinen noktayı çok iyi yansıtmaktadır.

1997 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ders olarak okutulması kararına karşın görevlerini yapmak istemeyenler veya yapamayanların, günümüzde öne çıkabilmek uğruna yaptıklarının büyük bir dikkatle izlenmekte olduklarını bilmeleri gerekiyor.

50 yıl sonra enine boyuna tartışmaya açılan konunun gerektiği şekilde  değerlendirildiğini söylememiz ne yazık ki olanaksızdır. 

Dünya mücadele tarihinde onurlu bir yeri olan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın mücadelesi sonrasında bir devleti kurduğunun unutulması ve gözlerden kaçırılıyor olmasını üzüntü ile karşıladığımızı da vurgulamak durumundayız.

Bu direniş Anadolu coğrafyasında filizlenen Kuvayı Milliye hareketinin gösterdiği direnişle birebir örtüşmektedir. Bu nedenle sıklıkla gündeme taşınması gerekmektedir.

Bugün adada Barış ve çözüm adına görüşmeleri sürdürenlerin, EOKA terörü ile ayda ortalama 80 civarında Türk öldürüldüğünü bildiklerini zannetmiyoruz.

Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması sonrasında bu rakamın çok aşağılara düştüğünün de unutulmaması gerekmektedir.

Onların bilmemesini son derece doğal karşılıyoruz. Çünkü bu yapılanlar ve yaşananları okutmayan ve öğretmeyenlerin sorumluluktan  kurtulamayacaklarını belirtmek istiyoruz.

Sempozyuma, Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kim veya kimlerin hangi tarihte kurdukları gereksiz olarak gündeme taşındı.

Bu yaklaşımdan süratle uzaklaşmamız gerekiyor.  Türk Mukavemet Teşkilatı öncesinde Kıbrıs Türklerinin verdiği mücadele ile gösterdiği direnişi Gandi’nin pasif direniş hareketi olarak almak durumundayız. Böyle de olsa direniş fitilini ateşleyen herkesi saygı ile selamlamak istiyoruz.

Kıbrıs Türkü pasif direnişle EOKA saldırılarına dur demeye çalışırken yeterli olamıyordu. İlk dönemde karşı taraf silahla saldırıyor ve yolda, bağda, bahçede bulduğu Türkleri, sırf Türk oldukları için suçlu olup olmadığına bakmadan öldürüyordu.

Bunu önlemenin yolunun da eşit koşullarda mücadele etmekten geçtiği gerçeği ile yüzleşildi. 

Böylece Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması da ivme kazanmış oluyordu.

1 Ağustos 1958’de Türk subaylarının destek ve katkısı mücadeleye denge getiriyordu. Karşınızda bulunanlara anladıkları dilden konuşmaya başlandığı noktada ara çözüm formülleri gündeme taşındı.

Benzer dengesizliği günümüzde yürütülen adada barış ve çözüm görüşmelerinde de yaşadığımızı söylemek istiyoruz. Bir taraf devlet diğer taraf ise cemaat statüsünde görülüyor.   Yapılan görüşmelerde bu statünün de gerisine düşüleceği kuşkusunu taşıdığımızı yineliyoruz.

Türk Mukavemet Teşkilatının kuruluşu ile sağlanmış olan denge,  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ile mutlaka sağlanmalıdır. Aksi halde kazanılmış haklardan ödün veren taraf olmaktan kurtulamayız.

Sempozyum süresince Kıbrıs Türkünün gösterdiği direniş adadaki yazına da etkilerinin tartışılması ve örneklerin sunulmasını yaşanması gereken bir güzellik olarak değerlendiriyoruz.

Katılımcıların kendi ülkelerindeki yazın alanındaki etkilerini anlatmaları ve değerlendirmeleri, örnek alınması gereken bir davranıştır. Kosova’dan, Özbekistan’a, Azerbaycan’dan, Ukrayna’ya olan etkilerin değerlendirilmesi yerinde bir davranıştı. Aynı şekilde bu ülkelerdeki mücadelelerin yazın yaşamına olan etkilerinin de konuşulması ve tartışılması gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşa’daki İşgüderi’nin söylediklerine yürekten katıldığımızı belirtmek durumundayız. Sayın İşgüder, “bugün Kıbrıs’ta çocuklara Dr. Küçük kimdir diye” sorulduğunda net yanıt alınamıyorsa burada bir eksikliğin olduğunu görmezden gelmek olanaklı değildir.

Okullarda okutulan tarih kitaplarını yazanların kulaklarını çınlatmak istiyoruz. Bununda yeterli olmadığının görülmesi gerekiyor. Adadaki tüm üniversitelerinde Kıbrıs Türk mücadele tarihini araştırma merkezlerinin mutlaka kurulması ve derneklerin çabalarının bu konuda yeterli olmayacağının bilinmesi gerekiyor.

Sempozyumun üç ayrı kentte bulunan üniversitelerde yapılmasını son derece güzel bir yaklaşım olarak alıyoruz. Buna karşın gençlerimizin katılımlarının yeterli olmadığını belirtmeden geçemiyoruz.

Doğu Akdeniz’de bulunan yüzer bir gemi olarak görülen Kıbrıs adası dünyanın merkezi olarak kabul edilmektedir. Buraya sahip olanların dünyaya egemen olacakları yazılıp söylendiğine göre, bizlerinde ülkemize sahip olmak istememizi farklı şekilde değerlendirmeyi hastalıklı bir düşüncenin ürünü olarak değerlendiriyoruz.

            Kıbrıs adasının yabancıların ellerinde olması durumunda Türkiye’nin güvenliğinin tehdit altında olacağını söylemiş olan Yüce Atatürk’ün bu değerlendirmesinin siyasetçilerin de yollarını aydınlatacağına inanmak istiyoruz.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 25. delikanlılık yaşını kutluyoruz. Sonsuza dek yaşatmanın da boynumuzun borcu olduğunun bilinmesini istiyoruz

SEVGİ ile kalınız.

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi