Son yıllarda ulus olarak ayaktopu oyunu ile yatıp kalkar durumdayız. Ulusal sorunların bir köşeye konulmasının yanı sıra bizzat kendimizi ilgilendiren sorunları bile erteliyoruz. Bu tür yaşamı da adeta moda haline getirmiş bulunuyoruz.
Sporu, ayaktopu oyununa indirgediğimiz noktada, diğer dallarda yapılan yarışmaları da görmezden geliyoruz veya yurt dışından ithal ettiğimiz sporcuların kazandıkları başarının arkasına saklanarak seviniyoruz…
Yüce Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü anımsamayı bile düşünmeyiz. Anadolu coğrafyasında aynı nitelikteki gençlerin gelişmesine, yetişmesine olanak dahi sağlamıyoruz. Çünkü okullarımızda beden eğitimi dersleri laf olsun türünden yapılmaktadır.
Beden eğitimi öğretimi almış binlerce gencin büyük bir kısmı boş gezerken, diğerleri de başka işlerle uğraşmaktadırlar. Bunlar yetmezmiş gibi beden eğitimi dersinden alınacak olan notu da başarı adına ortalamayı yükseltmek için kullanıyoruz.
Diğer yandan ayaktopu oyunlarını nerede ise sürek avına çeviriyoruz. Kentler arasında oynanan maçları, mücadele adına veya rekabet adına, bir dereceye kadar doğal karşılayabiliriz. Kırmadan dökmeden savaş ilan etmeden yapılan gösterilere de hoşgörü ile bakabiliriz. Buna karşın ulusallık adına rakip olan ülkeye sürek avının ötesine geçerek savaş ilan etmediğiniz kalıyor.
Ayaktopu oyununun üç tane sonucunun olacağını, bunun ötesinde bir sonucunun olmayacağını algılamaktan dahi uzak olarak değerlendiriyoruz. Son olarak oynanan Ermenistan maçında sürek avı yapamadığımız için mutluluk duyuyoruz. Doğalının da bu olması gerekiyordu.
Buna karşın Ermenistan maçı öncesi ve sonrasında yaşananları, bazı dürtülerin karşılıklı olarak bastırıldığı bir maç olarak değerlendirmek istiyoruz.
Bugüne değin maçlarda Cumhurbaşkanlarının maçı izlemek adına gittiğine pek rastlayamıyoruz. Kendi ülkemizdeki maçlara başta Cumhurbaşkanı ve tüm siyasetçilerin izlemesini son derece doğal karşılıyoruz. En azından geçici de olsa birlik bütünlük vermesi açısından son derece olumlu bakıyoruz.
Türkiye ile çok ciddi sorunları olan bu ülkeye Cumhurbaşkanı’nın maçı izlemesi gerektiği, gerekçe gösterilerek katılması görüşlerine sıcak bakamıyoruz Bir başka ülkede sorunları çözmek adına görüşme yapılmasına olumlu bakıyoruz ki bunun öncesinde teknik komitelerin de çalışma yapması gerekiyor. Aksi halde yapılan görüşmeler de amacından sapmış olacaktır.
Ulusal takımımızın baş patronu sıfatı uygun görülen bir kişinin maç öncesinde “Biz tarihin sorunların sırtlamak istemiyoruz. Erivan’a sadece ayaktopu oynamak için gidiyoruz” açıklamasını üzüntü ile karşılıyor ve katılmıyoruz. Bu açıklamayı ulusal bilinçten yoksun yoz bir düşüncenin ürünü olarak değerlendiriyoruz.
Bu değerlendirmeye karşın ayaktopu oyuncularının ortaya koydukları mücadele ile yukarıda ki düşüncelere katılmayıp kazandıklarını da söylemek olasıdır.
Ayaktopunun baş patronunun ulusal değerler arasında ayırım yapılamayacağını bilmesi gerekiyor. Bu değerlerin de bir bütün olduğunun unutulmaması gerekiyor. Dilediğiniz zaman ulusal değerler vardır, dilemediğinizde zaman yoktur yargısı olamaz olmamalıdır.
Kıbrıs’ta karşılıklı geçişlerin başladığı ilk yıllarda ortaklaşa konserler düzenleniyordu.Türkiye’den bu konserlere katılan anlı şanlı türkücüler ve diğerleri adanın güneyine geçerek gösterilerini yapıyorlardı.
Buna karşın Yunanlı üçüncü sınıf bir sanatçının, Girne’de konser vermesi, Ortodoks Kilisesi izin vermediği için gerçekleşemiyordu. Çünkü onlar Girne’ye Yunan Bayrağını dikmeden gitmek istemediklerini sürekli olarak vurguluyorlar.
Girne’de Türk kanı içeceklerini söylemekten de geri durmadıklarının unutulmaması gerekiyor.
Mehmet Ali Talat’ın kızının geçtiğimiz günlerde yapılan düğününe Bay Dimitris Hristofyas aynı gerekçelerle katılmamıştır.
Bir gün sonra adanın kuzeyine geçerek İngiliz Sömürge Valisinin eski konağı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı sarayına gelerek kutlamada bulunduğu herkesçe bilinmektedir.
Lütfen bir az bilinçli ve sağduyulu olalım…
SEVGİ ile kalınız.