MENÜ
Erzurum 12°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ufuktan Kovuğa…
Cahit Okcu
YAZARLAR
18 Temmuz 2017 Salı

Ufuktan Kovuğa…

Büyük Doğu’nun nasırlı avuçları Anadolu, yeniden güneşin terini silecek, uyumaması için aya fetih marşı çalacak. Bu hep böyle oldu. Sen ebed bahdı de, ben ezel meşki diyeyim. Ha 571 den sonrası, ha 1071’den sonra. Ne fark eder? .. Her asır ayrı bir baht gibiydi, her asır birbirine benziyordu işte? Herşey yeniden şehitlere benzedi işte.. Şehitler yeniden yurt olmak için çıktılar yüreklerinden. Yine hiç bekletmediler özgürlüğünü yarınların. Yarın çabuk oldu bu yüzden. Dün asırlar önceydi, yarın nefes kadar yakın. Öfkelendikçe taş uzatan toprak, sevindikçe çiçek uzatan toprak da şehitti nihayet... Nihayet neslin soyadı şehitti, ufuk, tarih, irfan, gönül, kalem hepsi. Öfke yüreği tanırdı, o yüzden ıskaladıkça bütün üstü yazılı mermileri toplayıp bağrına koyan karanlık hepten şehitti. Zaman ve mekanın şehit hükmünde olduğu yerde insan neydi, beş duyu ne, gönül neydi, veda ne? Aydınlıkta yazılmamıştı bu baht. Hadi lisanı bertaraf edelim. Lisana ne hacet, uzanıp yanına biraz dinlesen yeter; Fırat şehit, Sakarya şehit, Menderes şehit..

Soyadı ‘Şehit’ olanlara selam olsun..

Yaz mevsiminde sivrisinek ısırıkları.. Musallat olan her neyse gövdeme göre değil elbet. Onlara değil Şehit soyadlı ufuklara yazma zamanı.

Kimin mendiline benzer bu ufuklar.

Göğsümden sayfa yırtarak ateş yakıp durmaktayım. Soğuyanı ısıtacak, alevi gül yaprakları renginde, dumanı uzak giden bir yayla sisi teninde ve uzaklarımda ısıtamayacağımı bildiğim her kuşu güneş, yakındakileri avuçlarım ısıtacak tesellisindeyim…

Ve göğsümden yırttığım eski sayfalardan ateş yakıp durmaktayım..

‘.. Yol ararken en fazla ufuklara bakarım ya!.. Hiç ısınamadığım ya da hiç ısıtmayan yılların sarartısına benzer yüreğimin. Bu ufuklar sanki gözlerimin kaldırımları.

 Ufuklar!..

Hayatı çok sevmediğim kesin. Yüreğim her yalanı ifşa ettikçe, bu ufuklara dikenli bir seccade gibi diz üstü çökerim. İçim kadar derin sandığım bu ufuklara benzediğim kadar, kendime bile benzemediğim başka bir vakıa... Bazen hiç kendime benzemem!.. Bu yüzden bazen bazen kendimi tanıyamamaktayım!.. Bu yüzden günahlarımdan başka hiçbir şeyin özrü değilim.  

Her yüzün sarardığı, her saçın ağardığı, her belin büküldüğü aynalara benzer bu ufuklar... Onun herine uyan benim hiçimi zaten kuşatır.. Fırçayı süren, insan ruhuna batırmış olmalı!.. Hasretliysen sarartısına, kızgınıysan maviliğine, neşeliysen kızıllığına bakmalısın... Ha senin rengin kaçmış, ha bu ufukların... Bazen böğründeki bir mermi kızartısıdır, bazen Meryem’in yanaklarındaki pembelik, bazen güneşten adres soran sahra susuzu...

Soracağın ne bir adres, Asya kadar kaybolacağın ne bir sahra saklıdır avuçlarında. Taş at, kurşun at, ademin eğri kaburgasına havanın düz saçlarını bağlayıpda  yayını  yap hasretin, sonra, sonra zehirli oklar fırlat dur kirpiklerinden...

Bu ayna kara sevda yüreğine benzer, bir türlü çatlamaz... Hatıralarına bulaşmayan kim varsa bu şarkının esmeri!.. Eski bir bank, eski bir deniz, eski bir yürek.. Kimlerle bakışmadım ki bu sahillerde !.. Adına ufuk denmiş ama ‘ofluk’ olsa, belki daha bir beni anlardı. Batan bir geminin sireni, biten bir şarjörün ‘eyvah’ı, küsen bir sevdanın tenidir ufuklar... Ya da daha başka bir şey!.. Kaya üzerinde ısınan topal karınca, gülen anne, ağlayan bebek, umut sırasına kuyruk yok, unutulan gelin ufuklardan düşen siyah bir tüy… Öyle büyük bir kundak ki, akşam sabah bunca ninniyi hangi ana söyler bilemem!.. ‘

Bu şekilde avuçlarımıza üfürerek ısınamayız,  iyisi mi sen o sigara sarısı parmaklarını da at bu ateşe!..

Yüreğin gibi!..

Ateşler ısıtmıyor. Ateşler soğuk, heyecansız..  

Kalemi penisilin dolu adam, bu karınca çoktan ölmüş.

Hoppala da mevlit okuyan deli, oklavadan kürdan kesen akıllı dünyası bu. Hangisi olmakta kafası karışık bir sürü insan, deliyi anlarsa akıllı olamayan türünden..

Ya da akıllıyı anlamak o kadar kolay ki delirmek işten değil.

Neşe ‘gırnatanın’ ucundan damlayan salya duruluğunda. Hangi saksı beklesin ya da hangi meşkin kadeh dipleri yeşertir  bu saksı gibi taşınan yürekleri.

Artık ufka bakarken çöp karıştırır gibi hissediyorum kendimi. Bütün çöpleri okyanus ötesine atma zamanı. Uyanma zamanı, gecekondu kolonileri kuruldu yüreğimize…

Fikir gecekondu, his gecekondu, huzur, dost, yaren, hitap, kitap, hasta, kalem, hoca, ilaç say sayabilirsen. Her şey ne kadar gecekonduya benzemekte.

Güneşin anlını silen mendil, aya oynaş çağıran kurbağalar; sabah tarhana, öğlen İskender, gece  sarma tipler amma arttı be!..

Ufuk azaldıkça artan aratana.

Neyzen yine gülümsedi sanırım…

Ufuktan kovuğa….

 ‘ Amma çokmuş!..’

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Tevhit Gülseven
 20 Temmuz 2017 Perşembe 09:02
Üstadım yazınız fani dünyanın bir öğütçüsü bir irfanın tezahürü; yüreğinizden dökülenler daim olsun.
 Gürhan ÖZORHAN
 19 Temmuz 2017 Çarşamba 12:46
Aya oynaş çağıran kurbağalara, bar tutan tilkilere alkış tutan kaplumbağaların eklenmesine ne demeli. Selam ile.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi