MENÜ
Erzurum 13°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Hazzın Metafiziği…
Cahit Okcu
YAZARLAR
23 Ekim 2017 Pazartesi

Hazzın Metafiziği…

Haz, şekerin akıbetine yakalandı…

Tatlının hikayesi, göz kapaklarını yatak çarşafıyla takas etmiş anlayışla başladı.

Bu suya benzeyen doğunun hikayesidir.

Su der ki; ben şeytanların ateşini söndüremem. Şeytanların ateşi sönmez.

Öyle ya, en uzun şeytanların ateşi yanar… Bu ateş  haz olarak, bazen  duyguda, bazen düşüncede, bazen aksiyonda yanar durur, dumanları insan içinde sığınılan tek ada olan yüreğe çöker. Ve bu ateşin yakıtı insanların akıllarıdır. Bu yüzden akıl suçu en ağır köleliktir.

Yeni dünyada suç, şeytanlar kadar temiz giyinir, diyalektik üst edebiyat istifleri, halıyı yutmuş motif sihirbazlıkları v.s.  Gönül desen, birkaç yudumluk kurbağa gölüdür.

Suç derken ceza akla gelirde, haz derken sömürüldüğümüz asla.

 Suçun sarayı hazdır. Varın yoka borçlu olduğu ispat kadar.  Haz duyulmadan şeytan olunmaz. Her insan romanını kendi yazar. Kitabın kapağı pembe ama sayfaları siyahtır… Bazen gözlerle kulakların yerini değiştiren cerrah bir ideoloji  üstadı, bazen tarih alfabesi tıklayan ferik cahil, bazen kahvehane sobasında sigarasını yakan sade insan... Şeytanın avı insan, çukuru ulus. Sarhoş eder ve yuvarlar.

Hayat çığırtkanlarla doludur. Her çığırtkanın içinde belkide ‘Allah’ diyen bir kanaryası vardır. Bilinmez!.. Ama çoktan acıkmışta yemiş olmalılar. Yoksa neden bu kadar karga uçar ki gözlerinde! Kalbini üvey nefes gibi sürekli dışarı atan ev sahibi insan. Sürekli cep diktiren insan. Bazen tek pantolonda kervanlar dolusu yük taşıyan, bir cepten diğerine taşınıp duran insan, bazen bir pencerelik haram tebessüm. Akıl uyudukça kendini çalıp çalıp satacak. Uykuya daldıkça ulus metafiziğinden, fert ruhundan olacak.

Kimin kütüphanesinin kapısını çalarsanız çalın, bu kahkaha duygusu, şu akademik düşünce, o cahil ön yargısı,  arınmış salt, etik bir haz bulmak, neredeyse yalandır...  Yangın var gibi yaradılış yeminini ihbar eden insan, kendinin domuz postundan şapkası gibi. Güneşte saklanan karanlıkta avlanan insan!.. Gazete okuduktan sonra her işe yarar ya, haz insanının tarifi ancak budur. Hazdan sonrası veya devamı ulussa müstemlekecilik, şahıssa kölelik.

Duygu, fikir, amel…  Hazzın su kuyuları…

İnsanın ucuzlaması gerçekte tam bir sürprizdir. Yukarda olma dürtüsünün yüzen mantarıdır. Suda en üstte olanlar en hafifler değil midir? Hele bu gözyaşı birikintileri üzerinde yüzen mantarlar olunca!.. Hangi denizin gemileridir, bu soruyu saklayalım…  Şeytanlar tek tek toplar, boy boy kalabalık yapar. Tarih nasılsa zengin boyacısı gibidir... Çöle boyan yeterse yeşile boyaman nedir ki!... Sömürgecilik ve sanayi devrimi sonrası zaten Avrupa dışındaki dünya boş kalmıştır nasılsa(!) Ve bu boşluğu doldurma adına yetkin haz,  onu tadacak yanak kapaklı, hayal ekranlı yayınlar, yeni baskı akademisyenler ve erdemini  ekmekle değişmiş yoksul tüfeklerle yeni dünyayı ve aklı işgal etmiştir. Kök adlarından başka hiçbir öz hakikati kalmayan tomruk ormanı uluslar böyle doğdu, doğuyor. Sopası kırılıp Bartolomeo(1) parmağına takılan nice bayrak!... Bu belalı sonun suçlusu mantar hazlar ve mantar muratlardır. Cilalı efendiler devri, aziz romanlar arşivi, marka ve bayi insan tipi çoğaldıkça, sinek konsa batacak dünyanın yarınlarına Dumrul köprüleri kuruldu, doğuda ruh ne ile takas edildi bilmiyorum ama bedeli kan oldu. Önce adı bıraktı tadı köleleştirdiler, sonra adı da tadı da köleleştirdiler. Şimdi Tarihin tarih olduğu dönem. Felsefe forsunda dızman dızman yerli tazılar, havlarken bile batı aksanında havlamaktalar. 

Eski ayakkabı onaran kunduracı, deri bulamazsa yine sağ böğründen soyacak.

 Eşya ve hadiselerin hakikatine dayanan ve insana verilen yegane ayrıcalıklardan olan haz, artık pazar malı. Bir hakikatini verirsen on haz yalan alırsın. Genetik metafizik kıymet zengini olan insan, bu yüzden hala bitmedi. Herkes bu karga yumurtalarına sıcak sıcak üfleyecek, herkes bu kargaya tebessüm edecek ve çoğaldıkça şeytanın yumurtası çatlayacak.

Haz öyle bir tuzaktır ki, bu sebeple şeytanın yegane metotlarındandır. Suyu boğarcasına içirir, hoşgörüyü usta bir fahişe olarak sunar, leylekten marş yazmak için gagasını alır!... Böyle!... Sömüren ve yalanan insan, haz çapkınıdır, kurulan düzen imtiyazlarında her insan birbirine benzer. İçtiği suda yıkanmaz da, yıkandığı suyu içmez. Aklı bu kadarına evirilmiştir. Böylece, iyiliklerin dışarıdan beklenmesi zavallıları çoğaltır. Akıl hoşgörü ereni olur. Erdem insanın kendi varoluşuna karşı sorumluluğuysa artık akıl erdeme zorlamaz...

Hazla acıyı, iyi ile kötüyü ruh genetiği ile değerlendiren ilkeler çoktan gittiler. Artık haz, huzur ve çile özgürlüğünün tek ölçüsü olma etiğini kaybetmiştir. İyi olmayı unutan insan ve insanlar. Yeni dünyanın başarısı, kötülüğün insanın kendine karşı en vahşi erdemsizliği olduğunu unutması. Artık insanlar borç defterleri gibi. Veresiye haz böyle bir sonuç doğurdu işte. Felsefe fesi yatırdı, metafizik seccadeyi katladı… Ne demek lazım.  Tek kaygısı olmayan kelime ‘hiç’…

Gerçek haz, ruh sükuneti ve korkusuzluktan oluşur. Güneş hissedilmeden doğmaz ya!.. Haz, metafizik mahzunlarca hissedilmedikçe, yiğitlik, adalet, dostluk hastalarını tedavi etmedikçe yoktur. Kısaca beş duyu, mazlum ve masum mefhumların  diyarı olmadıkça, üst hakikatin şafağı hissedilmedikçe gerçek haz halinin yaşanamayacağı açık…

İyi ve kötü gibi doğru ve yanlış akraba yaratılmıştır. Yada sadece son durağı olmayan hazzın yakıt durakları.

Yanlış, duyguyu para olarak kullanır. Doğru ise aklın terzisidir. Biri ayartır diğeri ayarlar. 

Mutluluk,  keder yada acının tat verdiği haz hasadı değildir. Mutluluk sadece acıya hasım durur. Akraba hasımlığı… Mutluluk, rafadan kalmış insanın tesellisidir, yada iç kısırlığının sonucu bunalım denen marazın karşıtı…

Haz tarafsızdır dedik. İç oluş kaygısı taşımadığından, aşk gibi bir saplantısı(!) yoktur. Sıcağı, parayı, şöhreti, emretmeyi, semirmeyi, iltifatı, serüveni sever. Ve başka bir şey daha söyleyeyim: bu yüzden mutluluk insanın en büyük başarısıdır. Unutmayın, haz duymadan da mutlu olabilirsiniz. Üst hazlar zorlayıcı sebep yada nesne fiziğinden uzaktır. Metafizik dahi onu sorgulayamaz. Ne alfabede harf vardır, ne tahayyülde cümle…

Geride kalan yamak küfünden Mushaf rahlesi boyamak… Gayrı, aşağı hazlar mahallesinde beş pencereli ev bulunmaz.  Hazzın aşağı hali, özgür iç oluş, bağımsız beş duyu mutluluğuna karşı tezler öne sürer durur. Ama konu şeytanı bilmez ki, haz asla bir değer ölçütü değildir. Öyle insanlar vardır ki süvari değil at olmayı sever, emeği en fazla savunanlar sömürür.

Şimdi en büyük hatanız, gülümsemeniz.

 Şunu unutmayın!.. Otorite emniyetinde yaşamak mutluluk değil alışkanlıktır. Alışkanlık haz verebilir ama mutluluk değildir.

Bir şiir yada sahne gösterisinden küçük bir  kırıntı halinde zihnimde kalmış ola ki, onu sofra bezi silkeleyip, dönüp mutluluğu aramaya devam edelim!

‘Ama şimdi burada ip yumakları gibi toprağa bağlıyız.

Havadaki iç çekiş

Biz şarkılarız.

Bizi söylemiş olman gerekirdi.

Yüreğinin derinliklerinde Umutsuzluk bizi kırdı.

Uzandık ve bekledik.

Ama bizi hiç çağırmadın.

Sana binlerce kez

Lanet olsun!..’ (2)

 

Güneş ayı tembihlemişse güneş savuşur karanlık haz duyar.Taşlar tembihlendiği için yenmez, yıldızlar tembihli olduğu için uzak uçarlar..

Ve şu Akıncı ve şu Suvari, kırbacı düşerse kolunu kesecek kadar hala mağrur!..

Selamla…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gürhan ÖZORHAN
 24 Ekim 2017 Salı 13:58
Us tadım, " Yol verdim sevdanın en delisine, bu yüzden ömrümden giden gidene" şarkısını dinlerken yazınızı, sindire sindire okumak keyif veriyor.Kaleminiz daim olsun dualarımla.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi