MENÜ
Erzurum 22°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeni Yıl, Eski Yarın..
Cahit Okcu
YAZARLAR
8 Ocak 2018 Pazartesi

Yeni Yıl, Eski Yarın..

Ayı arayanlar yukarı bakmadı..

Bir soğuk bahçenin hissiyatında sitemler, isyanlar ve iç geçirmeler… Kimi renginden arınmış koku, kimi kokusundan ayrılmış renk, kimi sıcağından arınmış alev, kimi alevinden ayrılmış sıcak..

Sabahın seherinde geceyi şikayet eden kuşlar, öten kuşlar ve tebessümlerinden yeşil sabahlık giymiş ne varsa, göz, köz, yaprak...

Beyaz sarıklı dağ, mavi eşarplı ufuk…

 Niyetle  nihayetin toyunda acep kimi sakladı günahlar, kınasını mum alevinde yakan derviş fikir, devrilen her hikaye benim, her mazi  nihayetimde devrilir. Kalemin ucu o kadar incedir ki kağıt yaralıdır, kağıt Kabe zarıdır.. Beş vakit yazarımda tek cümle olmaz… Üflesen mum alevidir, okşasan yetim avuvucudur.. Bu sebepledir ki bu hikayelerde renklerle kokular takas edilir. Papağan renk alır lale koku!..

En pembe kalemler tüfek namlularından yontulur işte. Kabe’nin duvarları bu hikayelerin sayfalarıdır...

Ensesini kaşıyan mesele çok.

Beyaz kanatlılar rüyada uçtukça hırsızı çok olur. En fazla sabah ezanları çalınır..  Gündüz gözler güneşle küstür ki her şikayetinde kamaşır. Rehavet yastık yapar kıble dağlarını, ruh daha camii avlusuna girerken kovulur, kıblegahtaki sarartı kadar hastadır cümleler…  

Meseleler ensesini kaşır…

Sera şefkatler, pembe cümleler çiçekten değil.. Ah ya, öyleyse huzur nedir, hal ne?.. Her nefesimiz rüzgara benziyor, her dudağımız bir müsvedde kağıt. Kim saklamış bu tabiatı içimize!.. İnişler, yokuşlar, bulutun ip uzattığı küskün tohumlar.

 Taş atabildiğin mesafeden fazla öfkelenmek yasak.

Avuçlar sargı bezi gibi başlarda!

Sanırım benimki en fazla sarılı olan..

Her insanın içinde yarası sarılamayan bir sürü yıl vardır, sanırım.

 Hep içimizde eğirdiğimiz bir sicim vardır, hep göğe takılacak,  salıncak diye maziden yarına, yarından maziye sallanacağımız..

Ama kimse kendi toprağını kazamaz...

 İnsanlar tohumlara benziyor, insanlar var ya!..

İnsanlar sanki ölünce tohum olduklarını anlıyorlar. Şüphesiz bu tohumlar göğe değecek kadar büyürde kimse görmez. Anlayan, ölü balıklar gibi kıyılarımıza düşer. Mantık takkede bardak yıkar. Beli bükülmüş iki sıfırın ele ele verince adlarını sonsuz koydukları şey!.. Zamanı fani yapan izah değil elbet, siz karınca izine su dolmuşta yıkanan dağlardır deyip geçin... Guslünde müzik çalan kuşlar… Yeşil kuşlar, beyaz kuşlar, kahverengiler… İçimizde uçanlar bize benzeyen bizler. Sandığımız kişiler değiliz, olmadık asla. Sadece, gece kararıp gündüz ne kadar beyaz boya varsa yüzümüze sürdüğümüz sevap tenli günahkârlarız.  

Tecrübeli suçlular gibi önce dost ettiklerimizi soyuyoruz.

Nefesin içimize sakladığı ve içimizden üfürdüğü ne yok ki!.. İçimize doldurduklarımızla dışarı attığımız çöpler çelişkide.  Yüreği ikramdan ibaret, dudakları gümüş tabaklara evrilmiş bir sürü insan.

Nihayet kim el sallarsa,  bu garda bir ayrılık bulur.

Hicaza dönelim yine. Rüştü Şardağ desin; Rüya gibi uçan yıllar biraz durun, durun biraz… Kaybolan yıllarım için hesap sorun, sorun biraz. Bir kumral uğruna küstüm esmer beyazlara..

Dedi ama niye?

İlk çağlarda ateşi sihirbaz bulutlar yakardı. Bulut boşalınca gök soyunurdu. Bu mudur yani? Gök gamzeye benzemeyeli çok oldu. Sonraki yıllar hırsız kediler için hep kapı aralığı bıraktı. Yiyen doymayan, ıslanıp kurumayan, güldükçe kendine ırgat olan, gömdükçe ölmeyen…

Biz zamanın hikayesiyiz. Biz belli ki bir zamanların hikayesiyiz… Tohum olmadan önce yukarı aşağı gidip gelen sabahlar ve akşamlar gibi. Tarifi ahu yokuşunda avcı öfkesine benzeyen hal.

Yeni yıl derken birileri bağırıyor!.. Sahi bu insanlar neden bağırıyor?

 Neşesinde iç çamaşırı kurutan bunca insan!..

 Oysa neşe şımartır ama bağırtmaz, keder desen suskunluk yapar. Öyleyse bu insanlar neden bağırıyor? Neşeli de değil kederlide değilse bu insan gördüklerimiz acep nereli insan?

 İnsanlar durak sayarken bağırıyor. Yıllar durak sayma bilinci değilse hangi yılda kaldılar da buradayız, kurtarın deme ihtiyacındalar?

Yıllar durak saymaktan başka ne ola ki?

İneceğimiz durakta tohumlar gibi ekecekler bizi.  Baht rengimizle boyalı son durak cümlenin kazmayla vurulan noktası.     

 Sahi hiç bir düşünür gördünüz mü şamata, patlayan fişek, kıvırtan maşrapaları seyreden? Çünkü düşünenler sadece yıldızlara bakar. Bu yeni kutlamalar fişek insanlara göre sanırım.

Bir gün güneş uykuda kalırda uyanmazsa diye yazdım bu mektubu… Kanatsızda olsa birkaç düşünce kuşu yaşasın diye…

Yoksa bana ne!.. Yeni yıl eski yarın!..  

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gürhan ÖZORHAN
 8 Ocak 2018 Pazartesi 12:41
Kaleminiz daim, yüreğiniz serin olsun sevgili üstadım.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi