MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Gerçekçi Olmak, ‘Ne Menem Şey!..’
Cahit Okcu
YAZARLAR
4 Aralık 2017 Pazartesi

Gerçekçi Olmak, ‘Ne Menem Şey!..’

Herkesin bir kıyısı vardır.

Ve herkes aslında kendi kıyılarında yaşar...

Ve her düzen kendi martısını yetiştirir…

Düzen martıları kıyı yaşayanlara mirasçı eder… Bu dağ kıyısı, nehir, su başı ne fark eder, coğrafya mutlaka insanın mirasçılarını bulur!..

Şimdi bir deli derviş çıksa minareye!.. Dese ki, kimse bakmasın bu yazar çöplerine, bilinecek tek hakikat şudur; ömrün mirasçısı ölüm!..

Dahası babadan kalma kayığı olanlar ufak tefek avlanır. Ve hiçbirine balina rastlamaz. Siz deyin balina ağa sığmaz, ben deyim balinalar kıyılardan korkar. Kıyı insanlara baht sorulmaz nitekim, bizzat bahtın tarifidirler.

Yekun sorular gök denen ters çevrilmiş bu kahve fincanı altında. Fincanlar zelzele çadırlarına benzer. Fincanlar içinde bir bahar çizilse de ya yeşerir ya yeşermez!..

Yemek sonrası dudağı taşıyan tazı insanların sürekli kullandığı bir ifade vardır.

‘Ya gerçekçi ol!..’

 Bu ifade günlük hayatta tahta pusula gibidir. ‘Realist’ , öğüt… Bilirim ki bu ifadeye sığınanlar eğlencelerinde tabak kırar, yaslarında uyurlar. Bilmediğim, dışımızdaki  soru işaretli hayat için kullanılan bu ifade, içimizdeki erdemi, gücü söndüren en tüylü şeytan sanatıdır. Dünya, kendine acındırmak için kuyruğunu ısıranları böyle dilenci yapar, düzen kayıkçı yapacaklarını dalgalara danışır.

Medeniyet şifresi bulunmuştur, ha safların üfürükleriyle şişirilmiş dünya denen iri balon ha bir gagalık göbek!.. Ne fark eder, insan mirasçısına benzer...

Kısa geçiyorum…

Bir damla Fırat, bir damla gözyaşı, bir damla alın teri…

Erdem yaradılış güçlerimizi aktif tutma kabiliyeti. Kötünün kürküne bakmadan kötü damgası yediği vicdan kapısı… Yıldızı düştüğü yerde tedavi eden, alevin bittiği yerde ciğerlerini yakan, sözün bittiği yerde ozan olan ve daha nelerin diz üstü düştüğü yokuşlarda diz olanın özelliği erdem… Öyleyse asıl güçlü olanlar erdem sahibi olanlardır. Kötülükse yediklerinin gazını çıkarmaktan ibaret bir şişman hastalığıdır.

Özgürlük de burada doğar zaten. Özgürlük insanın kendini anlaması değil midir? Mevla kim, meram kimi, öz kim, mahlas kim?

Bütün cevaplar gibi, bütün sorular iki cevap üzerine yaratılmamış mıdır?

 Cennet ve cehennem, suç ve ceza, hakikat ve yalan, günah ve sevap, iyi ve kötü gibi. Sayabildiğince say… Özgürlük açıklanırken de, insan yada hayvan demek bu cümleden…

Hatay memat seçiminde ‘gerçekçi’ olma merkebine binenler, kendine yeterli olarak yaşayanlar zümresi zorunlu ruh ve akıl ikametinde ömür geçiredursun, biz garibanlar burada, Çoruh’la Oltu Çayının el sıkıştığı parklarda, erdemin ve gücün biri birini tamamladığı coğrafya da yaşar dururuz!.. Biliriz ki bu nehirlerin mirasçısı olan bizler kendini abilmezse, ya geri akacak ya geriden akacak…

Dikkat ediniz!.. Hep soru sorarak yaşarız!..

Kendine karşı doğru olmak mı kendine yeterli olmak mı?

Fotoğrafın tamamına bakanın fotoğraf çekeni görmediği bir dünya, fotoğraf üzerinden ruha not verenlerin çok olduğu dünya…  Gerçekçilik bir özellik değil elbet. Gerçekçi olmak ancak çıkarları boyunda nesnelerin işe yarar coğrafi özelliklerini görmekten ibaret olan hayvani dürtü hali..Yada derisi tek örtüsü olan çıplaklık...

Gerçekçi çıkışın aksi gibi görünse de dalgalarla güreştiği kadar ıslak bir tabir daha var ki oda çılgınlık!.. Çılgın, hakikati bir simge olarak gören boyutlu akıl ve ruh.

 Gerçekçilikte derinlik ve perspektif olmadığı için insanı çıkar dilencisi yapar, ne kadar cenneti varsa kurutur. Amacı kısa vadelidir. Yani insan kendi ömrü için yaşıyorsa güzel hiçbir şeyi kurtaramaz, ancak ömür insandan kurtulur.

Gerçeklik çılgınlıkla ters gibi görünse de gerçeklik çılgınlığın tamamlayıcısıdır. Biri stok yapar diğeri istifler. Hava bulamamakla, soluyacak ciğer bulamamak kadar fark..

Normal insan, dünyayı bir ömür meskeni gibi algılayan ve kendi güçleriyle mevsimlerini onaran yetenek. Yetenekler körelmişse insan hastadır.  Yoksa her insan yaşayabilmek adına bazı olmazları kabul etmek, arıya sineği mirasçı yapmadan yada naylon serada bal üretmeden müşterekini paylaşmak,  kaybı bulup kayığı onarmak, toz biriktirip tuğla yapmak gibi zorunluluklar taşır. Bu hal, oturanların dizi kırıktır yada oturanlar fazla şişmanladığı için otururdan ziyade, istif yapma yada perakendede yaşama yada merkebi boyayıp zebra pazarlama anlamına da gelmez...

Bunun dışı herkesin tanıdığı akılla açıklanamaz tutkular…

Akıldışı tutkuların hatıraları olmaz.

Cimrilik, mazoşizm, imrenme, kıskançlık, açgözlülük bu cümleden. Bu aksiyonlar zaten kibritle tanışmamış, özgür alevlerdir, içten yanmalı dağlar kadar iri alevlerin kimi yakacağının belli olmaması da bu sebepledir!.. Bakarsın yaka yaka bir gariban selvinin dallarını yakmıştır yada değirmenden dönen bir topal karıncayı... Belki de bu hakikat, selvi ağaçlarına benzeyen saçlarımızı kısa tutmamızın yegane sebebi olmuştur.

Bakmayın insanların ellerini yıkadığına, aksine insanlar, düşünce diyarında çıkarları karşılığı örümcek ağı süpürülen süpürge sapları gibidir. Çıkarlar, insanı sürekli uyuz ninnisi seyrinde kaşır durur.

Ancak hiçbir demde insanın eli dalı ortasına kavuşmaz!..

 Ne kadar katı olursak o kadar ses çıkarırız zaafı budur!..

Bu yüzden çok gerçekçi olmayın, çünkü gerçekçiler acıkınca kıyılarını bile yer!..

Vesselam…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Gürhan ÖZORHAN
 6 Aralık 2017 Çarşamba 13:42
Taşıyamıyacağımız kadar dolu bir çuval sırtımızda.Gerçek dediniz dizlerim kamçıladı dizlerimin üzerine düştüm bir el atın artık düştüğüm yerden kalkayım. Selam ve muhabbetlerimle.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi