Ebubekr Behram—ı Dimeşki, aslında üç kapısı var dese de; on bir kapıdan, kırk da eşikten geçtikten sonra girilirmiş bir vakitler Erzurum'a.
Tebriz, Gürcü, Erzincan, Kale, Yeni, Kavak, İstanbul, Harput, Kilise, Ardahan ve Kars kapıları'nın herhangi birisinden şehire giren kimse ab—ı kevser olan suyundan içer, latif havasını koklarmış Erzurum'un.
Kale içinde Vani Efendi, Mumcu, Murat paşa ve bugünkü Taşmağazaları'nın bulunduğu mahal yer alır, sonradan imar edilen mahalleler de kale dışındaki varoşlarda iskan ederlermiş.
Kaytan bıyıklı dadaşlar, sevdiceklerine;
"Gala galaya karşi
Galanın dibi çarşi
Sen zülüf daldasında
Ben yandım güne garşi" manilerini gönderirlermiş kale üstünden.
On üçü dağ, otuz biri de yer suyundan beslenen çeşmeler süslermiş mahalleleri, caddeleri.
Şerif Efendi, Erzurum Tarihi adlı eserinde şehirde dağ sularıyla beslenen 269 çeşmenin olduğunu; yer sularıyla beslenen 126 çeşmenin yer aldığını belirterek, toplam 395 çeşme bulunduğunu kaydeder.
Ya bugün?
KIRKLAR’IN İÇTİĞİ SULAR
Dere mahallesinde bulunan Bican çeşmesini yaptırmış olan Emin Paşa, çeşme üzerine : "Akıttı Fisebilillah bu ayn—i selsebil— asaGelüp üçler edüp su gibi ezber dediler tarih" ibarelerini kazıtarak, Erzurum sularından üçler, yediler ve kırklar gibi mübarek ağızlıların istifade ettiklerini anlatır.
Murat Paşa'da Fil köprüsünde yer alan İbrahim Paşa tarafından yaptırılan Dört Güllü Çeşmesi'nin kitabesinde, "bu sudan içenin Firdevs cennetine girmesi ve dört gılman elinden ab—ı kevser içmesi" için dua edilir.
Eski Gümüşgöz Mezarlığı'nın yanı başında yer alan, Gümüşgöz Mustafa Efendi tarafından akıtılan Gümüşgöz Çeşmesi Kitabesinde; Erzurum sularının zemzem gibi olduğu, bu çeşmenin suyundan Hz. Hızır'ın (A.S) içtiği belirtilerek, gümüşgöz çeşmesinden hastalıklara şifa sadır olduğu aktarılır.
Bir vakitler su şehridir Erzurum.
Bir vakitler Ab—ı Hızır akar çeşmelerinden.
Bir vakitler...
Ki, elbette, bu temiz sularda yüzü yunmuşların, saflıkları ve temizlikleriyle Erzurum, bir vakitler başkadır.
NİCEDİR YETİM HOCA PUNGARI
Gün gelir de birgün, Erzurum sevdasıyla büyüyünce çocuklar, sorarlar babalarına: Hasib bey, Ağvan, Mirza Mehmet, Kırmızı Çeşme nic'olmuştur?
Muratpaşa'daki Bibik; Yağcı, Çukur, Fenerli, Hacı Ahmet Ağa, Dedeoğlu, Kılınççı, Zerrab—ı Esatoğlu pungarları nerdedir?
Tophaneli, Rabiya Ana, Sivaslı, Hacı Kadın, Nemlioğlu, Vehbi Bey, Çarıkçı Ömer Efendi, At Cambazı Tayyar, Kobaza, Hacı Kurban Çeşmelerini kim sökmüştür yerinden?
Hacı Cemal, Cin Memmed, Eceliyakın, Poli, Soğuk Pınar, Samih Bey, Mahmudiye, Söğütdibi, Mütevelli Osman Bey, İmam Pınarı, Çil Hafız, Hacı Ahmet, Sabuncu Şakir Çeşmelerini kimler yok etmiş, hangi uğursuz eller yıkmıştır?
Mermer Cami, Şevket ağa, Çaykara, Mezi, Kalır, Şabanoğlu, Mitibey, Söğütlü, Ömerbey, Hacı dede ağa, Şemsettin Efendi, Mıhçı Dede ağa, Unsuroğlu, Dolmaseven, Haznedar, Yetimhoca Çeşmelerine nasıl, niçin kıyılmıştır?
Nerededir, Tahsin bey, Muallim Mektebi, Etlik Sabri, Esatoğlu, Turhan, Kadıoğlu, Kitapçılar, Çeteci Dizdar Hüseyin Ağa Çeşmeleri?
Kaybedilen suları nicedir Erzurum'un?..
Hangi dereye, hangi kanalizasyona heder edilmiştir?
Ve neden?
Ve niçin?..
VİRAN EDENLERİ DAVUN TALASIN
Şu elde avuçta kalan on onbeş tarihi çeşme neden restore edilmez, ne sebeple eski haşmetlerine kavuşturulmaz?
Şişe sularına mahkum etmeyin, verin ecdadımın sularını içeyim, derse çocuğunuz, nasıl cevap verirdiniz?
Rüyalarınıza girse Şemsettin Efendi, Dedeağa, Yetim Hoca; nerede benim hayratım, diye sual etseler; haklarını haram eyleseler, nice olur halimiz?
Gitti gül, gitti bülbül/ İster ağla ister gül, tesellisini mi sunardık birbirimize..
Viran edenleri davun talasın, torpah başlarına olsun mu derdik?
Bemurat olsunlar diye mi kargışlardık?
Uykularını garagura bassın mı isterdik?
Ne derdik sahi...
ÇARŞILARIMIZ VE MOLLA EMİ
Çarşılarımız da bir bir yok olmuş.
Kala kala elde birkaçı kalmış.
Onlarda eski canlılıklarını kaybetmişler...
Kevelcilerin önceki halinden şimdilerde eser yok.
Kavafların şen şakrak esnafı işsizlikten dındıklamakta...
Nazik Çarşı'nın nezaketinden öte birşeyi kalmamış...
Holliklama yapılan satışlar, kırtik misali alışverişlerle gün geçiren esnaf...
Gemalmaz Çarşısı mı?
Müfit Kırkılıç'ın örme dükkanı yerinde mi bilmiyorum; lakin Molla Emi'nin kunduracı tamirhanesi sesiz...
Evvelki gün Gemalmaz çarşısına uğradım.
Bir bahaneyle Molla Emi'yi ziyaret edecektim.
Dükkana yöneldiğimde, kapısının kilitli olduğunu gördüm.
Sanatını ondan öğrenmiş komşu tamirciye Molla Eminin nerede olduğunu sordum, "epeydir hasta" dedi, "bazen cumartesi günleri oğlu Muhammed dükkanı açıyor, eldeki siparişleri teslim ediyor" diye de ilave etti.
Üzülmüştüm.
Bir vakitler, özellikle mukallit müşterilerin Molla Emiyle konuşmak için dükkanının önündeki kalabalıklarını hatırladım.
Oğlu Muhammet, babasının misafirlerle yaptığı sohbeti dinler, sonra da bıyık altından gülerdi.
Dükkanın duvarlarını süsleyen resimlerine baktım, vitrin camından.
Molla Emi hastaydı ve resimler biraz daha soluklaşmıştı sanki.
Hastalığıyla ilgili bir doktor arkadaşa, "Tokdor, duydun mi, protestan (prostat) olmuşam" demiş...
Doktor olayı anlattığında gülmedim, gülemedim....
Seçim zamanlarında "Ola gardaş ben bunların hepsini tanirem, daha evvelki gün tükana uğramıştı; ne olacak ki?" şeklindeki serzenişlerini hatırladım.
Yareni ve oğlunun yakın arkadaşı rahmetli Sefa Özkaloğlu'yla şakalaşmalarını.
Molla Eminin sesleri dükkandan yankılanıp yüreğime saplanıyordu sanki. Darı beka'ya yönelmişti artık. Ve Molla emimizi kaybetmiştik. Molla Emisizdi Gemalmaz çarşısı.
Ve sanki koskoca çarşı onsuz dıldıbızdı...
Bahsi geçen ortak bir dost için "bayahıt burdaydı" diyen Molla Emi'ye rahmet niyaz etmekten başka ne gelir elimizden.
O'nu zemheride gırav tutan cam kenarında oturuken yeniden görebilmeyi hayal ediyorduk artık.
O, artık kaybettiğimiz Erzurum'du.
O, oturuşu kalkışı ve konuşmalarıyla bir vakitlerin Erzurum'uydu.
Çırçır'dı, Gavurboğan'dı, Dervişağa'ydı O..
Kaç Erzurum'u kaybettiğimizi bilmiyorum ama, bir dönemin Erzurumunu kaybetmiştik.
İnna lillahi....