MENÜ
Erzurum 17°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
ŞÜHEDÂ MEKÂNI MAHALLEBAŞI
İbrahim Aydemir (Bir Vakitler Erzurum)
YAZARLAR
13 Eylül 2006 Çarşamba

ŞÜHEDÂ MEKÂNI MAHALLEBAŞI

 

"Sen Erzurumlusun dadaşsın belli!

Duruşun çekilmiş bir hançer kadar güzel;

Sen bar başlayanda, davul vuranda

Zurnalar çalanda gel!.."

Yavuz Bülent Bakiler

Gürcükapı, Erzincankapı, Borsa Kantarı, Mal Meydanı ve Mahallebaşı'nın Erzurum için önemi bir başkadır.

Şehrin bütün ticarî faaliyetleri bu beş merkezde yürütülür.

Tikkir Garajı, Çat Durağı gibi lokal ticaret alanları da bu merkezlere göre faaliyetini sürdürür.

Küçük ölçekli, yani tamir ve ufak çaplı da olsa montaja dayalı yan sanayi dışında üretim faaliyetlerinin olmadığı Erzurum'da ticaret; gündelik tüketim maddeleri, nebatî ve hayvansal gıdaların alım satımı üzerine yapılır öteden beri.

Bu yüzden de ticaret merkezleri ilçe ve köylere giden araç duraklarında odaklanmıştır.

Hasankale, Horasan otobüs ve minibüslerinin ana güzergahı olması, şehrin güney ilçelerinden yapılan seyrü sefere merkezlik etmesi sebebiyle Mahallebaşı, Erzurum'un tahtakalesidir adeta.

Durak Kurnuç amca'nın ruhu şad olsun, "Mahlebaşi Erzurum'un kal'asıdır' derdi hep.

Yirmiyi aşkın otel, onlarca kasap, fırın ve kıraathanenin bulunduğu bu semtte eski Kuru Hal, halkın deyimiyle Kuru Hapan ile yağ halinin de yer alması yüzünden ticaret çok canlıdır.

Çocukluk yıllarımızdaki Mahallebaşı'nda; köylerden ve ilçelerden satılmak için getirilen canlı hayvanların barındığı hanlar, alaftar ve zahireci dükkanları da vardı. Tosya'dan Mahallebaşı'na ya Karskapı güzergahını takip ederek yahutta Taşmescit Mahallesi'nden geçilerek gidilirdi.

ŞİFA KAYNAĞI AKPINAR ÇEŞMESİ

Biz genellikle Falcı Naime Teyze'nin evinin bulunduğu Taşmescit yolunu tercih eder, mahalleden geçerken Falcı kadının evine büyük bir merakla bakar, girip çıkanı takip ederdik.

Çocukluğumda komşu kadınların bu falcı için anlattıklarını dinlemiştim; Falcı Naime falına baktırmak için gelenlere bir bakır tas içinde su getirerek içine para atmalarını söyler, para atıldıktan sonra da hızlı hızlı gördüklerini anlatırmış.

Bugün, gelecekle ilgili abuk sabuk şeyler söyleyenlere "Tasa mı baktın" denilmesinin bu falcı kadının müşterilerince söylenen bir tekerleme olduğunu daha iyi anlıyorum.

İlkokul sıralarında evin günlük ihtiyaçlarını satın almak için hemen hergün geldiğimiz Mahallebaşı'nda, mutlaka Akpınar Çeşmesi'ne uğrar, büyüklerimizin 'bin türlü şifa vardır' dedikleri bu suyu özellikle de ramazan aylarında evlerimize taşırdık.

Çeşmenin hemen yanında şimdi rahmeti rahmana kavuşan Hasırcı Bilal ile bugünlerin meşhur hafız'ı karayollarında görev yapan Davut ağabeyinin babası Kalaycı Muzaffer amcaların dükkanları bulunuyordu.

Akpınar'ın sol tarafında yer alan Tayyib'in Kahvesi çaylarıyla meşhurdu.

Çeşme karşısında yer alan Kuru Hal, kiler erzakının temini için gelen müşterilerle dolar taşardı.

Bir yandan da köylerden kuru fasulye, bamya gibi bakliyat, pastırma sucuk gibi hayvansal ürünler ile aşma, kuru dut gibi ramazan erzaklarını getiren üreticiler, bu hal'in değişmez simalarıydı.

Kuru Hal'in hemen önünde günlük koyun kellelerinin pişirilerek satıldığı teneke tezgahlar yer alırdı.

Hal'in güneyinde, bugünde ticari faaliyet gösteren Rahmi Yelekçi'ye ait kasap dükkanı vardı.

Ev ihtiyacını karşılamak için yağ, peynir, pastırma ve sucuk gibi tarımsal ürünleri alacak olan da, cenazesinin ihtiyacı için hasır, mertek arayan da Mahallebaşı'na gelmek zorundaydı.

Yaşayanlar için olduğu kadar ölüler için de her türlü ihtiyaç ve harç buradan görülürdü.

EVİNİ YIKIP YÜZÜNÜ AĞARTANLAR

Ağırdı Mahallebaşı esnafı; hafifçe öne kaykılıp, küçük adımlarla yürümeleri, kalın ses tonu ve yavaş konuşmaları ile para verip alırken arkalarını müşterilere dönmeleriyle meşhurdular.

Halk arasında ağırbaşlılık ve vakar'ın karşılığı olarak kullanılan "Eke" tabiri manasında tam ekeydi Mahallebaşı esnafı.

Semtin ahalisi de hali vakti yerinde olanlardan oluşurdu. Büyük evlerin misafiri hiç eksik olmazdı. Misafire, evin yık, yüzün ağart, mukabili muameleleriyle maruftular.Şehrin diğer yerlerinde onların bu vasıflarına benzeyenlere "Akpungar suyi içmiş" denir, belki de gıpta edilirdi.

Vakur olmak biraz da fıtratlarında vardı Mahallebaşılıların. Bir dönemlerin en meşhur politikacısı merhum Durak Sakarya, yine bir dönemin meşhur Belediye Başkanı merhumKazım Yurdalan da bu semtin sakinlerindendi. Durak Sakarya, Veyis Efendi Camisi'ni de yaptırmış.

Caminin olduğu sokağa da, hem Mahallebaşılı olması hem de bu camiyi yaptırtmasından dolayı Durak Sakarya sokağı adı verilmiştir.

Ayrıca Erzurum denince akla ilk gelen isim olan Nene Hatun'un evi de Mahallebaşı'nda bulunuyordu. Gölbaşı'na doğru uzanan geniş caddenin sağında bulunan çeşme ve üzerindeki Nene Hatun heykeli bu yüzden yapılmıştı...

Semtin göbeğinde bir de, Gazi Ahmet Muhtar Paşa heykeli yer alırdı.

Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Yılmaz'ın da Mahallebaşılı oluşu, mensubiyet şuuru duyanlarca her fırsatta büyük bir iştiyak ve heyecanla anlatılır halen daha.

Mahallebaş'ının hatırlı sayılır esnafları arasında Hanefi Gençay'ın konumu bir başkaydı. Artık, emsali nadir, sözü senet olan tüccarlardandı.

Heykelin karşısında Mahallebaşının en işlek oteli olan, Hamza Urvasızoğlu'nun işletmeciliğini yaptığı Tebriz Palas otel ve kıraathanesi, Karayazı, Hınıs, Tekman ve Köprüköyünden gelen yolcuları barındırırdı.

Otelin ismi, bir zamanların İpek Yolu üzerinde en canlı ticaretin yapıldığı Erzurum'a ait bir nostaljiyi çağrıştırırdı hep.

İranlıların, Iraklıların da bir vakitler Erzurum'a geldiğini düşünürdüm.

Mahallebaşının bitiminde yer alan Develer Çeşmesi'ni ilk gördüğümde, bu düşüncemin kitabî olarak değil belki; ama amelî olarak doğru olduğunu anlamıştım.

Semtte yer alan diğer çeşmelerin suyu gibi değildi bu çeşmeden akan su. Biraz ekşimsi bir tadı vardı, eskiler şorak suyu derlerdi. Çay demlemekte iyi olduğu için yöre kahveleri su ihtiyaçlarını bu çeşmeden görürlerdi. Deve kervanları için bir hayır sahibi tarafından yaptırılan çeşme, bugün hala ayakta, ne ki artık ne kervanları suluyor, ne de çay demleniyor suyundan...

Otçular, Alaftarlar ve Zahirecilerin yer aldığı sokağın karşı sırasında Mühürdaroğullarına ait harap bir İşhanı vardı.

Şimdilerde seyyar satıcıların bulunduğu alanın hemen sağında Dr. Münip Yılmaz'ın babası Münir amca Ankara Pazarı'nı işletirdi.

Milli atlet Münir Kurudirek'in babası bir kahvehane çalıştırırdı Akpınar Çeşmesi sırasında. Oldukça işlek olan bu yer, esnafın uğrak yeriydi.

NUNUK'UN KAHVESİ VE KABADAYI SAKİNLERİ

Bir dönemin meşhur külhanbeylerinden Nunuk tarafından işletilen kahvede, külhanbeylik özlemi duyan gençler otururdu genellikle.

Külhabeylik, halk tabiriyle kabadayılık örfü hakimdi Mahallebaşında.Onları Nunuk'un kahvesinden tanıdım.

Yoncalık'da Solak Apdo, Cabbar Gani, Çırçır'da Uzun Faho, Tebrizkapı'da Felek, Cumhuriyet Caddesi'nde Talebe Mustafa, Kor Tahsin, Bahriyeli Cevdet, Vıdıd Adnan'ın külhanbeyi olarak isim yaptıkları dönemde, mahallebaşı Çini, Solak Yaşar, Dımbıl Yaşar, Kasap Tahsin, Beton Mehmet gibi külhanbeyleriyle ünlüydü. Metre Muhlis çok gençti o yıllarda.

Kabadayılık kültürü Erzurum'da özel bir yere sahiptir nedense. Mahalebaşı da bu kültürün yaşandığı bir mekân olmakla maruftu.

Onları gelene geçene saldıran, haraç alan, etrafa sarkan kimseler olarak düşünürüz hep.

Belki ben de bu ağır kabadayıları tanımamış olsaydım, böyle düşünecektim.

Onları tanımayanların, onlara haksızlık yaptığına inanıyorum hala.

İçkiliyken asla sokak ve mahalle aralarında dolaşmazlardı. Kumar, esrar gibi kötü şeylerle de alakaları yoktu.

Fakir ailelerin çocuklarıydı hepsi. Herkesle muhatap olmazlar, her yerde de oturmazlardı.

Az konuşur ve hemen hiç gülmezlerdi. Ciddi görünmek için özel bir çaba sarf ettiklerini hatırlarım.

Çocuklara, yaşlılara, kadınlara ve güçsüzlere değip dokunmaz, kendi raconlarına takılanlarla uğraşırlardı yalnızca. Her biri mahallebaşının belli bir mekanında ya işletmecilik ya da günübirlik ticaretle meşguldüler.

AÇ GEZİP TİK GEZENLERDİ ONLAR

Asla semt içinde kavga etmez, birbirleriyle münakaşa ettiklerinde kiraladıkları bir faytona ya da taksiye binerek şehir dışına çıkar, orada konuşup halleşir yahut da dövüşerek öfkelerini giderir, mahallebaşına sakin ve barışık olarak geri dönerlerdi.

Kadına, kıza sarktıklarını hiç kimse görmemiş, duymamıştı.

Mahalle içinden yürüyerek geçen ailelere saygı gösterir, aileleri dışındaki kadınları da bacı sayarlardı. Yol kesmek, içip içip nara atmak, hayat felsefelerinde yoktu.

Aç gezer ama dik gezerlerdi.

Bilekleri güçlü olduğu kadar, imanları da insanlıkları da güçlüydü.

İçki İçenlerinin cuma günlerine ve üç aylara özel bir saygı gösterdiklerini, bu zamanlarda içkiye el sürmediklerini hatırlarım hep.

Kendileri tahsil görmediklerinden olacak herhalde, okuyanlara özel bir ilgi gösterir, onları dinler, korur ve danışırlardı.

Semtte Gençlik Ocakları açıldığında hemen hepsinin de buralara gelip gittiğini ve çay, kahve gibi ihtiyaçlarını giderdiklerini bizzat müşahade ettim.

Anladım ki, hayat onları bir şekilde külhanbeyi haline getirmiş; ama hepsi de Türk asalet ve şuurunun birer hayranı ve Türk - İslam kültürünün aşinalarıydılar.

Bugün kabadayı geçinenleri gördükçe, onları minnetle anarım hep. Onlar kim, bugünkiler kim? diye sorarım kendi kendime.

TEBRİZ PALAS NOSTALJİSİ

Mahallebaşı'nın doğu tarafında uç bir yerde Belediye İtfaiye araç hangarı ve merkezi yer alırdı. Birbirlerine çavuş diye hitap eden, biraz da garip üniformaları içinde şişinerek yürüyen itfaiyeciler Mahallebaşı'nın seçkin bürokratlarıydı.

Tosya'nın Karskapı tarafında yer alan İtfaiye lojmanlarından tanıdığım bu şahıslar, hemen bütün esnaftan da iltifat görürlerdi.

Babası gibi İtfaiye'de çalışan Kara Nafiz, bizlerle buluştuğunda yangın söndürmek için babasının gösterdiği maharetleri ballandıra ballandıra anlatır, onunla övünür, biz de ağzımız açıkta dinlerdik.

Onun haşarılığını da baba mesleğinin atiklik gerektiriyor olmasına yorar, babası gibi atak kesilmesine pek aldırmazdık. Kendisi gibi külhanbeylik özlemi çeken ve kabadayılık hikayelerine oldukça meraklı bulunan Kurtoğlu Fuat'la aralarında geçen çekişmeler, mahallede günlerce konuşulurdu.

İstanbul'un Küllük'ü gibi, Mahallebaşının Tebriz Palas'ı da meşhur bir mekandı Erzurum'da.

Millet Bahçesi ve Emirgan gibi açık iki mekanın karşılığı olarak kapalı olan iki meşhur mekanı vardı Erzurum'un. Birisi Yenikapı caddesi üzerindeki Huzur Kıraathanesi, diğeri Mahallebaşı'nda bulunan Tebriz Palas.

Lise çağlarında aşinası olmuştum bu mekanın. Satranç oynamaya giderdik genellikle. Bugün hala sevgili Ali Kurt'un bana karşı bir galibiyetinin olmaması, bu satranç ali okulunda edindiğim tecrübeden kaynaklansa gerektir. Akşam saatlerine doğru mahallenin okumuş gençleri gelir, memleket meselelerini tartışır, bizde akşam ezanına kadar onları dinlerdik.

Çoğusu Mahallebaşı Gençlik Ocağı ve Kütüphanesi'nin yönetici ve üyeleriydiler.Bir dönem benim de içinde bulunduğum bu ocak, semtin emniyet sübabı gibiydi. Hastası olan, iş isteyen yahut bilgi, görgü sahibi olmak isteyen mahalle sakinleri pek rağbet ederlerdi bu ocağa.

Tebrizpalas'a gelip sohbet eden yahut dinleyenler arasında kimler yoktu ki.Bağkur İl Müdürlüğünde şube Müdürü olan Muharrem Kırık, TEDAŞ'ta Müdür olan Hikmet Yıldırgan, Belediye'de çalışan Eyüp Tedük, YKM'yi işletmekte olan Turan Kıvılcım, Mahallebaşı eczanesi sahibi Ömer Caferoğlu, Atatürk Üniversitesi Fen edebiyat Fakültesi Alman ve İngiliz Filolojilerinde öğretim üyeleri olan Doç. Dr. Kamil Aydın ve Doç.Dr.Turgut Göğebakan; Arap Fars Bölümü Öğretim üyesi Prof.Dr.Nevzat Yanık, Belediye eski Bakımevi Müdürü Sadrettin Hızardere, Tarım Kredi Kooperatifi eski Bölge Müdürü Bünyamin Oltan, Ticaret Lisesi Müdür Yardımcısı Mehmet Şahin, Erzurum Lisesi Müdür Yardımcısı Metin Bakır, Kasap rahmetli Samih Kozman, Ömer Akpınar, berber Sedo ağabeyi, İller Bankası Mühendislerinden Yaşar Sekban, Süleyman Sekban, Goddora namlı Ahmet Ağabey, Gardiyan Agah ve Rafet ağabeyiler, Muzaffer Geyik sohbetin daimi yaranıydılar.

Ara sıra kahvehaneye gelen Veyisefendi Camisinin müezzini Hanifi Porikli'nin babası rahmetli Hafız Binali Porikli de sohbete aşinalık eder, bazen de birşeyler anlatarak katılırdı aramıza.

DEDEŞEN, DURMAZPINAR VE MAZLUMOĞLU

Mahallebaşı 80'li yıllar öncesi ve sonrasında üç büyük kayıp vermişti.

Bahrettin Dedeşen, Kemal Durmazpınar ve Taği Mazlumoğlu.

Dedeşen ismini küçüklüğümden hatırlıyorum. Akrabalarından Berati Dedeşen akranım ve arkadaşımdı.

Şimdi TRT'de görev yapan Zeki Kurnuç bey ve Ünal Kurnuç'un da akrabası olan Dedeşen, o dönemde ülkenin içinde bulunduğu siyasi kargaşadan dolayı kurşunlara hedef olarak kaybedilen ilk Mahallebaşılıydı.Kemal Durmazpınar ise Kızıldere olaylarının yıldönümünde teröristlerin kurşunlarına hedef olmuş, darı bekaya göçmüştü.

ALVARLI EFE'NİN ŞEHİD TORUNU

Mahallebaşı'nın üçüncü şehidi olan Taği Mazlumoğlu da Tebriz Palas yaranındandı.

Ağırbaşlı, mütevazi görünüşlüydü.

Alvarlı Muhammed Lütfi ve Vehbi Efelerin torunu olması yüzünden halktan gördüğü itibar ve iltifattan çok rahatsız olur, ecdâdına halel getirmemek için çok dikkatli davranırdı.

Hemen bütün Mahallebaşı sakinlerinin özel bir saygı duydukları Taği Ağabey, yılda birkaç defa biz gençleri toplar, evinde hıngel ziyafetleri verirdi. Sofra kurup kaldırmayı bir sofi geleneği içinde öğrenmiş, evinin kapısını her zaman misafirlere açık tutmayı yeğlemişti hayat felsefesi olarak.

Yaşından çok büyük kemal ve olgunluk gösteren bu veli torununu, o günlerde ülke çapında sıklaşan bir bölücü örgüt baskını sonucunda kaybedeceğimizi nereden bilebilirdik?

Efe'nin hayrına okutulan hatim sonrasında verilen mevlüt yemeğini basan bölücü katiller, bu güzel insanı yıllar sonra ayırdı aramızdan.

Evi basan hainlerin misafirlerine zarar vermemesi için kurşunların üzerine yürüyüp, eşkiyayla fiilî mücadele ederken şehid düşmüştü Taği usta.

Mahallebaşı'nın, yalnız ticaret alemi, kabadayıları değil, din ve vatan şehitleriyle de özel bir yeri vardır yüreğimizde.

Allah (cc)'ın rahmeti üzerlerine olsun

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 ??????
 2 Aralık 2023 Cumartesi 00:48
Kurtoglu fuat benim babam vefat etti
 Koray yurtogullari
 2 Mart 2021 Salı 13:28
Mahallebasinda tahta hamami na kadar olan dukkanlar berber Nihat terzi saatin tahmini fotoğrafçı 9 kardes kurnuc ailesi dat çocukları kalaycioglu ve dedesi aileleri amca ve Day çocukları veyis efendi mahallesi sergender sokak no 40 ve 52 bizler 1945 de ankara ya geldik erzurumda doğduk ankara ile beraber büyüdük mahallebasi li olmak büyük bir onu olup erzurumlu olmak ise bir şereftir. Okuduğumuz gazı ilk okulu müdürü Cavit c ordan daha neler neler erzurum anlatmakla bit me
 atif uğurlu
 20 Haziran 2020 Cumartesi 19:34
hocam çok teşekkür ederim ilgi ile okudum ve izlemle eskileri yad attim sayende bende bir mahallebaşılı olarak .rahmetli babam taşmescit camii müezzinlerinden kuddüs hoca idi mahallebaşı kabadayılarından bahsettiniz ama meşhur kuşbaz elettini unuttunuz galiba saygılarımla.
 talip akpunar
 21 Eylül 2015 Pazartesi 23:06
bir mahallebaşılı olarak gözlerim dolarak okudum yüreğine sağlık ibrahim abi.
 yahya çeliker
 6 Mayıs 2013 Pazartesi 13:58
bi anda anlatılmaz içinde yaşar insan bu yazıyı yazan bizlerle paylaşma imkanı veren İbrahim aydemir abimize teşekkür ederim
 hikmet kızıloğlu
 4 Nisan 2013 Perşembe 16:51
yazınızı tesadüfen okudum ama inanın rahatlıkla söylüyorum uzun zamandır hiç bir yerde bu kadar iyi mükemmel bir yazı okumadım sanki o günleri bizde yaşadık gibi hey gdi günler hey hayat akıp gidiyor farkında değiliz mükemmel bir yorum sanki tv de 80 li yılları anlatan dizi gibi 65 ve 70 yılları anlatan bir film gibi bir yazı ağzınıza yüreğinize sağlık hocam
 Zülküf Usanmaz
 16 Mart 2013 Cumartesi 23:24
Hayatımda okurken ve okuduktan sonra da tadını ruhumda hissettiğim çok nadir yazılardan bir yazı..Bu kadar tatlı bir tahlil ve değerler dizisini ifade eden unutulmaz bir eser..! Semtte iz bırakmış şahsiyetler, mekanlar yerli yerinde tam bir tespit altında..Ayrıca bugünkü haliyle cazibesi sönmüş, imajı silinmiş ve geri bırakılmış gibi görünen ve Erzurum'un şifrelerini taşıyan bir semtin tatlı bir üslupla gün yüzüne çıkarılması ve okuyucuya sunulması büyük bir hüner..Tebrikler, tebrikler ve tebrikler..!
 Misafir
 7 Mart 2013 Perşembe 15:34
Erzurumdan ayrılanlar herhalde keyiflerinden gittiler. Şehir değiştirmek kolay mı? İş, aş, arkadaş, vs vs! Onlara kızacağınıza, " Niye burda tutamadık ?" deseniz ya! Hele de yöneticileriniz deselerdi ya!
 ERZURUM'a katılıyorum
 7 Mart 2013 Perşembe 14:25
önce erzurum'dan kaçıyorlar sonra da oturup erzuruma ağlıyorlar, gelde inan. üstelik birde erzurum üstüne nutuk atıp ahkam kesiyorlar. bunların erzurumlulukla değil erzurumdan menfaatlenmeyle ilgileri var. Hemi vallahi hemi billahi
 erzurum
 7 Mart 2013 Perşembe 13:57
Yorumları okuyorumda hep aynı söz ağızda Erzurum niye böyle oldu?????E sizler bırakıp giderseniz böyle olur.Erzurum...!!!
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi