-BİR VAKİTLER ERZURUM-
"Bir sabah uyandım seher vakti Karskapı'da
Erzurum'un saçlarını Palandöken tarıyordu
Zaman duraklamıştı Yakutiye önünde,
Çifte Minareler kaybolan yıllarını arıyordu..."
A.Kadri Ensari
Sabunda Hacı Şakir, lokumda Hacı Bekir markalarının tercih edildiği günleri...
Memur erkeklerin briyantinle, parasız gençlerin limonla şekil verilmiş saçları; Nacar jiletleriyle tıraş edilmiş güzel görünümleriyle, tırıntaz dadaş şekil ve şemayillilerin cedahları süslediği günleri.
Tosiya kuşaklı gençlerin, şaggılamayı, gaggılamayı ayıp sayan vakar anlayışlarını.
Hatırlar mısınız?.....
Kavurma, incir çullaması yenildiği günleri..
Evlerden hasıta, un çorbası, herise kokularının taştığı öğle üzerlerini.
Soharıçları, anıhları, urvaları.
Öğle güneşinde içilen çalhamaları...
Rızkını beraberinde getirdiğine inanılan misafirlere lahati lokumun ikram edildiği; çayların rengarenk akideler yahut takatukalarla kırılmış kesme şekerlerle içilip, temiz sohbetlerin yapıldığı demleri...
Hatırlar mısınız?...
Üzerinde sahibinin sesi etiketi ve pikap dinleyen bir köpek resminin bulunduğu plaklardan süzülen Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel, Zehra Bilir, Hamiyet Yüceseslerin nağmelerini..
Veremli kızı dinlerken ağlayan analarımızın yürek sancılarını.
Hatırlar mısınız?.....
Pop tarzıyla, Ertan Anapa, 'kızılcıklar oldu mu?' şarkısını söylediğinde, yahut Fehmi Ege tangolarını seslendirdiğinde tövbe tövbe diyerek, babalarımızın radyo düğmelerini kırarcasına kapattığını...
Akabukalığa özenenlerin Beyaz Kelebekleri dinlediğini, taksi pikaplarında Ateş Böcekleri esprilerinin etrafa yayıldığını.
Hatırlar mısınız?...
Tercüman'da Suna San'ın, Anahtar Deliğinden siyasetçilerimizin politik dedikodulara aşina olduğu vakitleri.
Kadircan Kaflı, Sadettin Çulcu'nun kaleminlerine dua edildiği zamanları.
Sosyeteden Tercüman İnci'siyle haberdar olduğumuz yılları...
ŞEFİK EMİ'NİN ŞEFİĞE HANIMI
Hatırlar mısınız?
EşşekçiŞefik emminin sattığı sebzelerini taşıyan eşşeğine 'çöş şefige hanım' hitabının yankılandığı, oyun tayın tanıyan tırıntaz insanların yürüdüğü, seggevil ile pahlanmış temiz cadde ve sokaklarımızı.
Köşe ve sal taşları arasına serpiştirilmiş hıbarlarla bezeli ev kapılarının, fuhuşa, iffetsizliğe, namussuzluğa karşı zırzalandığını.
Hatırlar mısınız?...
Tahtani evlerin tırhıçları ardında kaynanaların gelinlerine "art eteğin sürünir baban evi görünir" diye çıkıştıklarını.
Döşürükli ev gelinlerinin içlerinden, "ayağıma yer edim, gör ki sene ne edim" diye kaynanalarına cevap verişlerini.
Ahşamları, önünde bel buhun kırdıhları, işinden gelene kadar görestikleri erlerine kendilerini şikayet eden kaynanaları için, gelinlerin Heberci Hedice dediklerini.
Kocaları evden çıktığında kaynanalarına nasıl rıglarını sattıklarını.
Lakin gelinlerin de erleri eve gelende eveti çemirlenip saçlarını süpürge, kollarını da kösevi ettiğini.
Kildanlarıyla hamamdan dönen başı leçekli gelinlik kızları gören anorsuz delikanlıların: "Bir taş attım çegile/ Çegilin çiçeğine/ İpek olsam sarılsam/ Kızların leçeğine" diye bıdıllandıklarını.
Kimsenin kimseye tebelleş olmadığını, cırıh ayarlıların, sırıhlıların, şıllıkların ve sıyrıhların itibar görmeyişlerini.
SAKKAL DELİSİ CELLO BELLOLAR
Hatırlar mısınız?....
Köşe başlarında altına konulmuş minder üzerinde, yaz güneşiyle sırtını ısıtarak, dincelip mürgüleyen ütük dedelere, beli guzzik nenelere gösterilen hürmeti.
Ağ sakallılarla sakkal delilerinin birbirinden iyice tefrik edildiğini.
Cello bellolorın, dılloların, dıştırların dışlandığını.
Çıltiklerin, tankoların ev hanımı sayılmadığını, aşgarlı üst geyenin meclise alınmadığını.
Aşna fişne edenlerin tedip edildiğini, akabukalığa soyunanların nasihata çekildiğini.
Uli orta yerde fıggıldayanlardan hanımların hemen farıdığını.
Hatırlar mısınız?...
Termaş ahlaklı, teres meşrepli, tıstan sufatlılar için söylenen: "Kağıt bezi möhreli(ütülü) / Oğlan bizim mehleli / Al, ben oni alamam / Oğlan mekir çehreli" genç kız manilerini.
YALANCIYA MİLLO!
Hatırlar mısınız?...
Ayaklarında popol, üstlerinde üç etek olan güzel yüzlü bebelerin dadahları yedirildikten sonra attalara götürülüşünü.
Tombul toşik, cıcıhli, bıcıkli elbiseli kız çocuklarının kunkullarındaki kurdelaları..
Aşırma pantolonlu, dıbız başlı oğlan uşahlarını..
Onlara kıh sayılanların, böyüklerince nasıl kullanıldığını.
Fizah edip,ağlayanlarını analarının nasıl dadlayıp, şamladığını.
Arasıra kokor gelir, diye korkuttuklarını.
Büyüklerinin onları dışarı çıkarırken it gözi değmesin diye itina ile avsunlayışlarını.
Dövüşmekten telesen çocukların üzerine büyüklerin nasıl yeriştiğini ve onları nasıl parpıladıklarını, gıncıttıklarını.
Bazen süpürge kokoçuyla segirden çocukları kovaladıklarını.
Hatırlar mısınız?....
Yalancıya milloların gönderilişlerini.
Memuriyette, ticarette, siyasette cırnakları yer tutanların, "eşine eşine geldik tandır başına" diye övündüklerini.
Tuttukları işin cırımını çıhartana kadar da başında kaldıklarını.
Sanatında işinin ehli olup, ustasının gözüne girdikten sonra gaytaran şegirtler için, ustalarının: "Ustaydın, ahan da oldun şegirt; al gügümi suya segirt" diye çıkıştıklarını.
O NASIL MEREK Kİ BİR HORUM OT ALMİYA
Hatırlar mısınız ?...
Darıhanın darına imkanı olanların koşuşturduklarını ve iyiliklerini başa kalkmak yerine,"kürün kürüne muhtaç" diyerek yürek soğuttuklarını.
Herkesin kendi fırfırigini egirdiğini, kimsenin kimseye havaslanmadığını.
Anşindi olanla, bıldırdan kalanla, bayahıt gelenin bir tutulmayışını.
Toyda, düğünde, doğumda ve ölümde herkesin biribirinin yardımına koşup, "el yığılır keran kırılır"ın sahnelenişini.
Hiç kimsenin birbirinin varına, makamına pahıllanmadığını, birbirini hotulamadığını..
Ziyafetlerde ikramını tamamen tüketmeyene ev sahibinin "o nasıl merek ki bir horum ot daha almiya" diyerek serzenişte bulunduğunu.
Sofra açmayanın gırgıt, nıhız sayıldığını.
Kalik ağızlıların sohbetlere sokulmadığını.
Hatırlar mısınız?....
Notersiz günlerde mılliklerle hak bölüşümünü.
Hakkına itiraz edenlere, birbiri içün arha sözü söyleyenlere: "Yüz para verdim küşniye (arpa, burçak) / Yiye küşniyi kişneye" cevaplarının gönderildiğini.
Ara sözünün başka, arha sözünün başka, olduğunu.
Bir ağzi kırk sakkızı olanlara rağbet edilmediğini.
Siyaset, ticaret ve sanat yolunda yuduzanlara, sehilerin muhannete el açtırmadıklarını, onları asla hecillendirmediklerini.
OMOLARA İTİBAR YOKTU
Hatırlar mısınız?....
Konuşurken payhıranların, hürmet ederken omolananların mırgıbi sayıldıklarını.
Anaların çocuklarına yalan söyleme, ağzın mırıh, gözün portlah, sufatın kafter olur, diye nasihat edişlerini.
"Ağzın çalkala da öyle konuş" diye edepsizlerin ikaz edildiğini.
Hatırlar mısınız?...
Değirmenin tuhtunun, her işin de bir vahtının olduğu günleri...
Makamları öğrençelik yeri olarak görmeyen büyüklerimizin, her seçim dönemi sonrasında gelen yeniler ve giden eskiler için:"gider tatari, gelir beteri" diye pişmanlıklarını.
Devletten, milletten gulleplemeye kalkanların cemiyet dışına atıldıklarını.
Başkalarının önüne geçmek, işe girmek için insanların asla osgor aramadıklarını.
Fayda umduğu bir siyasetçi, idareci makamından olduğunda,"merek yandı sıçanlara da kalmadi ya" diyenleri.
Hatırlar mısınız?...
Ayah kıltığıyla, baş kıltığında oturanların irfanca birbirinden ayrı oluşlarını.
Hane sahiplerinin makat başlarını misafir için ayrı tutmalarını.
Karı'nın başka, hanım'ın başka; efendi'nin ayrı bey'in ayrı sıfatlar olduğunu.
Analarımızın babalarımıza begi diye seslenişlerini.
Onların da hatunlarına, koroğli, gaşşıh düşmanı, kan ayakli çağrılarını.
Musibetin, belanın ellimin korundan geldiğini.
Erzurum'u ve Erzurumluyu sevmeyenin gorbagor olduğunu.
Hatırlar mısınız?...
Eğer hatırlayamıyor ve size hatırlatan da bulunmuyorsa, bir vakitlerin Erzurum'u size hekat kimi gelecektir.
Ele mi?...