Ünlü bir filozof, mimariyi tarif ederken “donmuş, taşlaşmış müzik” diyor…
Terennüm ediyor…
Hiç durmadan…
Var olduğu sürece hep öyle…
Malum sanatkarlar müziğin kaynağında zamanın, mimarininkinde ise mekanın yer aldığını söylerler…
Bu doğru bir kabulse…
Ki öyledir…
O halde…
Mimari eserler, hem mekana hem zamana hükmediyorlar…
Keşke tarihi eserlerimize bu açıdan bakabilsek…
Düşünsenize, sanatın iki boyutunu birden ifade ediyor…
Bulunduğu alana biteviye hoş sada bırakıyor…
Bugün Erzurum’daki tarihi çeşmelerden birisini daha bu bakış açısıyla kaleme alıyoruz…
Kırk Çeşme’yi…
***
Ayaz Paşa Mahallesinde, aynı isimle bilinen çeşmenin hemen yanında bulunmaktadır.
XVI. Yüzyılda, Rüstem Paşa Hanı’nı inşa ettiren Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Üzerinde kitabe yoktur.
1698 yılında Caferzâde tarafından tamir ettirilmiştir.
Bugüne gelinceye kadar da çok sayıda onarım görmüştür…
Kırk çeşme Hamamın güneybatı duvarı köşesine yerleştirilen çeşme, basit tarzda dikdörtgen bloktan oluşmaktadır.
Düzgün kesme taşlarla duvar örgüsü şeklinde inşa edilen çeşmenin öyle ahım şahım bir mimari özelliği yoktur.
Kırk çeşme sularının kaynağı, Kırk çeşme Hamamı’nın yaklaşık 10 m. Yukarısındaki köşede yer almaktadır.
Derler ki…
Bu kaynaktan 10 tapulu çeşme ile 6 umuma akan çeşme faydalanmaktadır.
***
Kırkçeşme ile ilgili anlatılan güzel bir hikaye vardır…
Yapıldığı devirde cüzam hastalığı çok yaygınmış…
Bu sudan yıkanan bir cüzamlının şifa bulması üzerine çeşmenin akıtıldığı söylenir…
Hamam’a atfedilen kutsiyet de buradan gelir…
Ömrü günah işlemekle geçip de, birilerine iyilik önerenler için derler ya…
“Kırdığı kırkı geçti, Kırk çeşme’de kırk tas su döktü de bize nasihat vermeye kalkıyor” diye…
Buranın suyunun günah kirini dahi temizlediğine işaret olsun diye ifade edilir…
***
Çeşme bahsini de böylece tamamlamış olalım…
Elbet bitmedi…
Daha onlarcası var…
Yeri geldiğinde ara ara onlara da dönüp aktarırız…
Şimdi yeni bir fasıl açma zamanıdır…
Okurları da sıkmamak lazım…
Tadında bırakmak en güzeli…