Yaklaşık 300 sene önce tamir ve tadili yapılan bir çeşmeden bahsedeceğiz…
Mahallebaşında bulunan Akpınar Çeşmesi…
Yapım zamanını, tamir tarihi olan 1745’ten geriye en az 50 yıl gidip tahmini olarak 300 sene diyoruz…
Kim bilir belki çok daha eskidir…
Elimizde tamirden sonrasına ait bir kitabe bulunuyor…
Orda da İsmail Ağa isimli bir zatın harap olduktan sonra burayı yeniden ihya ettiği anlaşılıyor…
Tarihi olma özelliğini muhafaza eden bu güzel çeşmemiz kırmızı kesme taştan yapılmıştır…
Tarihi eser olan kısmında iki lüle bulunmakla beraber, sonrasında ilave olarak 4 çeşme daha yaptırılmış…
***
Düşünsenize yüzlerce yıldır suyu hiç kesilmeden akan bir çeşme…
Allah vergisi…
Ramazan aylarında özellikle de iftara yakın vakitlerde çeşmenin başında öyle kuyruklar oluşur ki…
Hayret edersiniz…
Zira, Akpungar suyu ile iftar açmak ayrı bir ferahlık verir oruçlulara…
Yahut öyle zannedilir…
Suyu çok temiz ve berraktır…
Halk arasında yumuşak olduğu da söylenir…
Çeşmeye ait yaygın bir takım inanışlar da vardır…
Bunlardan bazılarının sonradan uydurulduğu söylense de, inanıp gereğini yapanı da çoktur…
İsterseniz en yaygın olanını aktaralım…
Derler ki…
Evlenmek isteyen ancak bir türlü kısmeti açılmamış olan kızlar, 7 gün sabah namazından sonra bu çeşmeye varıp Hz. Zekeriya Aleyhisselamın Enbiya suresi 89. ayetinde geçen ve manası “Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, Sen mirasçıların en hayırlısısın.” ayetini orijinalinden 100 defa okursa biiznillah tez zamanda niyetine kavuşmuş olur…
Deneyip sonuç alan var mıdır? Doğrusu biz bilmiyoruz…
Bu tür niyeti olanlar için yapmalarında bir sakınca olmaz sanırız…
Tecrübe edip görsünler!
***
Bir de, çeşmenin bulunduğu yerden kaynaklı özel anlamların yüklenmesi söz konusu olmuştur…
Derler ki, eskiden bıçkın, delikanlı tiplemelerine öykünen çok sayıda genç bu çeşmenin civarındaki kahvehanelerde eğleşirlermiş…
Bu alemin raconuna ters bir eylemi görüleni hemen dışlayıp, ardından da, “akpungar suyu içmiş adam değilmişsin” derlermiş…
Bir bakıma bu çeşmenin suyunu içen adamdan aksi bir tavır, genel ahlak kurallarına uygun olmayan bir yaklaşım sadır olmazmış…
O dönemi yaşayan büyüklerimizden, bu tarife uyan çok sayıda isim zikredildiğini duymuşuzdur…
Şimdilerde öyle midir?
Umalım öyle olsun!