Günümüzde AB’ni oluşturan ülkelerin yüzyıllar boyunca birbirlerinin boğazlarına sarılmayı yeterli görmeyerek savaştıkları biliniyor. Tarihin bu konudaki tanıklığı, yapılan bu savaşların yayılmacı ve imparatorluk kurma amaçlı olduğunu göstermektedir. Bu amaçlarına ulaşamadılar, belki de evlerindeki bulgurdan olamadılar ama insanlığa da unutulmaz kırımları yaşattılar.
Tüm bu yaşananları yok saymadan 1959 yılında bir araya geldiler. O dönemdeki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu oluşturdular. Bu ismi daha sonraları AB’ne dönüştürdüler. İç çekişmelerin devam etmesi sonunda bu ismin de değişebileceğini söylemek istiyoruz.
Aradan geçen 50 yılda, birbirlerine karşı güven duyamadıklarını söylemek istiyoruz. Açıktan dışa vuramadıkları güvensizlik duygularını yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ortalık yerlere çıkardılar.
Büyük bir istek ve hevesle Birliğe katılan ülkelerin ekonomik feryatları duyulmuyor. Macaristan Başbakanı en fazla feryat edenlerin ön sıralarında geliyor. İzlanda’nın da ülke olarak iflasını istediğini de belirtmek istiyoruz.
Bay Başbakan, Orta ve Doğu Avrupa’nın (yeni üye olan ülkeler) küresel krizi aşmasında kullanılmak üzere 241 milyar dolar tutarında bir paraya gereksinimleri olduğunu sesini yükselterek söylüyordu. “Söz konusu yardımın gerçekleşmemesi durumunda ise 24 üyeli birliğin parçalanmaya gideceğini” tehdidini ortalık yere bırakıyordu.
AB’nin böyyük patronu konumundaki Almanya’nın Başbakanı ve Merkez Bankası Başkanı, bu tehdide pabuç bırakmak niyetinde olmadıklarını söylüyorlar. Böyle bir müdahalenin Avrupa’nın göbeğinde Pandora’nın kutusunu açmaya benzeyeceğinin “vurgusunu yaparak, tehdit ve şantaja boyun eğilmemesi gerektiğini” belirtiyordu.
AB’nin böyyük patronu bu türküyü çığırırken, bizdeki böyyük patronlarda boş durmuyorlar. Lefkoşa’da “AB Kapı Aralığında Sıkışmış Bir Ülke: Kuzey Kıbrıs” adlı raporun tanıtma seminerinde bir araya geldiler. Bu seminere Rum ve Yunanlı böyyük patronlarda katılmışlardır.
Böyyük patronlar, Kıbrıs sorununun, çözümsüz kalmış uluslararası sorunlarından en eskilerinden olduğunun vurgusunu yapıyorlardı. Nedenlerine inmeden yüzeysel bakıldığından bu yaklaşımın doğru olduğunu kabul edebiliriz.
Günümüzdeki uzun süredir çözülemeyen uluslararası sorunların, nerede ise tamamının eski İngiliz sömürgeleri olduğu biliniyor. Bu sorunların neden uzadığı ve çözülemediği çok net bir şekilde belli oluyor mu ne…
Adadaki çözüme ilişkin olarak yapılan görüşmeler konusunda Türk tarafı karartma uygulamayı sürdürüyor. Buna karşın karşı taraf kırıntının ötesindeki bilgileri sızdırıyor. Geçtiğimiz günlerde Rum tarafında yayınlanan Simerini gazetesinde 35 sayfalık belgeyi tam sayfa olarak yayımlıyordu.
Raporda, Rum tarafının istediği federal sistemden çok, Türk tarafının bir konfederasyonu çağrıştıran önerilerinin kabul edilemeyeceği vurgulanıyor. Kıbrıs Türklerinin pozisyonunun “Federal hükümete bağlı icra, yasama ve yargı organlarının, ortak devletlerin organlarından üstün olamayacağı” belirtilirken, “Belirli vergilerin toplanması da olmak üzere, federal yasaların uygulanmasının ortak devletlerce yürütülmesi” isteniyor.
Gazetede yayınlanan raporda “vatandaşlık” konusunda iki toplumun görüş birliği içerisinde olduğu bir konu olduğu kaydediliyor. “Federal hükümetin yapısı konusunda derin görüş ayrılıklarının da bulunduğu”na dikkat çekiliyor. Yine geçtiğimiz günlerde Toprak ve Mülkiyet konusunda da uzlaşmanın sağlanamadığı açıklanmıştı.
Bu gerçeklerin ortalık yere çıktığı noktada, 2009 yılı sonuna dek, “siyasi sorunları geride bırakmış Birleşik bir Kıbrıs’ın, bölgesinde çok ciddi bir çekim merkezi olacağını” söylemenin anlaşılır bir husus olmadığının altını çizmek durumundayız.
Geleceği tartışmalı olan ve dağılma noktasına doğru hızla yaklaşan bu Birliğe girebilmek beklentisine girenlerin daha mantıklı düşünmeleri gerekiyor. Çünkü gerçekler acımasızca bağırıyor.
Yapılmakta olan bu tartışmaların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tasfiye edilmesi demek olduğunun artık anlaşılmasını istiyoruz.
Anadolu’nun güzel insanları, “elden gelen öğün olmaz, o da zamanında bulunmaz” diyerek AB’ni mi anlatmak istiyorlar mı ne…
SEVGİ ile kalınız…