Günümüzde en önemli toplumsal hastalıklarımızdan birisi de kazançlarımıza helal ve haram bakımından dikkat etmemektir. Birçoğumuz, helal-haram demeden sahiplendiğimiz servetlere kazanç diyoruz. Eğer alın teri dökerek ve emek sarf ederek kazandıysak tabii ki kazançtır. Yok, eğer içinde kul hakkı varsa artık o kazanç değil, hem bu dünyada, hem de öbür dünyada baş belası demektir.
Helâlın ve haramın nelerden ibaret olduğu hususuna dokunmayacağım. Çünkü bu, işin fıkıh cihetini teşkil eder. Biz ülke insanı olarak ta haramın ne olduğunu çok iyi biliriz.
Ben daha fazla helâlın ve haramın toplumsal hayatımıza olan yansımalarını öne çıkarmaya çalışacağım.
İnanıyorum ki toplumsal hayatımızda kayıp ettiğimiz en önemli şeylerden birisi de helal harama riayet etmemektir.. İşiniz ve konumunuz ne olursa olsun faraza siz;
-Emanet edilen görevini suiistimal eden bir bekçiyseniz,
-Askerde nöbetini tam tutmayan bir nöbetçiyseniz,
-Askerlerini ve birliklerini canı kadar seven ve koruyan bir komutan değilseniz,
-Devletin teslim ettiği masasını ve kasasını gözü gibi korumayan bir bürokratsanız,
-Toplumun hayatını ve çıkarını kendi hayatı ve çıkarından fazla sevmeyen bir tüccarsanız,
hakkını tam vermezseniz,
-Bir memleket adına oy alıp iş yapmayan fakat kendi adına çevirmediği dolap bırakmayan bir milletvekliyiseniz,
-Ülkenin yönetimi ve icraatı ellinizdeyken adalet, eşitlik gözetmeyen bir başbakansanız,
-Hatta ülkenin tepesinde bir numara olup Fransız Kralı Lui gibi ülkenizden habersiz bir Cumhurbaşkanıysanız,
-Hepsinden önemlisi vatanına, milletine, devletine bağlı olmayan ve zarar veren bir vatandaşsanız,
vallahi ve billahi kazancınız asla helal olmayacak, maddi ve manevi sorumluluktan kurtulamayacaksınız..Ne kul hakkının, ne de Allah hakkının hesabını asla veremeyeceksiniz..
ve;
Allah katında iyi bir kul ve devlet nezdinde iyi bir vatandaş olmayı asla hak etmiş olamazsınız..!
Eskiler kul hakkı için…Kıyamete kalan ve ebedi felakete duçar eden bir cehalet ve zülümdür..demişler.
Bunda şaşılacak bir şey yok..Tarihimizde, Balkanlardan Macaristan seferine giden ordularımız, bağdan kopardıkları üzümün parasını bir çıkın içinde kopardıkları dala bağlayıp gitmeleri ,Anadolu kültürümüzün helal ve harama dayanan bir gereğiydi.
O gün İngiliz savaş tarihçilerini hayrete düşüren bu asil hasletimiz, bu gün büyük oranda erozyona uğradığını iddia ediyoruz. Yanı helal harama yeterince riayet etmiyoruz.
Diğer tarafta kapitalizm ve sosyalizim zaten kul hakkı tanımıyor. Kazanç yolunda her şeye mubah gözüyle bakıyor. birisi mülkü bireye verirken, diğeri topluma veriyor. Her ikisinde de sömürü var. Fakirin gittikçe fakirleştiği ve ezildiği gerçeği var..
Buna mukabil İslamiyet, her şeyi ve her işi helal-Haram çizgisine bağlanmış. Eğer bu helal haram çizgisini gereği gibi takip ederseniz her iki dünyada mutlu olur, rahat yaşarsınız. Çünkü bu çizgide problem çözümü var, paylaşım var, karşılıklı yardımlaşma var. Çağdaş deyimle özveri var,hümanizm var,İnsan onuruna yakışan davranış ve muamele var..
Bunların tamamı iman,merhamet ve şefkat merkezli davranışlardır.Bu yüzden bunların tamamı dinimizde kutsal bir amaca bağlanarak ibadet sayılmıştır..
Komünizim, sosyalizim, kapitalizm gibi beşeri doktrinlerin hiçbir tanesinde bunlara rastlayamazsınız
ÇAĞLAR ÜSTÜ BİR ÖRNEK..
14 asır öncesine gidiyor, Resulullah’a bakıyoruz… Tam vefat etmek üzereyken;
Ashabım,kimin malını farkına varmadan almışsam, işte malım gelsin alsın..! Kime haksız bir yere vurdumsa, işte sırtım gelsin vursun..!
Kul hakkına riayet ettiğimiz vakit,helal haram çizgisinde zaten oluruz veya tam tersi...!