MENÜ
Erzurum 22°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tebliğ, Dava Adamı
Nurullah Özkılıç
YAZARLAR
15 Ocak 2012 Pazar

Tebliğ, Dava Adamı

Dava adamı: İnanan, inandığı gibi yaşayan, hâli ve sözü ile çevresine örnek olan bir kişidir. Dava adamı, inandığı fikirlerin yayılmasını, neşvü nema bulmasını arzu eder. Bu dava uğrunda maddî ve manevî hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Bir dava adamı, hayat tarzı, yaşama biçimi ve inancı ile münasip örnek kişiliği, düzgün muamelesi ile elif gibidir.
Dava adamı kendisini ilimle teçhiz eder, yetiştirir, ilim ve irfanla temayüz eder, dürüstlüğün ve güvenilir bir insan olmanın intibaını verir. Özü, sözü bir, olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olur, şahsiyetiyle inandığı davayı hakkıyla temsil eder. Dava hassasiyeti ile kılı kırk yarar.
Kur’an-ı Muciz ül Beyan’ın ifadesi ile:
               “ Ey Allah’a iman edenler! Niçin yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz.” İkazı ile müminler uyarılır. Bu bakımdan hâl dili kal dilinden daha tesirlidir, denilir. Mesela: Bir dilenci görürsünüz, durmadan konuşarak sizi tahrik etmek ister, etkilenmez, geçer gidersiniz. Bazen bir dilenci bir köşede oturur, hiç konuşmaz vurup geçersiniz. Biraz ilerledikten sonra içinize bir ateş düşer, geri döner, yardım edersiniz. Bu kişi hiç konuşmadığı halde hâl dili ile size tesir etmiştir  
Bu nedenle dava adamı tebliğ görevini yaparken ihlâs ve samimiyetin doruk noktalarında olmalı, inandığı gibi yaşamalı. Sözün tesir edebilmesinin tek yolu, ilmiyle amil olmaktır. Aksi takdirde söz kulakta kalır, gönüle tesir etmez.
İslam davasının bayraktarlığını yapmayı, Kuran’a hizmet etmeyi kendisine şiar edinen bir dava adamı, güler yüzü, tebessüm dolu bakışları, şefkat ve merhameti ile çevresinin takdirini toplamış, gönüllerde taht kurmuş olmalıdır.  “Hâl, kal ile bilinmez, sözle ifade edilmez.” Kaidesine kulak vermelidir.
Tebliğ konusunda, güler yüz, tebessüm tebliğin önemli şartlarından biridir. Zira Sevgili Peygamberimiz:”Müminin mümine bakışı rahmet, tebessümü kefarettir.” Diye buyurmaktadır.
İslam’ın güzelliklerini anlatmak, bataklıkta kıvranan, mutluluk ve saadete hasret kalmış, Allah sevgisine, Peygamber muhabbetine hasret kalmış talihsiz insanların elinden tutmak için kavl-i leyyin, yani yumuşak söz ile muhataba yaklaşılmalıdır.
Bu hususta Hazreti Peygamberimiz(S.A.V) : “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” Evet, işte bu Hadis-i Şerif bizim yolumuzu aydınlatan bir ışık olmalıdır.
                Bir insanın hidayetine sebep olmak Müslümanın derdi olmalı, bu yolda köy köy kasaba kasaba dolaşmalı Allah dinini anlatmalıdır. Bu sorumluluğu yüreğinde hissetmeli, tebliğ heyecanı ile dolup taşmalıdır.
            İbn-i Mesut gibi köy köy kasaba kasaba dolaşmalı, hakikat gamzeden bir alın gördüğü zaman O’na Kur’an okumalı, İslam’ın güzelliklerini anlatmalıdır.
Nahl Suresi’nin 125. Ayet-i Kerime’sinin ruhu ile yaklaşmadır.
Cenab-ı Hak: “ Rabbinin yoluna, hikmet ve güzel mev’izelerle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et.”
                Allah yoluna, davetin metodu bu. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin metodu, Kur’an metodu, yolu Kur’an yoludur. İşte bir tebliğ adamının metodu, takip ettiği usul Kur’an usulüdür. Hazreti Musa’yı Firavun’a gönderen Allah, yumuşak söz ile git, diye emir vermiştir.
İslam Dini’nin muhatabı bütün insanlık âlemidir. Bu nedenle Sahabe-i Kiram, Mekke-i Mükerreme’den, Medine-i Münevvere’den kalkıp dünyanın dört bir yanına dağılmış, Kuran nuru ile bütün insanlığı aydınlatmak üzere yola çıkmışlardır. Onlar Sevgili Peygamberimizin: 
 “Senin vasıtanla Cenab-ı Hak’kın bir kişiye hidayet etmesi, güneşin üzerine doğduğu bütün kâinattan daha hayırlıdır.”
            Eyub Sultan Hazretleri 80 yaşına rağmen, İstanbul’a kadar gelmiş ve şehit düşmüştür. Kalplere ulaşmanın, gönülleri fethetmenin yolu sevgi ve muhabbetten geçer. Bu sevda ile yollara düşenler, Yunus gibi:
                Ben gelmedim davi için/ Benim işim sevi için,/ Dostun evi gönüllerdir,/  Gönüller yapmaya geldim.   demelidir.
                Evet, gönül yapmak, kalpleri sevgiyle fethetmek tebliğ adamının şiarı olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz(S.A.V) Efendimiz: 
“Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eli ile düzeltsin, eğer gücü yetmezse, dili ile düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin. Bu da imanın en zayıfıdır.”
            Dava adamına düşen görevini bihakkın yerine getirmektir. Neticeyi yaratan Allah’tır. Zira Sevgili Peygamberimiz, beşir ve nezir idi. Yani, müjdeleyen ve korkutan bir Peygamber.
            Tebliğ için mutlaka bir topluluk bulunmalıdır. Bu bağlamda Kur’an-ı Muciz ül Beyan’da:
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülüklerden men eden bir topluluk bulunsun, işte bunlar kurtuluşa erenledir.”
Müslüman Türk Milleti, bir defa Lailahe illellah dedikten sonra sıcak yataklarına girmemiş, yeryüzünde adaletin takipçisi, cihadın öncüsü olmuştur. Orta Asya Bozkırlarından Anadolu Yaylasına, Kırım Yaylalarından Viyana kapılarına kadar İ’la i Kelimetullah davasının bayraklaşması için yollara düşmüşlerdir. Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye vasiyet ederken;”Evladım, bilmediğini âlimlerden sorup öğrenesin, halkına şefkatle muamele et, âlemi adaletle şenlendir. Bizim mesleğimiz hak yolu, hakikat yolu, Allah dinini yaymaktır. Yoksa kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir.”
Fatih Sultan Mehmed Trabzon seferini yaparken önüne çıkan Sara Hatun:” Oğlum, evladım, bir Trabzon için bu kadar meşakkate değer mi? Vazgeç bu seferden, dediğinde.” Cihan Fatihi: Anneciğim, bizim maksadımız, Trabzon’un fethi değildir. Allah dinini yüceltmek, Allah dinini yaymaktır.” Diyor.
İşte bizim ecdadımızın yolu hak yolu, hakikat yolu, Kuran yolu, Allah yoludur. Tebliğ adamı bu şuurla yollara düşmeli, bu yolda her türlü çile ve fedakârlıklara katlanmalıdır. Bu hususta Musab bin Umeyr, Medine-i Münevvere’ye gidiyor. İslam’ın bayrağını dalgalandırı yor. Kuran’ın ilk muallimi olma şerefine nail oluyor.
Musab bin Umeyr, Müslüman olmadan önce çok zengin bir ailenin çocuğu idi. Müslüman olduktan sonra anası, babası onu reddetti. Musab, fakir, yoksul, perişan bir hale geldi. Daha önce Mekke’nin en güzelgiyinen yakışıklı delikanlısı idi, pırıl pırıl elbiseler içinde bir hayat sürüyordu.
Müslüman olduktan sonra elbisesi yamalıklı, eski, perişan bir duruma düştü. Bir gün Rasulüllah Efendimizin huzuruna geldi. Efendimiz Musab’ı böyle perişan görünce ağlamaya başladı.
Kuran yolunda çekilen çile ıstıraplar cana minnet bilinmeli, zira mükâfatı Allah tarafından hesapsız verilecektir. Dünyada kazanılacak payelerin en şereflisi inandığı gibi yaşayan, yaşadığı İslam ahlakını başkalarına da nalatmaya çalışandır. Bu hususta kura7_ı Mu ciz ül Beyan:
  “Ben gerçekten Müslümanlardanım deyip Allah’a çağırandan daha güzel sözlü kim olabilir.” Fussilet 33
                İslam davasının tahakkuku, Allah muhabbetinin ve Peygamber sevgisinin kalplerde yankılanması için tebliğ heyecanı ile dolup taşmalı, köy köy kasaba kasaba dolaşmalıyız. Bu yolda çekilen ıstırapları cana minnet saymalıyız. Son olarak bir dörtlükle bu mevzuyu bayraklaştıralım:
Mevla’ya söz verdik kalu bela da,
Bu yolda verilmiş ikrarımız var.
Üç günlük ömr için fani dünyada,
Kula kul olmama kararımız var.
                Tebliğ davasını bayraklaştırma yolunda gayret bizden, netice Allah’tandır. Biz üzerimize düşeni yapmakla görevliyiz. Neticeyi yaratan Allah’tır, başarıyı veren Allah’tır. Eğer mutlu bir netice olursa Allah ü Teala’ya hamd eder, şükrederiz. Ve Necip Fazıl’ın ifadesiyle: 
Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,
Artık ey kahpe rüzgâr ne yandan esersen es.
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 vatandaş
 19 Ocak 2012 Perşembe 12:58
Nurulah hocam yazmış bahriye hocam noktayı koymuş.saygılar
 kürşad çakıroğlu
 18 Ocak 2012 Çarşamba 11:07
hocam bizlerin yetişmemize vesile oldunuz ve bizleri dava adamı olarak yetiştirdiniz allah razı olsun verdiğiniz konferanslarla yolumuzu aydınlattınınz sağolun hürmetler,cok güzel bir yazı herkesin okuyup hayatına tatbik edeceği bir yazı ellerinizden öperim selamlar
 mehmet yıldız
 18 Ocak 2012 Çarşamba 11:04
hocam allah razı olsun cok güzel bir yazı inşallah dava adamı,tebliğ heyacanıyla dolu olan bir insan oluruz ellerinizden öperim,ayrıca tebliğ heyacanı adlı kitabınızı okudum cok güzel yazmışsınız sağolun
 Nizamettin Akçil
 17 Ocak 2012 Salı 11:22
evet hocam yazınız muazzam ALLAH razı olsun bizi ta O Medineye ensar ve muhacirin ALLAH ın RASULÜ nün (SAV)in meclisindeki anam babam canım sana feda olsun YARESULALLAH Sözünü söyleyen sahabe efendilerimiz gibi bir dava adamı ve tebliğci eylesin saygılarımla
 Bahriye DUYMUŞ
 16 Ocak 2012 Pazartesi 10:29
Dava adamı idrak sahibidir.Yaptığı ve yapacağı her işin öncesini ve sonrasını az çok tahayyül edendir.Dava adamı bir fedai de değildir.Aynı zamanda bir gösteriş budalası da değildir.Tepeden tırnağa hayat doludur.Çok kritik dönemlerde bile ,ani kararlar alan ve veren kişidir .Sn .ÖZKILIÇ Bir Şairimizin yazmış olduğu bir şiirle makalenize katılmak istiyorum.TEŞEKKÜRLER.Adam bulmak zordur gardaş . Bazen sırdaş,bazen yoldaş.Delikanlılık bitmiş,ölmüş erkeklik.Uğrunda ölünecek yok bir arkadaş .Ruhumu yakıyor bu hal tavırlar. Rahatlık batıyor,sıkıyor gardaş .Adam olduğunu sanan, ıvır zıvırlar . Haddini aşıyor,aşıyor gardaş .Mertlik bizde asildir,kaypaklık olmaz Kadın için para için DAVA satılmaz Ne olursa olsun,vurup kaçılmaz Korku bize uzaktır,haramdır gardaş Ölümü göze aldık biz bu uğurda Razı olduk her şeye ,yalan mı gardaş? Kurt iken çakal olduk,dava uğruna Isırdık ısırıldık boşa mı gardaş ? Ölüp ölüp dirildik,boşa mı gardaş ?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi