MENÜ
Erzurum 22°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Aşk...
Nurullah Özkılıç
YAZARLAR
1 Ocak 2012 Pazar

Aşk...

Aşk, gönül çağlayanının taşması, bir ummanın kalpten kalbe akmasıdır. Sevdanın bir ateş halinde buram buram tütmesi, bu aşkın ateşiyle kalbin yanıp kavrulmasıdır. Aşk, delice sevmenin, mecnunlar misali yanıp kavrulmanın bir neticesidir. Aşk, aşığı maşuğuna kavuşturan bir vasıtadır. Aşk gemisine binmeden saadet sahiline kavuşmak mümkün değildir.
Aşk, ibadetin özü, ruhun cilasıdır. Bu bir sevgi şulesidir, kalpte yanar, gönülde parlar. Aşk, insanı Allah’a götüren bir yüce duygudur. Samimiyet ve ihlâsın ölçüsüdür.
Sevgi olmadan sevda olmaz. Mevlana:”Âşık olmayan maşuk olamaz.” Sevilmek için önce sevmek gerek. Kalpten kalbe bir yol bulabilmek için gönül kapısını sevgiliye açmalı, muhabbetle dolup taşmalı insan.
İbrahim Hakkı Hazretleri de: Muhabbet ağacının meyvesi aşktır. Âşığın meşrebi vahdet, mezhebi Mevla’dır.der.
Aşk, bütün gayelerin sonu, sevginin doruk noktasıdır. Aşkın verasında vahdet ve birlik vardır. Aşk, kesrette vahdeti bulmanın sırdır. Bu vadide gayriye gönül verme yoktur. Onun için âşığın mezhebi Mevla”dır, denilmiştir.  Aşk, delice sevginin adı, mecnunlar misali sevdanın neticesidir.
Bu bağlamda İbrahim Hakkı Hazretleri:” İki âlemin tapusu aşktır.”diye taçlandırır.
Âşık, seven, sözünde samimi olan kişidir. Sevgi samimiyet ister, vefa ister, sadakat ister. Bu nedenle her şeyin özü, ruhu aşktır. Aşk ile sevgi ayrı ayrı şeylerdir. Sevgi geçici olabilir. Aşk süreklidir. Sevgi sıradan, normal bir tutku, aşk ise bir cezbe hali, bir yanma halidir.
           Bu sahada, aşkın doruklarında Fuzuli’yi görürüz: 
“İlim kesbi ile paye-i rıf’at,
Arzu yi muhal imiş ancak,
Aşk imiş her ne var âlemde,
İlim bir kıyl-ü kal imiş ancak.”
            İlim sayesinde büyük payeler elde edilmez, bu bir hayalden öteye gitmez. Âlemde ne var ise aşk sayesinde elde edilir. Çünkü aşk, samimiyetin, ifadesi; ilmi ile amil olmanın bir neticesidir.
            Aşksız bir insan kurumuş, meyvesiz bir ağaca benzer.
Yunus’un:”Aşk bir güneşe benzer, aşkı olmayan gönül misali taşa benzer.” dediği gibi… Aşk, can içinde candır, canan içre cinandır.
Aşk ile hem dert olan derman istemez. Artık o dert ile ülfet etmiş ve raht bulmuştur. Aşktan gelen cefa onun için bir bayramdır.
Bu konuda Fuzulî:
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabip,
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.”
                Her gönülde bir sevda, her kalpte bir Leyla vardır. Maddi sevdaların arkasında Allah sevgisi, Allah muhabbeti vardır. Ferhat’a dağları deldiren engin bir aşkın hasreti, Kerem’i yakıp yandıran hicranlı bir sevdanın neticesidir. Aşk ateşinde yanmadan sevgili ile kavuşmak muhal olmuştur. Mecnunu çöllere düşüren Leyla’nın hasreti, içini yakıp kavuran dayanılmaz aşkın ateşi idi.
                Bu bağlamda Şeh-i Ekber’den Muhiddin Arabî Hazretleri:” Ben âşığım, benim aşkımı bildiler. Lakin kime âşık olduğumu bilemediler. El zanneder ki ben mahlûka âşığım, hâlbuki ben mahlûkun mazhariyetinde tecelli eden Allah’a âşığım.” 
Âşık ile maşuk arasında sevgi izahtan varestedir. Âşığa Bağdat yakındır. Sözü bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu delice sevginin verasında bir yok oluş, bir bütünleşme söz konusudur. Seven sevgilide fena bulmuştur.
Bu nedenle şair:
                                   ‘Muhabbetten sual etme halila,
                                   Minel kalbi ilel kalbi sebila.’
Dostlar arasında sevgiden bahis açmaya gerek yoktur. Zira kalpten kalbe bir yol vardır. Âşık ile maşuk arasında sevgi artık özdeşleşmiştir.
Her kim aşk ehli olmuşsa o gönülde canı bulmuş, manevî zevke ulaşmış, ruhanî miraç kılmıştır. Aşk bir hibedir. Allah (cc) sevdiği kullarına ihsan eder. Netice itibariyle âşığın meşrebi birlik, vahdet, gittiği yol Mevla’dır. Bütün aşklar derin bir duygunun ifadesi olup sonunda insanı Hakk’a götürür.
Gönül Tezgâhı adlı şiir kitabımda:
            “Sevgi muhabbetten gaye Muhammed,
            Muhammed’siz neye yarar muhabbet,
            Bu aşkın uğruna bendeki gayret,
            Gönül Tezgâhı’nda nakış nakış ben.”
                Aşk bir fena makamıdır. Bu makam, tasavvufta ileri bir makam olup, sevginin alevlen diği ve doruk noktaya çıktığı bir seviyedir. Bu hususta, Fena fiş şeyh, Fena fir resul ve fena fillah makamları bir birini takip eder.
Şair Nabi’nin Medine-i Münevvere’ye ulaştığında, Ravza-i Mutahhara’yı görünce:
“Sakın terk-i edepten kuy-i mahbubi Huda’dır bu,
Nazar gâh-ı ilahi’dir, makam-ı Mustafa’dır bu.”
                Bu sevgi, yürekleri yakıp kavuran bir sevdanın iniltisi, bir aşkın neticesidir. Bu aşk derecesindeki sevgi Allah sevgisinin bir tezahürü, Allah muhabbetinin bir belirtisidir.
Çünkü Cenabı Allah: 
قل ان كنتم تحبونالله فاتبعوني يحببكم الله يغفرلكم ذنبكم والله غفور رحيم    
 ”Deki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız! Bana tabi olun… Beni sevin ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın.” Ali İmran 31
                 Allahü Teala’yı sevmenin yolu Rasulüllah’ı sevmekten geçer.
Maddî aşk ve sevdaların arkasında Allah sevgisi, Allah aşkı vardır. Bu hususta Âşık Yaşar Reyhanî:
“Hocalar kitabın açar başı bismillah ile
Müminler ikrara geldi amentü billâh ile
Mecnun da çöllere düştü muradı Allah ile
Hiç mi ona soran olmadı arada Leyla nedir.”
                İşte bu dörtlük bize bu hakikati en çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Yıllar yılı Leyla Leyla diye yanıp kavrulan, aşkı dillere destan olan mecnun bir gün Leyla ile karşılaşıyor. Fakat içini yakıp kavuran aşk hasreti bir türlü dinmiyor. Leyla diyor ki, artık ağlama, feryat etme, işte ben Leyla’yım. Aradığını buldun, bana kavuştun. Mecnun, yüreğini yakan aşkın hasretiyle bir ah çeker. Hayır, eğer Leyla sen isen, ya bendeki Leyla kim.
 Hani Yunus’un:
Bir ben vardır, bende benden içeri” dediği gibi.
  Burada asıl gaye, Allah sevgisinin doruk noktada yaşanması, İlahî ente maksudi ve rıdake matlubi sırrının tecellisidir. Yani masadım ancak sensin, matlubum senin rızanı kazanmaktır. Tasavvufta bu maksat, varılmak istenen hedeftir.
Maksat ilahî aşktır. Çünkü insan ebedî olmaya namzet, sonsuzluğa hasrettir. Ölümsüzlük iksiri içenler, sonsuzluğa âşıktır. Geçici aşk ve sevdalar onu tatmin etmez. Bu bağlamda İbrahim Hakkı hazretleri:
”O, âlemlerin işini ezelî ilmiyle takdir eylemiş, cihanın gül bahçesini insan gülünün kokusuyla süslemiştir. Bütün cihanı insan için, insanı da kendisinin bilinmesi için yaratmıştır.
Kim Allah sevgisine susamış ise o, dostluk denizine dalmış demektir.”
Farsça bir beyitte:
” Be deryayi der menafi şumarest,
  Eger hahi selamet der kenarest.”
                Eğer selamette kalmak istersen deryanın kenarında dur. Yok, menfaatler çıkarmak istersen, inci mercan bulmak istersen, deryanın dibine dal. Aşk yolu çile ve ıstırap yoludur. Riskleri göze almayan bu yolda yürüyemez.
Evet, Yunusça şöyle demek gerekir: 
” Bende mecnundan füzün eden âşıklık istidadı var,
   Âşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var.”
Bu sözü söylemek her kişinin kârı değildir. Bu bir hayat tarzı, yaşama biçimidir.
İbadetin zevkine varmanın yolu aşktan geçer. Riya ve gösterişten kurtuluşun yolu aşkın bir neticesidir.
Aşk samimiyet ister, devamlılık ister, gönül ister. Laf ile âşık olunmaz. Zira âşık olmayan maşuk olamaz. Bu hususta ben de Gönül Tezgâhı adlı şiir kitabımda şöyle diyorum:
 “Tuzlu yediğinde suya âşık olduğun kadar,
Sevgilinin sevdası ile kavrulup yanmadıkça!
Gönül aynasında maşukunu göremezsin,
Kupkuru sevda ile muradına eremezsin.
 
Gönül aynasında görmek istersen yarını,
Elvan çiçeklerle süsle gönül bağını,
Çöplüklerde lale, sümbül biter mi hiç?
Gayretin yoksa bu yolda mihman bekleme hiç.
                                  
                                               Nurullah ÖZKILIÇ
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Onur Eren
 6 Ocak 2012 Cuma 13:59
Teşşekkürler hocam Allah a olan aşk ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi
 Nurrullah ÖZKILIÇ
 2 Ocak 2012 Pazartesi 22:10
Bahriye Hanıefendi'nin güzel yorumları bizlere heyecan veriyor, hizmet aşkımızı artıyor, teşekkür ediyor, sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum. Eklediğiniz şiiri tekrar sunuyorum, selamlar. Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz . Benim garip gönlüm aşktan usanmaz. Aşık ki cana kaldı aşık olmaz. Canın terk etmeyen,ma’şukun bulmaz. Aşk pazarıdır bu canlar satılır. Satarım canımı kimseler almaz. Aşık bir kişidir,Bu dünya malın. Ahiret korkusun bir pula saymaz. Bu dünya ol ahretten içeri . Aşıkın yeri var kimseler bilmez. Yunus öldü diye sela verirler. Ölen hayvan imiş,AŞIKLAR ÖLMEZ.
 Bahriye DUYMUŞ
 2 Ocak 2012 Pazartesi 09:21
Sn. ÖZKILIÇ ; Yeni yılda mükemmel bir yazı dizisi ile okuyucularınızın karşısındasınız.Sizi tebrik ediyorum.yazınıza sizin bilgi ışığınızdan yararlanarak yorum yazmak istedim ama inanınız çok zorlandım. Ancak ; Yunus Emreden bir şiirle makalenize katılmak nasip oldu .AŞIKLAR ÖLMEZ Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz .Benim garip gönlüm aşktan usanmaz.Aşık ki cana kaldı aşık olmaz.Canın terk etmeyen,ma’şukun bulmaz.Aşk pazarıdır bu canlar satılır.Satarım canımı kimseler almaz.Aşık bir kişidir,Bu dünya malın.Ahiret korkusun bir pula saymaz.Bu dünya ol ahretten içeri .Aşıkın yeri var kimseler bilmez.Yunus öldü diye sela verirler.Ölen hayvan imiş,AŞIKLAR ÖLMEZ.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi