Milletlerin ayakta kalması, ya da yıkılıp yerle bir olması kültür varlığının korunması ile doğru orantılıdır.
Milletlerin temel yapısını teşkil eden insanın maddî ve manevî kültürlerle yoğrulması gerekiyor. Sağlam karakter ve yüksek ülküler etrafında billurlaşmış insanların bulunduğu cemiyette her şey güzeldir.
Beşeri münasebetler, sosyal, psikolojik gelişmeler insanın iyi yetişmesine ve yetiştirilmesine bağlıdır. Bu bakımdan huzur ve saadetin temini, millet hayatının refahı, insan unsurunun önemle ele alınması ve her türlü yatırım plânlarının insan eğitimi üzerinde toplanmasını gerektirir.
Her sahada mütehassıs insan yetiştirilmesi, insanları mesleğinde zirveye koşturan bir heyecanın verilmesi lâzım gelir.
İlmi bakımdan bilgili bir nesil yetiştirilirken ruh köküne bağlı, millî tarih şuuru ile dolu, manevî değerleri yüksek, ahlâklı ve imanlı nesiller toplumların teminatı olabilir.
Her türlü kötülükten uzak, insan hak ve hürriyetlerinin korunduğu, insan şahsiyetinin ve insan mutluluğunun ön plânda tutulduğu cemiyetlerde hayatın bir önemi olabilir. Ferdin saadeti toplum saadetinin temel şartıdır.
İslâm bakışlı, Kuran nakışlı gönüllerin Peygamber ahlâkı ile ahlâklanması temel esas olmalıdır. İsraftan uzak, üreten, zamanla yarışan insan tiplerine olan ihtiyaç artık zaruridir, elzemdir.
İç ve dış borç batağında kıvranan, kalkınma hızı zaman zaman eksilere düşen, millî gelirden alınan pay hususunda adaleti arayan milletimizin de çok önemli açmazları vardır.
Toplum dengelerinin alt-üst olduğu, hak ve hukukun çiğnendiği, rüşvet, adam kayırma ve günü birlik yaşamanın olağan hale geldiği yaşanan gerçekler olsa gerek...
İnsan olarak bizler her şeyin tepeden düzelmesini bekleriz. Ancak bu, mümkün değildir. Bir milletin düzelmesi tavandan değil, tabandan mümkün olabilir.
Adamın biri gazete okuyormuş... Çocuğu da babasına bir şeyler sorup duruyormuş... Adam, heyecanla gazeteyi okumak istiyor, fakat çocuk bırakmıyormuş. Gazetenin üzerinde bir dünya resmi gören adam, hemen dünya resmini almış, bir kaç parçaya bölmüş, karıştırmış…
Çocuğuna:
- Bak oğlum! Şu parçalanmış kâğıtlarda bir dünya resmi var. Dünya resmini bir araya getirir, düzeltirsen sana mükâfat vereceğim, der. Adam, nasıl olsa bu çocuk dünya resmini yarım saate düzeltemez, ben de gazeteyi rahat okurum, diye düşünmüş.
Aradan bir iki dakika geçmeden çocuk sevinerek gelmiş:
- Düzelttim, baba... Demiş.
Adam şaşırmış:
- Nasıl düzelttin oğlum? Deyince.
Çocuk:
- Ben dünya ile uğraşmadım ki !..
Adam, hayretle:
- Ya nasıl yaptın, evlâdım?
- Dünyanın arkasında bir insan vardı. Ben insanı düzeltince, dünya kendiliğinden düzeldi, demiş.
Evet, insan düzelince her şey kendiliğinden düzelmiş olur.
Her türlü kötülükten, anarşiden, kavgadan uzak, huzur dolu, hakkın hâkim olduğu, adaletin sağlandığı bir dünya: Bilgili, ahlâk ve faziletle yoğrulmuş insanların bulunduğu bir toplumla kurulabilir...