Eski vilayet binasını Erzurum’da bilmeyen yok! Bir ara, çirkin bir boya vardı üstünde. Bakanın içini karartan sevimsizlikteydi.
Şimdi tam tersi. Orijinaline yakın bir restorasyon gördü. Taştan bir bina. Konuşan, hal diliyle yanından yöresinden geçene selam veren bir halde.
Uzun süredir yazmayı düşünüyorduk.
Bir vesile, “Taş Şiiri”yle tanışınca yeri gelmiş oldu.
***
“Sana kalpsiz sana ruhsuz dediler,
Merhametsiz yürekleri sana benzettiler.
Oysa senindir değirmendeki beste,
Senin de ruhuna biçim verir heykeltıraş,
Sana yanılır dert sana vurulur baş,
Milyonlarca yıl milyonlarca insanın taptığı taş.
Kemerler sütunlar senden yapılır,
Allah’a ulaşan merdivenlere senden çıkılır.
Senden haykırılır namaz vakti bütün insanlara,
İnsanlar taşı taş üstüne koyarlar yapıtlar yaparlar
Ve bir gün gelir o yapıtı yıkarlar.
Taşlarda beka taşlarda ebediyet,
Söyle taştan başka ne bırakmış medeniyet.
Allah günahkâr kullarını taş yaparmış,
Görmedim ama inanırım
Ve bir gün gelecek gökten de yağacaksın sanırım.
Bir gün uzatılırsın boylu boyunca bir taşa
ve bir taş dikerler yanı başına.
O taştır her şeyden bâkî,
Üstünde bir yazı bir Fatiha ve hüvel bâkî.”
***
Ne güzel anlatıyor taşı. Taşıdığı ruhu…
Yeni bir dönemin içindeyiz. Yerel yönetimlerde taze bir başlangıç var. Israrla kentsel dönüşüm dillendiriliyor.
Olsun!
Söyledik, yine söyleyelim. Mezbelelik yapılar elbet ortadan kalksın. Ne ki, yerlerine beton yığınları asla düşünülmesin.
Taş! İlle taş yapılar olsun.
Bize ait eski yapılar da bu arada onarılsın.
Taşlarla kuşatılarak, ruh giydirilsin.
Hem, vakit geçirilmeden yapılsın!
Bakın, bilenlerin içini sızlatan “Zırnıklı Vehbi Efendi” konağı ne hale geldi. Bütün yalvar yakar girişimlere rağmen hep sürüncemede bırakıldı.
Ve yandı. Ya da yakıldı!
Ne büyük vebaldir!
Neyse... Ne diyordu şair:
“Taşlarda beka taşlarda ebediyet,
Söyle taştan başka ne bırakmış medeniyet.”