Haylidir özgün olana vurgu yapıyor, kenti başkalaştırma girişimlerine tepki veriyoruz. Meramımızı netleştirmek için de zaman zaman somut örnekler sunuyoruz.
Bugün de böyle yapıp, kentin orta yerinde bulunan bir Erzurum evinden bahsedelim.
Ola ki, “yıkarak yapmayı” parola haline getirmişlerin kulağına gider de, maksat hasıl olur. Hem bu sayede eski bir belediye başkanımızı da yad etmiş oluruz.
Bahse konu yapı Cumhuriyet döneminin ilk belediye başkanlarından Edip Somunoğlu’nun baba evi olarak bilinir. Şair Nefi Orta Okulunun hemen arkasındaki sokakta bulunuyor. Yaklaşık 140 yıllık bir yapı. Hem iç hem de dış mimari de ahşap ağırlıklı. Evin kapısında erkek ve bayanlar için yaptırılmış ve eskiye ait çok değerli tokmakları da bulunan bu güzel konakta, tandır evi ihmal edilmemiş.
Malum tandır evleri hem yemek pişirmek aynı zamanda da, soğuk zamanlarda ısınmak amacıyla inşa edilirmiş.
Bize ait ifadesiyle “garlanguş” hakiki tanımı ise kırlangıç kubbe burada harika bir biçimde uygulanmış.
Burayı ilginç kılan bir başka özelliği ise, farklı ısıtma sistemi. Anlatılanlara bakılırsa, işgal sonrası bu evde Rus stili bir ısıtma sistemi monte edilmiştir. Bugün modern hale getirilerek, zemin ısıtmalı çalışma o yıllarda uygulanmış ve borular duvar aralarından geçirilerek ilkel bir radyatör uygulaması yapılmıştır.
Ev şu an fonksiyonel haldedir. Buna sebep ise, Ahmet Somunoğlu’nun kızı Hatice hanımdır. Baba evini hiç terk etmemiştir.
***
Başta yerel yöneticilerimiz olmak üzere, ilgili herkesin bu ve benzeri yapıları yakından incelemeleri ve ona göre bir çalışma yöntemi belirlemeleri gerekiyor.
Evin bulunduğu sokakta benzer çok sayıda tarihi konak var. Bunların önemli bölümü de, küçük bir restorasyonla farklı kimliklerde işlev görmekteler. Kimi çayevi olarak, kimi lokanta benzeri bir işletme vasfıyla.
Bize göre yok edilmeye terk edileceğine, bu şekliyle muhafaza çok daha iyi. Ancak, devletin elinin bu tür yapıların üstünde olması gerektiğinin altını ısrarla çiziyoruz.
Erzurum adını zihinlere nakşeden yapılar bunardır.
Kentin ruhu, kimliği.
Dahasını söyleyelim, bırakınız bu ve benzeri tarihi yapıları, tarihi olmasa da, eskimiş ama, bize özgü her yer ve yapı muhafaza altına alınmalı.
Bu noktada, içimizi acıtan bir başka yok edişten de bahsetmiş olalım.
Malum, koca Erzurum’da mahalle sayısı 8’e düştü. Çok sayıda mahalle birleştirilerek bir mahalle adı verildi. Mesela, tarihi Mumcu Mahallemiz artık yok! Çırçır da öyle, Gez Mahallesi de.
Oysa Erzurum o isimlerle Erzurum’dur!
Bu uygulamanın yerel yönetimlerle ilgisi elbet yok ve merkezi yönetimin bir tasarrufu olduğunu biliyoruz.
Muhtarlık sayısını azaltmak amacıyla yapıldığı söyleniyor. Oysa, bu yapılmadan da pekala muhtar sayısı azaltılabilirdi. Mahalleler olduğu gibi kalsa, birkaç mahalleye bir muhtar seçilse, ihtiyar heyeti içinden de, her mahalleye bir ilgili tayin edilse çok daha yerinde olmaz mıydı?
Bir “oldu bitti” hali daha.
***
Hep söylüyoruz ki, hayatın olağan akışı içinde sıradanlaşmış nice kavramlar var ki, silip attığınızda, bulunduğunuz muhiti bütünüyle yok etmiş oluyorsunuz.
Erzurum’un hali yazık ki budur!
İmar edelim derken tarihi kenti inkar noktasına gidiyorsunuz da farkında değilsiniz.
Bu hale sorumlu aramak da doğru bir yol değil.
Seçilmişler kadar, atanmışlar kadar olmasa da, şehre mensubiyet duyan herkes bu yok edişlerden dolayı suçludur.
Bırakınız çözüm sunmayı, küçük bir itiraz dahi geliştirmiyoruz.
“Saldım bayıra mevla kayıra”!
Umalım sonu hayır ola.
kaynak: http://www.gazetepusula.net/yazarlar/30/somunoglu-konagindan-kaybolan-mahallelerimize_1715.html