Elindeki atlasa bakarken Marco Polo ile sohbet eden Kubilay Han bir ara “Bakıyorum kentleri bizzat gidip gördüğünden daha iyi tanıyorsun atlas üzerinde” der.
Marco Polo da; “Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan: her kent bütün öteki kentlere benziyor sonuçta, biçim, düzen ve uzaklıkları değiş tokuş ediyor aralarında yerler, ‘biçim’siz, ince bir toz bulutu kaplıyor kıtaları. Oysa senin atlasın olduğu gibi koruyor bu farklılıkları...” şeklinde cevap verir.
Şimdilerde, atlaslar bile koruyamıyor kentleri. Olsa olsa, eski resimlerde yaşıyor her biri...
Öyle bir noktaya geldi ki, hangi kente gitseniz, az önce terk ettiğiniz kentle aynı manzaralara şahit oluyorsunuz.
Birbirine tıpa tıp benzeyen göğe direk vurmuş çok katlı binalar… Kent girişlerine yapılan suni bezetmeler, süs havuzları ve şimdilerde yeni akım, “şehir kapıları”.
Biri diğerinin aynısı!
İhtimal ki, yerel yöneticiler seyahat esnasında “bunu da kopyalayalım” deyip yapmışlar.
Oysa hep vurguluyoruz; her kentin kendine özgü bir ruhu, bir duruşu, bir karakteri var.
Buna uymayan her yenilik, iğreti duruyor, eklektik duruyor, yapıntı duruyor, sevimsiz duruyor.
Doku uyuşmazlığı yaşanıyor yani; kan uyuşmazlığı yaşanıyor!
Bir vesileyle altını çizmiştik ki, bir kentin kalıcılığı için iki unsura dikkat şart. Bunlardan birisi coğrafya, diğeri ise tarihi geçmiş. Ve tabii, bunların yoğurduğu kültürel olgu…
Bir bakıma ana “kaide”dir bunlar.
Atılacak her değişim ve dönüşüm adımının altına bu kaideyi yerleştirmek zorundasınız.
Aksi halde, sizin sandığınız “kent” bir süre sonra ciddi bir başkalaşım gösterir ki, birkaç zaman sonra adından öte, size ait bir değer ifade etmez olur.
Bugün, başta Erzurum olmak üzere birçok kentimizin geldiği nokta da yazık ki burasıdır.
***
Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nce bu yaklaşıma uyan yeni adımlar atıldığını duyuyoruz. Tarihi dokuyu diriltecek bir takım çalışmalar yapılıyormuş.
Duyunca heyecan duyduğumuz bir haber, kentin doğu tarafındaki kapıların fonksiyonel hale getirilmesi.
Kars Kapı.
Şehitlik’in hemen yanı başında bulunan bu kapılar, şükür ki orijinal bir halde muhafaza altındalar.
Koruyana, kollayana şükran borcumuz var.
Proje gerçekleştirilirse, hem kente girişlerde tarihi bir havanın teneffüsü sağlanır, hem de turizme dönük tanıtım noktasında ciddi bir yol kat edilmiş olur.
Ayrıntılarına vakıf değiliz bu çalışmanın. Ancak, nasıl olursa olsun, yılların hodgamlığına uğramış kentsel yapıya ciddi ve kalıcı bir makyaj atılmış olacağı kesindir.
Benzer çalışma diğer kapılar için de pekala yapılabilir.
Özellikle Kavak Kapı.
Yolu düşenler oranın içler acısı halini görüyorlardır.
El atıp buraları mamur hale getirecekler, tarihe sadece belediye başkanı olarak isimlerini yazdırmayacaklar; oturdukları koltukları ve kendilerine tevdi edilen emaneti layıkıyla temsil de etmiş olacaklar.
Kaldı ki, işin manevi tatmini de çok önemli değil mi?
Mesela, eski Belediye Başkanlarımızdan Mehmet Ali Ünal, “Hasan-i Basri Türbesi”ne katkısından dolayı ciddi bir ruh dinginliği duyuyordur. Aynı şey, Necati Güllülü için Abdurrahman Gazi Türbesi’ne dönük çalışmalarından ötürü geçerlidir.
Öyle ya, Erzurum’un tarihi kimliğini yansıtan iki güzide yapı.
***
Akıllardaki “Kars Kapı” projesi bu yüzden önemli ve heyecan uyandırıcıdır. Atılacak bu adım, kente hakim olan renksizliğe itiraz olacaktır. Kaotik yapıların egemenliğine de bir bakıma kente girişte dur diyecektir.
“Bir kapı” deyip geçmemek lazım!
“Algı” bombardımanıyla hayatları dizayn edilenler için küçümsenen öyle adımlar oluyor ki, binlerce yılda oluşmuş kültürel değerleri yer ile yeksan ediyor.
O halde, Kars Kapı’dan girip, Kavak Kapı’ya ve dahi diğer kapılara ulaşma projeleri son derece saygın yaklaşımların yansıması olacaktır.
Umalım ki, söylentiden ibaret olmamış olsun!
Kaynak: http://www.gazetepusula.net/yazarlar/30/erzuruma-kapilarindan-girmek_1859.html