MENÜ
Erzurum 27°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
BİZ BİZDEN OLANI SEVMEYİZ
İbrahim Aydemir (Bir Vakitler Erzurum)
YAZARLAR
8 Temmuz 2006 Cumartesi

BİZ BİZDEN OLANI SEVMEYİZ

Onbir ay bu dağın kışıyla kar'ı
Senede bir aydır yazı baharı
Çok zengindir bu dağların tüccarı
Sabır alır şükür satar bu dağda"
A. Yaşar Reyhani

 

Erzurum, söylenenlerin aksine zenginlerin şehridir.

Yaşamanın, yükselmenin, ayakta kalmanın maliyeti oldukça yüksektir, faturası kabarıktır.

Yalnız yürek zenginliği, gönül zenginliği yetmez Erzurum'da bulunmak için.Kışı çetindir, kışı zordur, kışı meşaggatlidir.Batı illerinde başka ihtiyaçlar için harcananan tasarruflar, kazançlar, burada yakacak için sarfedilir.

Bazen bir ton odun ve kömür, altından daha değerli, daha lüzumludur.Diğer yerleşim alanlarında bahara kavuşan insanlar, yazı nasıl ve hangi tatil bölgesinde geçireceğini düşünürken, Erzurumlu, gelecek kışın endişelerini çeker. Daha kış çıkmadan ertesi kışın hazırlıklarını yapmak, odununu, kömürünü almak zorundadır.

Bilmez mi Erzurumlu yağını, peynirini, soğanını, patatesini marketten almayı. Elbette, pekala bilir. Ama gerek geçmişteki alışkanlık ve tecrübeler ve gerekse de ekonomik mecburiyetler; onun bu tedarikleri toptan yapmasını gerektirmektedir.Evdeki hesabı çarşıya uydurmanın tek yolu, daha ucuza almaktır ihtiyaçlarını. Kışın alacağı bir kilo patatesin maliyetine üç kilosunu alır güzden. Artanını da yakacak için saklar.

Giyimi de ona göredir. Başka şehirlerde bir ceket ve bir gömlekle geçirilecek kış, Erzurum'da paltosuz geçirilemez. Bunun kazağını, şal poturunu, içliğini; yün çoraplarını ve kışlık ayakkabılarını da unutmamak lazım.

SOĞUK BEL BÜKER

Merhum Kısakürek bir şiirinde sanki Erzurumluyu tarif edermişcesine:"Farkı yok mantarlaşmış bir kayadan deriminAlnımda çizgi çizgi imzası kaderimin" diyor ya; bizim insanımızın yüzünün kırış kırış olması da kışın çetinliğinden, kazancın yeterli olmamasındandır.Soğuk bel büker, ayaz yürek ağırtır..Nezle grip kol gezer, üst solunum yolu enfeksiyonları ev ev ziyarete çıkar. Burnu büyür insanların, lakin diğer insanlara tepeden baktığı için değil; soğukta içi sızlayıp burnunu çektiği için.

Kiralar yüksek, gıda maddelerinin fiyatı pahalı, giyim masrafının maliyeti astronomiktir. Ev eşyalarını temin edenler, Adana'da başka Erzurum'da başka olduğunu bilirler fiyatların.Hele on nüfus bir muhlis durumunda olanlar..

Bütün bu eziyetleri, bir mutluluk tablosu içinde sunmak mümkün elbette.Kışın için tuza vurulan civil peynirler, köylerden getirtilen tulum peynirler, güzden hazırlanan kavurmalar; yazın kurutulan biberler, fasulyeler, patlıcanlar; ayran aşı için kilerde saklanan kurutlar; ramazan çorbaları için önceden toplanıp kurutulan aşotular, reyhanlar, naneler; Tortum'dan İspir'den getirtilen pestiller, pekmezler, kaysı kuruları....Ve bunların eğlencelik olarak tüketildiği uzun kış akşamlarının yatsıları elbette bir sevinç zamanı olarak takdim edilebilir.Ne ki öyle değildir artık.

YEDİ HAFTALAR

Yeddi haftalarla mutlu olan nesil çoktan rahmeti rahmana kavuştu.Hani otunu biçmiş, ekinini toplamış; malını içeriye sokmuş ova köylüsünün, kışlık tedarik için Erzurum'a akın ettiği günler.Tuzunu, kibritini, lastiğini, Amerikan bezini satın alıp köyüne dönen ovalılar da mutlu değil eskisi gibi.

Sevinçlerin endişelere dönüştüğünü, yeddi haftaların ortadan kalkmasıyla daha iyi anlıyoruz şimdi.Bir vakitler, ipek yolunun merkezi olan bir şehir; çok değil bundan otuz kırk sene önce zenginlik sıralaması bakımından ülkenin ilk on şehri arasında bulunan Erzurum, eski yerinde değil.

Köşeli kasketleriyle caddelerimizde aşina olduğumuz, hayvan almaya gelen Maraşlı, Antepli tüccarların pazarlarımızdan çekilmesinin üzerinden hayli zaman geçti.

YÜREKLER SOĞUK BAKIŞLAR DONUK

Fakirliği bile güzeldi bir zamanlar Erzurum'un, şimdiki zenginliği eski heyecanları satın alamıyor ne yazık ki.Yoksulluk arttıkça, kış çetinleşiyor; kış çetinleşdikçe Erzurum garipleşiyor haylidir.Eskisi gibi soğuğu, ayazı, tipisi boranı yok kışlarının ama; yüreklerde kış'a eş sazaklar yuvalanmış.

Eskisi gibi ağır değil bu mevsim; ne ki insanların yürekleri soğuk, bakışları donuk.Merhum Dr. Osman Arı; "Varsın bu topraklardan kar beş altı ay kalkmasın, bu topraklar sıcaktır" demiş ötelerde.Kışın soğuğuna inat yürekler sıcak, dimağlar daha parlakmış herhalde bir vakitler.Ya şimdi..?

KALANLARIN SABRINA AKIL MI ERER...

DİE istatistikleri en fazla göç veren illerin başında Erzurum'un yer aldığını gösteriyor.Göç'ün sebebi "Göç göç oldu göçler yola dizildi"nin sebeplerinden farklı.Eskiden beri anlatılır, doğru mudur, değil midir bilinmez; bir tevatüre göre; Nato'nun kurulduğu yıllarda Erzuruma gelen ecnebi subayları, şehrin yöneticilerine, gözlemledikleri bütün coğrafik, ekonomik sıkıntılara rağmen Erzurum'da barınanlara devletin ne kadar maddi yardım yaptığını sormuşlar; öyle bir yardımın olmadığını duyduklarında hayret etmişler ya hani.

Gidenin niçin göç ettiğini bilenler, kalanların sabrına da, bu topraklara bağlılıklarına da akıl erdiremezler pek.

Göçlerin sebebi belli; işsizlik, çocukların daha iyi eğitim alması, soğuktan kaçış, sağlık sorunları...Ya kalanlar? Ya Erzurum'da yaşamayı becerenler. Gidenler neyi kaçırdılar ve kalanlar neye sahip oldular?

BİR ERZURUMLU AZ İKİ ERZURUMLU ÇOK ANLAYIŞI

Kimisi toprağa bağlılık, Erzurumluluk bilinci, memuriyet, gidecek başka yeri olmamakla açıklıyor kalışını. Kimisi evliyalar beldesi de ondan diyerek tevil getiriyor. Bazıları, sayfiye kentlerinde, metropollerde sürdürüyor hayatını, ölümünün eşiğinde geliyor şehire.İyi yaşanmaz, ama iyi ölünür, diye mi düşünüyorlar acep?Neyimiz kalmıştır geçmişten? Nelerimiz kaybedilmiştir dünden? Neden sevinçler hüzün önünde daha çok mağlup olmaya başlamıştır? Niçin bir Erzurumlu az iki Erzurumlu fazla olmaya başlamıştır?Yer garibindir diyenler, Erzurumluların da bir o kadar hakkı olduğunu niçin unutmaktadırlar?Erzurum bu mudur? Erzurumluluk böyle midir?Uğruna bin türlü eziyetler çekilecek yüksekliklerini sis mi bürümüştür?Dadaşın çeliğine verilen manevi kaynaklı sular mı bozulmuştur, yoksa çelik pas mı tutmuştur?İçinde bulunduğumuz Sosyo ekomik zorlukların ve geriliğin onlarca; ve onlarca cevapsız sual...

ERZURUMLU EZİKLİK KOMPLEKSİ İÇİNDE

Erzurumlu geçmişiyle kopuk. Bırakın yüzlerce yıl öncesini; onlarca yıl evvelinden haberdar olanlarımızın sayısı belli. Şehrin on köyünü sayacak kaç kişi var? Yahut mahallelerimizin isimlerini bir çırpıda sayabilecek?Çocuklarımız Erzurum'un manevi büyüklerini tanımıyor, tarihini bilmiyor. Haliyle Türk tarihiyle de ilgili değil.

Kültür kaynaklarımızın çoğu kurutulmuş. Olanları takdim eden yok, takdim edenlerin de çoğunlukla Erzurum'la ilgisi.Şehrin muhteşem geçmişini bilmeyen ve belki de bu sebeple manevi bir dinamizm kazanamayan Erzurumlu eziklik kompleksi içinde. Erzurumlu mahçup, Erzurumlu utangaç. Ne hakkını istemesini biliyor, ne de elinden alınana itirazı.

Ankara'da görev yapan bir dostum, "ben Erzurumluyu görür görmez tanıyorum, o, yanımıza geldiğinde yüzü kızarıyor, ellerini önüne bağlıyor başı önünde, çoğu kez isteğini bile anlatamıyor." diyordu.

Ne kadar doğru.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında binlerce şehit veren, binlerce ocağı sönen Erzurumlu; devlet karşısında niçin bu kadar mahçup.

Mahallesinde, köyünde, beldesinde, ilçesinde; hasılı her köşesinde, hanesinde devlete bağlılığın iman derecesinde olduğu bu şehir halkı; niçin devletten, devletliden aşırı bir ölçüde korkar, neden ehliyetini göstermesini isteyen trafik polisi karşısında dili dolanır; ne sebeple karakol görünce abdesti kaçar; ne yüzden hastanede bırakın doktoru, yardımcı hizmetliyle bile konuşurken şaşırır?Devletin kurumlarına bağlılığı, saygısı, devlet görevlilerinin ihtar ve ikazlarına riayeti elbette güzel ve doğrudur, devlete mutiliği elbette övgüye layıktır, ki, Erzurumluluk budur; ama ya sebepsiz mahcubiyeti ve korkusu?Böylesi bir durum, eşyanın tabiatı gereği istismar edilmiş, nasıl olsa sesi çıkmaz düşüncesiyle kaç Erzurumlu'ya çile çektirilmiş, bilir misiniz?

Belki de bu yüzdendir, su parasını bile yatırırken Erzurumlu tanıdık memur arar, en rutin işinde bile referansa ihtiyaç duyar.

ERZURUMLULUĞUMUZ KAYIP

Kendini ifade edememektedir Erzurumlu artık. Ne şehrinin tarihinden gelen haşmeti, ne de Erzurumlu olmanın kendisine kazandırdığı hasletleri..Gezişinden, yürüyüşünden, konuşmasından ötürü Erzurumlu olduğu seçilenler yok artık. Olanlar da fırsat bulamıyor kendini ifadeye zahir.Hani, Ermeni zulmüne maruz kaldığı dönemde, üç Ermeninin önü sıra öldürülmeye götürülüşleri sırasındaki sükut ve teslimiyet var sanki. Ne asrın icabı bir tavır, ne de dünden kalanlardan bir eser. Orta yerde kalınmış gibi; Erzurumlu garip, Erzurumlu acayip...

Bir eşsiz marka şeklindeki Erzurumluluğumuz kayıp.Geçmişinde, zenginleriyle fakirlerinin asgari ve azami müşterekleri aynıydı. Yaşama şekilleri de.

Tokmak davula değince, can diye atardı yürekleri hepsinin. Bar'da bütünleşirdi endişeler, umutlar. Barbaşı'nın mendili kadar temizdi yürekleri, zenginin de fakirin de. Fakir zenginlerin isimlerini söyleyerek onların varlarıyla övünür, kazancının daha fazla olması için dua ve temennide bulunurken; zengin ise elindekini fakirlerle paylaşmayı ibadet kabul ederdi.

Mutlak ondandır ki, fakir zengini kıskanmaz; zengin de fakiri horlamazdı. Her iki zümre de müşterekleri konusunda asla taviz vermez, her iki gurup da aynı amaçlarda ittifak ederlerdi kalben. Ya şimdi?..

Kaderin bir cilvesiyle elitleşenlerin, mahalli kültürümüzden nasibinin olduğunu kim söyleyebilir? Aynı olaylar karşısında elitimizle cahilimiz; zenginimizle yoksulumuz benzer şeyleri düşünüyorlar mı dersiniz? Ne gezer. Bu iki zümre arasındaki yabancılaşma yüzünden Erzurum çok şeyini yitirmiş, pek kıymetli değerlerini tarihe emanet etmiştir. Hedefler farklılaşmış, tercihler ayrılmıştır şimdilerde. Zenginin fakirden haberi yoktur.Maddi ve manevi kaynak ve imkanları paylaşımın ortadan kalkmasıyla çekememezlik, haset ve tahammülsüzlük kol gezmektedir.

Zengin, fakiri şehrin sırtında bir yük, fakir de zengini avantacı olarak bellemiştir ne yazık ki.

Yaşama ve düşünme şekillerinde baş gösteren aykırılaşma, farklılıkların getirdiği zenginliği de ortadan silip süpürmüştür.Giyimi, kuşamı, düşüncesi ve hayat tarzıyla, şehrin geleceğini kuytulardan aydınlığa kavuşturacak farklı insanlar, bundan ötürü kabul görmemiş ve esef ki, çoğu da iftiralara maruz kalmıştır.Farklı olanlara karşı sergilenen bu anlaşılmaz tavır, alışılmışın dışına çıkılmaktan dolayı ortaya çıkan korkunun eseri değildir.

"Eski köye yeni adet getirmek" karşısındaki tepkilerle, Erzurum'un farklı insanlarına gösterilen tahammülsüzlük aynı değildir.Bu hazımsızlığın sebebi iyi etüd edildiğinde; artık kangren olmuş bir yara haline gelen göç olgusunun da giderileceği kanaatini taşıyoruz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 çetin gaygılı
 29 Ocak 2016 Cuma 18:26
erzurum geçmişten günümüze kadar hep merdivenin ilk basamağı olmuştur yani basan çıkmıştır tahdına ama geriye dönüpte bakmamıştır omuzuna basıp çıktığı bu şehrin sorunlarıyla pek alakadar olunmamamıştır hep batının 10 yıl gerinde kalınmıştır umarım bundan sonra olmaz inşallah sayın aydemir gibi duyarlı ve vefalı vekiller artık bu ilin hakkını mecliste koruyp kollarlar allah yar ve yardımcınız olsun inşallah
 mahmut hakkioglu
 24 Ocak 2016 Pazar 20:57
erzurumlu,kışa yenilmistir,erzurum da yaşamak,imkan meselesi haline gelmistir,hicrettde hayir vardir diyerek yola çıkmıştır erzurumlu,gurbet de aradigini bulmuş,yalnız yaşamıştır,erzurumlu ama gözü hep geride kalmış,hayallerinde,aramıştır erzurumu...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2024 Erzurum Gazetesi