Yönetici, halkının dertleriyle hemdert olmalı, garip- gurebayı tanıyıp gözetmelidir. Yönetimi altında bulunan birimlerle yakın temas kurmalı, zaman zaman ziyaret etmelidir.
Bulunduğu konum itibariyle merkezden taşraya teşkilatını tanımalı, yakın bir dostluk kurmalıdır. Yönetimde takdir ve ceza mutlaka olmalıdır.
Zira “Bal taşıyan arı ile, sıtma taşıyan sinek bir tutulmaz.”
Hizmet aşk ve heyecanı ile dolup taşan bir elaman takip edilmeli, denetlenmeli ve takdir edilmelidir. Unutulmamalıdır ki her insan bir aferin beklemektedir. Hak ettiği halde üst yöneticilerden takdir ve tebrik görmeyen insanların çalışma, başarma ve yükselme azmi kırılır. Pasif bir çalışma anlayışı bilinç altında gelişir.
Yönetimde ceza da önemli bir ölçüdür. “Suçluyu affeden hakim kendisini mahkum eder.” Bu kaideyi unutmamak gerekir. Katili affetmek ona zulümdür, merhametsizliktir. Onu cezalandırmak ona merhamettir, adalettir.
İnsanları üç sınıfta değerlendirmek mümkündür:
Bir insan akıllı ve çalışkan ise O’nu takdir etmek;
Akıllı ve tembel ise O’nu teşvik etmek;
Akılsız ve çalışkan ise O’nu kontrol etmelidir.
Yönetici daima kendini yenilemeli, mesleği ve yönetimi ile ilgili mevzuatı takip etmelidir. Hak ve adaletin doruklarında her zaman mazlumun hamisi, zalimin korkulu rüyası olmalıdır.
Şairin:
Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu,
Gelir de adl-i İlahi sorar ömer’den O’nu.
hassasiyeti ile hehhal olmalıdır. Hazreti Ömer’in bir kadının evine sırtında un çuvalını nasıl götürdüğünü hatırlamalıdır.
Hazreti Ali (Kerremellahü vechehu) Valilere gönderdiği talimatname’de:
‘Ey idareci! Allah’tan kork! Allah’a itaat et! Farz ve sünnetlere uy! Bunlara uyulmayınca aslâ saadet yüzü görülmez.’ diye başlamıştı.
Bir sonraki köşe yazımı Hazreti Ali’nin talimatnamesi ile devam ettirmek istiyorum, İnşaallah.