“Biz Türkler çok tahammül eden, her işimizi iptidadan (önceden) planlaştırıp ona göre hareket etmesini bilen bir halkız. Kimsenin işine karışmaz, yaptıklarından hesap sormayız. Yalnız biz de kendimizi alakadar eden meseleler karşısında kimsenin ne bize hesap sormasına ne de burnunu sokmasını kabul edemeyiz.” 1955
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Ermeniler kendilerince bütün dünyaya ilan ettikleri soykırımın 100. yılına hazırlanıyorlar. Bu hazırlıklarını toprak, tazminat ve tanınma eksenine oturttukları biliniyor. Soykırımın 100. yılında yukarıdaki isteklerini 3 T diye formüle ederek yola çıkmışlardı. Geçtiğimiz günlerde İngiliz gazetelerinde gözlerden kaçmaması için küçük başlıklarla bir haber yayınlandı. Haberde 1. Paylaşım Savaşı sırasında Almanlar tarafından el konulan Ermenilere ait altın ve diğer kıymetli madenlerin İngiltere’ye savaş tazminatı olarak götürüldüğü yer alıyordu.
Almanya’nın 1. Paylaşım Savaşı sonrasında yenik sayıldığı için adı geçen malzemeye el konulduğu haberde yer alıyordu. Savaş tazminatı olarak götürülen malların İngiltere tarafından Ermenilere geri verilmesi gerekmektedir. 1915 yılının koşullarında milyar dolar olarak ortalık yere bırakılan değerinin günümüzde belirlenen rakamın çok üstünde olduğunu belirtmek durumundayız. Ermenilerin sürekli olarak Türkiye’den tazminat isteyeceklerine, kendi mallarının karşılığını İngiltere’den istemeleri gerektiğini kaydetmek istiyoruz. Günümüzde ortalık yerlere atılan soykırım savlarının 1915 yılında yine İngilizler tarafından bastırılan Mavi Kitap’la dünya gündemine getirilmişti.
AB’nin dönem başkanlığı görevi, artık 6 ay süre ile mendil büyüklüğündeki ülkenin gözetiminde yürütülecektir. Adı geçen ülkenin önde gideni Bay Dimitris Hristofyas 07 Temmuz’da yapılacak görüşme öncesinde koşullarını yine ortalık yere bıraktı. Ban Ki Moon başkanlığındaki toplantıda çoklu konferans yapılması gündeme taşındığında, Toprak başlığında net bir kazancı olması halinde gidebileceği Rum basınında yer alıyor. Ban Ki Moon’un temsilcisi Aleksandr Dovner’in Cenevre’de yapılacak üçlü görüşmelerde al-ver uygulamasını sürecinin ötesine geçilecek anlaşmanın da imzalanacağını umduğunu söylüyordu.
Bay Dimitris Hristofyas bu konuda Bay Dovner’e çok güvendiği de belirtiliyor. Kıbrıs Türkleri açısından baktığımızda al-ver Rumların isteklerinin öne çıkarılması olarak alıyoruz. Bay Hristofyas Bay Dovner’in planına şahsen “evet” diyebilmesi için Kıbrıs Rum tarafına ve vatandaşlarına güvenli bir gelecek verilmesini birincil koşul olarak söylüyordu onlar ise vereceklerini zamana yayıp unutturmaya çalışacaklar veya anayasal hakları veriyoruz diyerek ortalık yerde durmaya devam edeceklerdir.
AB’nin genişlemeden sorunlu üyesi Bay Stephan Füle; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönem başkanlığında o görüşmelerin yapılmasını istiyor. Karşı tarafla ortak olarak 07 Kasım 2012’de tezgahlandığı anlaşılan AB Enerji Bakanları toplantısına Türkiye’yi de çağırmayı düşündüklerini açıklıyordu. Avrupa Parlamentosu Sanayi Araştırma ve Enerji Komitesi Başkanı Bay Robert Gembels de Akdeniz Bölgesindeki doğalgazla ilgili gelişmelerin ele alınacağını açıklıyor. Bay Robert adı geçen toplantıya Orta Doğu Ülkeleri, Türkiye, Mısır, Ürdün, İsrail, Filistin temsilcilerinin katılmasını beklediklerini kaydediyordu. Bu türden toplantının başkanlığının mendil büyüklüğündeki ülkeye kalmaması gerektiğini kaydetmek istiyoruz. Türkiye’nin bu toplantıya çağrılıyor olmasını bir ayrıcalık olarak sunuluyor. Bölgede kıyıdaş ülke olmanın ötesinde garantör ülke olduğu için uluslararası hukuktan kaynaklanan doğal hakkıdır.
Geçtiğimiz günlerde adada Piknik gezisinde olan Bay Füle, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için daha aktif çalışması gerektiğine vurgu yapıyordu. Rumların dönem başkanlığı sırasında “müzakereler devam etmeli” diye buyuruyordu.
Bu güne değin iyi niyetin bütün örneklerini veren Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gösterdikleri özveriyi birilerinin bu bay’a ve baylara anlatmaları gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.