“Kıbrıs Türk’ü dinini, inancını anne kucağında öğrenir. Yıllar boyu yabancı unsurlarla yan yana yaşamamıza rağmen dinini değiştiren, inkar eden, onu küçük gören tek bir kişi çıkmış değildir aramızdan…” 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Adada yürütülmekte olan görüşmeler bir kez daha kesildi. Elli yılı aşan görüşme sürecinde yaşanan kesinti ilk kez yaşanmıyordu. Bu dönemde başlatılmadan sonlandırılan süreçlerin de yaşandığı biliniyor. Her dönemde olduğu gibi uluslararası toplum tarafından yapılacak olan açıklama öne çıkarılıyor. Bu güne değin yaptığı açıklamalarla uluslararası toplumun sınıfta kaldığını söylemek istiyoruz. Dersine çalışmamış öğrenci gibi olayların arkasından sürüklenmiş duruma düştü. Yaşanmış olan bütün olumsuzluklara karşın, uluslararası toplumun şimdilerde (19 Nisan’da) yapacağı açıklamayı beklemek durumundayız.
Uyuşmazlığın veya diplomatik dildeki tanımı ile Kıbrıs Sorununun çözüleceği beklentisinin şimdiden havada kalacağını söylemek olasıdır. Çoklu konferans önerisinin yapılması konusuna karşı tarafın sıcak bakmadığını açıklanmıştır. Rum basınında Bay Aleksandr Downer’in böyle bir öneriyi ortalık yere koymaya cesaret edemeyeceğinin yazılmakta olduğunu da kaydetmek istiyoruz. Bay Downer her iki tarafa da iyilik yapmak istiyorsa, bu güne değin yapılmış olan görüşmelerin “eşitsizler arasında” yapıldığı gerçeğini raporunda belirtmesi olacaktır.
Böyle bir açıklamanın belirtilmemesi sonrasında kuru olan tuzu bile kokutmuş olan mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinin yolu bir kez daha açılmış olacaktır. Kıbrıs Türkleri adına bu güne değin görüşmelere katılanların uzlaşma ve çözüm adına karşı tarafa ödün veya ödünler verdiği bile tartışılmıştır. Buna karşın adı geçen ülkenin direncini kırmak olanaklı olamamıştır.
Kıbrıs Türkleri ambargolar altında inim inim inletilirken uluslararası toplumun aldığı 541 ve 550 sayılı kararların yeniden değerlendirilmesinin yapılmasını kaçınılmaz olarak görüyoruz. Kıbrıs Türklerinin başından beri sonuca ulaşılacak görüşmelerden yana olmuştur. Bu gerçeğin de artık görülmesi gerekiyor. Karşı tarafın en önde gideni olan Bay Dimitris Hristofyas uluslararası toplumu “Kıbrıs müzakere prosedürünün tek yanlı olarak olası değiştirilmesi çabası, aslında müzakerelere son verilmesi çabası olacak” diyerek tehdit ediyor. Bu tehditlere papuçun bırakılmaması kaçınılmaz bir durum olarak karşımızda boy göstermektedir.
Bay Hristofyas, bu tehditlerini savururken AB’nin de ülkesinin destekçi başısı olduğu havasını basıyor. AB’de bu desteğini sıklıkla ortalık yerlere koymaktadır. Destek verenlerin de beklentilerinin büyük olduğunu kaydetmek durumundayız. Doğu Akdeniz’de kurulan dengeleri yaptıkları anlaşmalarla üst alt edilmesine göz yumdular veya bir gözlerini kapamakla yetindiler. Bölgede bulunan doğalgaz ve var olduğu açıklanan petrolden pay kapmayı amaçladıkları biliniyor.
Şimdilerde tartışılan konu aslan payını hangi ülkenin alacağıdır. Bu konudaki savaşın kızışarak süreceğinin göstergeleri ortalık yerlere çıkmaya başladı. Savaşın sonuçlarını bekleyip göreceğiz. Pay kapma savaşında, ekonomik açmazla uğraşan mendil büyüklüğündeki ülke aslanın payını almak istiyor. Görünen adı geçen ülkeye aslanın payı bir yana ucundan acık verileceğidir. Kıbrıs Türklerinin konuya ilişkin olarak uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını teslim etmeyenlere ucundan acık verilmesi yeter de artar bile.
Bir dönem Kıbrıs’ın AB üyeliğinin Anayasaya aykırı olduğunu savunan Bay Hristofyas şimdilerde AB lokomotifine bindikten sonra katarın önünde yer almaya çalışıyor. Bu nedenle de dünyadaki bütün tuz kaynaklarını kokutuyor. Uluslararası toplumun önümüzdeki dönemde tuzun kokutulmasına izin vermemesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…