“Yunan radyosunun ardı arası kesilmeyen kışkırtıcı yayını ve uzun zamandan beri Yunanistan’dan mütemadi surette memlekete sokulan silahlar karşısında hâlâ Kıbrıs ve merkezi hükümetin okşayıcı siyasetine ve olaylar karşısında boyun eğerek Kıbrıs Rumları ile bir anlaşma yoluna varabileceklerine inanmalarına hayret ediyoruz. Bu koca imparatorluğun olaylara gereken alakayı göstermediğine cidden esef ediyor, üzüntü duyuyoruz.”1955
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Mendil büyüklüğündeki ülkenin AB’ne girişi 8. yılını doldurmuş bulunuyor. Bu süreçte yaşananları sizlerde en az bizler kadar biliyorsunuz. Önümüzdeki Temmuz ayında üstlenecekleri AB dönem başkanlığı da Türkiye AB ilişkilerinde bir dönüm noktası olacaktır. Kısa bir dönem gibi görülse de kritik bir eşik olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Rum yönetimi ile ilişkilerimizi donduruyoruz, görüşmelere katılmayacağız açıklamalarının inandırıcılıktan uzak bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Bay Hristofyas Türkiye’nin bu tutumu karşısında her zamanki gibi saldırganlığını sürdürüyor. Kıbrıs Rum Haber Ajansına konuşurken; “Türk diplomasisi zayıf ve hatta başarısız bir AB başkanlığı için yatırım yaptığına inanıyorum. Temmuzda başlayacak olan altı aylık dönem başkanlığının başarıyla gerçekleşmesinde yolunu şaşırtmak için Kıbrıs çevresinde yapay gerginlik yaratmaya bile kalkışabileceğini göz ardı etmiyorum” diyerek saldırganlığını da pekiştiriyor. Bunun ötesinde “Türkiye ile anlamsız bir diyaloga girmeyeceğiz” diye de ekliyor. Çünkü kendisini büyük Avrupa ailesi ile projesinin bütünleyici ve ayrılmaz bir parçası olarak görüyor.
Kıbrıs’ta yürütülmekte olan çözüm müzakerelerini de zaman kaybı olarak gördüğünü söylüyor. Geride kalan 8 yıllık dönemi değerlendirirken de “AB üyeliğimiz, 1960’daki bağımsızlığımızdan bu yana şüphesiz yakın tarihimizde en önemli kilometre taşı olmuştur. Bu başarı, Yunanistan’ın çok önemi desteği ile olmuştur” diyor. O günlerde Yunanistan Başbakanı olan Simitis de açıklamasında “AB’nde alınan bu kararla Enosis’i gerçekleştirdik” dediği belleklerdeki tazeliğini korumaktadır. Yine o dönemdeki Rum yönetimi başkanı olan Bay Papudopulos ise “Kıbrıs Cumhuriyeti, büyük Avrupa ailesinin ayrılmaz bir üyesi oluyor. Bu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanından sonra ikinci büyük tarihi dönüm noktası” olduğuna vurgu yapıyordu. Aradan geçen 8 yılda yapılan açıklamalarla söylem bütünlüğünün korunmakta olduğunu kaydetmek istiyoruz.
Avrupa parlamentosu içindeki Türkiye karşıtları da, Türkiye’nin adı geçen ülkenin dönem başkanlığını tanımama nedenlerini sorgulamaya hazırlanıyorlar. Siyasi yelpazenin her renginden oluşumların bir araya gelerek sorgulamakla kalmayacaklarını duyuruyorlar. Hazırlayacakları raporu ortak bir karar tasarısı haline getirme çabalarına da devam ediyorlar. 21-24 Mayıs günlerinde Türkiye’nin konumu her zaman ki gibi Avrupa Parlamentosunun birincil konusu olmaya adaydır.
Görünen o ki Türkiye çok yönlü saldırıları göğüslemek durumunda bırakılıyor. Ayakları yere sağlam basan bir politikanın izlenmesi sonrasında başarı kendiliğinden gelecektir. Saldırılarda en alt düzeye inecektir. Bunun ötesinde olayların peşinden giden değil gündemi belirleyen politikalarla Türkiye’nin gücünü ortalık yerlere çıkarılması gerekiyor. Türk Dışişlerinin bunu başaracak güçte olduğunu da kaydetmek durumundayız.
Rum saldırganlığını yalnızca siyasetçilerin yapmadığı biliniyor. Basın yayın kuruluşları da düğmeye basılmış gibi saldırıyorlar. Uluslararası toplumun önde gideninin Kıbrıs Özel Temsilcisi de saldırılardan payına düşeni alıyor. Bay Downer’i Türk yanlısı olmakla suçluyorlar. Bu türden suçlamaların yeni olmadığını söylemek istiyoruz. Saldırıdan amaçlanan Bay Downer’in sindirilmesidir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Yüksek Mahkeme Başkanı olan Prof. Dr. Forşof daha sonra da yardımcısı olan Prof. Dr. Christian Heinze’in benzeri şekilde suçlandığını anımsatmak istiyoruz. Tarafsızlıklarını uygulamalarına yansıtan Alman olan bu kişiler istifa ederek ayrılmak zorunda kalmışlardı. Şimdilerde benzer oyunu Bay Downer’in üzerinden sürdürüyorlar.
Kıbrıs uyuşmazlığı konusunda Bay Downer’in yeterince tarafsız davranmadığını sıklıkla yineliyoruz. Gelinen bu noktada yukarıda isimleri geçen tarafsız Alman bilim insanları gibi kişilere gereksinim olduğunun bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…