MENÜ
Erzurum 16°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Çağrılı Gerilim
Ahmet Göksan
YAZARLAR
11 Nisan 2009 Cumartesi

Çağrılı Gerilim

Amerika’dan başlayıp domino etkisi yapan ekonomik krizin, tüm dünyayı etkisi altına aldığı yadsınamaz.

Özellikle ekonomilerini bu ülkeye bağlamış olan ülkeler, krizden daha ağır bir şekilde etkileniyorlar.

Krizden etkilenen bu ülkelerin bir kısmı kendi olanakları ile kurtulma çabalarını sürdürüyorlar.

            Son olarak Londra’da bir araya gelen G 20’ler diye isimlendirilen bu ülkelerin önde gidenleri, bir dizi karara da imza attılar.

Bu güne değin kıskacına aldığı ülkeleri adeta perişan eden Uluslararası Para Fonu’na yeni  ek görevlerin verilmesi de kabul edildi.

Bu kuruluşa, önümüzdeki dönemde oluşacak olan olası krizleri önceden haber vermesi birincil görev olarak verildi.

Kaynakları da üç kat arttırıldı.

Bu kararı Aziz Nesin’lik bir karar olarak okumak gerekiyor mu ne…

            Toplantıya katılan ülkelerin önde gidenleri, korumacılık ismi altında kendi iç kaynaklarına yöneleceği belirtiliyor. Bu yaklaşım Yüce Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sonrasında uygulanan ‘devletçilik’ ilkesi ile kısmen de olsa örtüşüyor.

Küreselleşme diyerek kendi öz kaynaklarını kullanamayacak duruma düşürülen Türkiye’nin, yeniden bu ilkeyi uygulaması gerekiyor.

Diğer yandan dünyanın yoksul ülkelerinin kendi kaderlerine terk edilmekte olduğunu da söylemek istiyoruz.

Nato’nun kuruluşunun 60. yılı da geçtiğimiz günlerde kutlandı. Tartışmalı bir isim olan ve bu nedenle de saygınlığı sarsılmış olan bir ismin, bu kurumun Genel Sekreterliğine seçilmiş olması anlaşılır gibi değildir.

Danimarka Başbakanı olarak Türkiye’ye karşı düzgün bir yaklaşımının olmadığı bilinen bu kişi, önümüzdeki dönemde yoğun olarak tartışmanın odağında olacaktır.

Doğal olarak Türkiye’nin bu kişiyi veto etmesi bekleniyordu. Amerikan Başkanının güvence vermesi sonrasında, veto olayı dağların arkasına itilmiş oldu.

İsmi tartışmalı olan bu kişinin seçilmesi öncesinde Almanya Başbakanı Merkel’in “Türkiye Rasmussen’in seçimini önlerse biz de AB üyelik görüşmelerini keseriz” tehdidinin etkisi olduğu yadsınamaz.

Böyle bir açıklamanın yapılmış olmasını üzüntü ile karşılıyoruz. Bu güne değin Türkiye’ye ve Kıbrıs Türklerine adı geçen ülkelerin verdikleri güvencelerin sözlerin sayısını bilen varsa beri gelebilir. Verilen sözlerin hiçbiri bu güne değin tutulmamıştır.

Böyle bir onayın verilmiş olması bilerek lades mi oluyor ne…

Diğer yandan Amerikan Başkanının Türkiye’nin AB üyeliğine alınması çağrısı da ne yazık ki havada kaldı. Türkiye, Fransa’nın Nato’nun askeri kanadına dönmesini veto etmeyerek izin verdi.

Buna karşın aynı Fransa, AB üyeliği konusunda tıkaç görevini sürdürmektedir.

Fransa’nın Türkiye’ye bakışının özellikle Sarkozy’nin tutumunun dostça olmadığını bilmeyenin duymayanın kalmadığını düşünüyoruz. Ülkeler arasındaki ilişkilerin karşılıklı pazarlıklarla düzeltilebileceği biliniyor. Bu yaşamsal önemdeki hususun göz ardı edilmesi anlaşılır gibi değildir.

Amerikan başkanının Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin olarak yaptığı çağrıya Bay Sarkozy nasırına basılmış gibi, “AB söz konusu olduğunda buna karar vermek AB üyelerine düşer” diyerek karşı çıktı.

Bay Sarkozy bununla yetinmeyerek, “AB üyesi olan ülkelerin büyük bir çoğunluğunun da Fransa’nın çizgisinde olduğunu sanıyorum. Türkiye büyük bir ülkedir. Hem Avrupa’nın hem de Amerika’nın müttefikidir.

Ayrıcalıklı bir ortak olarak kalmalıdır. Tavrım değişmedi” diyordu.

Konuya ilişkin olarak AB’nden yapılan düzeltme açıklamasında bu yargı doğrulanmaktadır.

Almanya Başbakanı Bayan Merkel ise, Türkiye ile ilişkilerin kendileri için önemli olduğunu, ancak Türkiye ile ilişkilerin geleceğini sürekli olarak tartıştıklarını söylüyor. Konuya ilişkin olarak henüz karar vermediklerini de duyuruyor.

Geçtiğimiz günlerde Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni’nin Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la telefonla görüştüğü açıklandı. Bayan Dora’nın Bayan Clinton’a, “Kıbrıs sorununda ya AB içinde yaşayabilir bir federal çözümü, ya da iki devletli çözümü, veya AB’nde yaşayamayacak bir çözümü seçebilirsiniz!

Biz Kıbrıs’ta federal çözüm istiyoruz. Eğer adada iki devlete dayalı çözüm egemen olursa, Türkiye’ye AB yolu kapanacaktır” dediği Rum ve Amerikan basınında yer alıyordu.

Amerikan başkanının Türkiye’ye gelmesi öncesinde, Kıbrıs Türk Kültür Derneği olarak adadaki çözüme ilişkin görüşlerimizi Türk ve dünya kamuoyu ile paylaşmış bulunuyoruz.

Bu açıklamanın bir bölümünü sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

“… Bir kez daha belirtmek isteriz ki; Kıbrıs Türk halkına yapılan haksızlıklar yüzünden ortaya çıkmış olan bu durumu daha fazla sürdürmek anlamsızlaşmıştır. Bu günkü var olan durumu yeniden doğru bir zemine oturtmaktan başka çare kalmamıştır.

… Tek gerçekçi çözüm; iki devletin karşılıklı tanınma sonrasında karşılıklı saldırmazlık ve iyi komşuluk anlaşmaları imzalayıp, barış içinde yan yana yaşaması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Bu yeni barış döneminin yürürlükteki garanti sistemi ile güvence altına alınması gerekiyor.

Kamuoyuna saygılarımızla sunarız”…

SEVGİ ile kalınız…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi