MENÜ
Erzurum 17°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Islıkçı başılar
Ahmet Göksan
YAZARLAR
24 Mayıs 2008 Cumartesi

Islıkçı başılar

Seçimlerin sonuçlanması ile başlatılan yoldaş söylemleri, günümüzde bile sürekli olarak ayyuka çıkarılıyor. 

Benzer ideolojiden geliyor olsalar bile kendi ulusal bakışlarının değişmeyeceğinin de unutulmaması gerekiyor. Hiç kimsenin bulunduğu makam, ulusunun çıkarlarını zedeleyici karar almasını gerektirmez.

21 Mart’ta başlatılan çözüme ilişkin komite çalışmaları ile uzlaşma öncesi hazırlıkların yapılması amaçlanıyordu. Buradan alınacak sonuçlarla da 21 Haziran’da başlatılması düşünülen müzakere süreci hazırlanmış olacaktır.

Ön görüşmelerde çalışmaların düzgün gitmekte olduğu sürekli olarak öne çıkarıldı. Buna karşın arabanın su kaynattığından olacak, yoldaşların müdahalesi gerekli görülüyor. Yoldaş makinistlerin, su kaynatan aracın yürüyebilmesi için bulacakları çare gerçekten meraka değer doğrusu.

Türkiye’nin AB’ne verdiği yükümlülük sonrasında 2008 yılı sonuna dek çözümün gerçekleşeceği belirtiliyordu. Bundan cesaret alan yoldaşlar, “ya Kıbrıs sorunu çözülecek, ya da bölünmüşlük kesinleşmiş olacaktır”. Kolları bu nedenle sıvadıkları anlaşılıyor.

Rum başkan eskisinin uzlaşmazlığı da unutulmuş değildir. Bu yaklaşımı da Helenizm yolunda ilerleyen Rum yönetimi adına tehlike olarak görülüyordu. Üzerinde sıklıkla durduğumuz Kilise önderliğindeki Rum Ulusal Konseyi de aldığı kararla, Bay Hiristofyas’ın yolunu da açmış oldu.

Bay Hiristofyas’ın başkanlıktaki balayı süresi kısa sürdü. Kendince erkekliğini de kanıtlamak istiyordu. Hemen Kıbrıs sorununun sorumlusunun Türkiye olduğunu öne sürerek suçlamalarına başladı. Bir araya geldiği her düzeyden kişilere şikayetlerini sürdürüyor.

Böylelikle başlatılmış olan yumuşama süreci de daha başlamadan bitiyordu. Başlayan bu yeni dönemdeki sertlik yanlısı tutumlar, Rum politikalarında her hangi bir değişikliğin olamayacağının da kanıtı oluyor.

Tüm bu yaşananlara ve yaşanmışlıklara karşın bir siyasetçinin, “Biz Akel’den böyle bir davranış beklemiyorduk” söylemini ilginç ötesi bir durum olarak değerlendiriyoruz.

Diğer yandan karşılıklı olarak bazı grupların barış adına ortalık yere çıkmaları ise bir başka ilginçliktir. Geçmişte yaşananlardan habersiz oldukları anlaşılan gruplar, adadaki barışın engellenmemesinin de çağrısını yapıyorlar.

 Efendim, o dönem çok gerilerde kaldı diye söylenenleri duyar gibiyiz. Bu söylemde bulunanların, öncelikle yoldaşlarının açıklamalarını okumalarını önermek istiyoruz.

Bu noktada dünya ölçeğinde yaşanmakta olan ulusalcılık akımlarının ulaştığı boyutun da görülmesi gerekiyor. Oldukça ucuz olan yoldaşlığın kısa sürede ortalık yere çıkmasını, Kıbrıs Türkleri adına bir şans olarak gördüğümüzü vurgulamak durumundayız.

Emperyalizmin yeni bir türü olarak ortalık yere çıkarılan küreselleşme olgusunun, ulusal duruşları yenemediği gerçeğinin de görülmesi zorunludur.

Komite çalışmalarında, belli oranlarda bilgilerin sızdırıldığı noktada, yaşamsal önemde olan adadaki toprak konusunun konuşulmaması ise bir başka talihsizliktir.    

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti muhatap alınmadan Türkiye doğrudan hedef alınarak tazminat ödettiriliyor. Aresti diye bilinen Rum vatandaşına, tamamı Türk Vakıflarına ait olan Maraş bölgesindeki evine karşılık tazminatın ödenmiş olması ise kabul edilebilir bir karar değildir.

Adanın güneyinde bulunan Türk Vakıflarına ait malların gündeme taşınmaması anlaşılır gibi değildir. Konunun gündeme taşınmamasından geçmişten geleceğe görev yapmış tüm siyasetçilerin sorumlu olduklarını vurgulamak durumundayız.

Vakıf malları dışında kişilere ait olan malların da ayrıca dikkate alınması ve bütünlüklü çözüm içinde değerlendirilmesi gereklidir. Güneydeki Türk mallarının üzerine evlerin yapıldığı ve küçük sanayi sitelerinin kurulduğu biliniyor. 2004 yılında dönemin Rum Yönetimi İçişleri Bakanının konuya ilişkin açıklamalarının unutulmaması gereklidir.

Vakıflara ait olan topraklar hepimizin ortak malıdır ve bu nedenle de sahip çıkılmalıdır. Hükümet edenlerle birlikte halkın da konunun üzerine gitmek gibi yükümlülüklerinin olduğunu yinelemek istiyoruz.

Toprak konusunda ısrarlı olunmadığı noktada, elimizden gidecek toprağı geri alabilmek oldukça zordur. Belki de sıcak bir çatışmayı da gündeme taşıyabilir. Aman dikkat…

Bunun ötesinde toprağı olmayan bir devletin, devlet olarak kabul edilmesi olanaksızdır. Günümüzde sürdürülen savaşların ve çatışmaların temelinde toprağa sahip olabilme olgusu yatmaktadır.

Siyasetçilere duyurarak anımsatmak istiyoruz…

SEVGİ ile kalınız…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi