Merkezinde olduğu gibi Erzurum’un İlçelerinde de çok sayıda Türbe bulunuyor…
Bir kısmını yazdık…
Bugün de, Hınıs’tan bir Türbeyi aktarmış olalım…
Hazal Hatun Türbesi…
Ovakozlu yeni ismiyle Yeşil Yayla köyü sınırları içinde bulunan bu Türbe’ye büyük bir kutsiyet atfedilmektedir…
Türbe’nin bulunduğu yerde iki mezar bulunuyor….
Birisinde Hazal Hatun yatarken…
Diğeri için, hakikatte burada kimse yoktur, yanlışlıkla yapılmış bir mezardır deniyor…
İçini açıp da bakan yok!
Kulaktan dolma bilgilerle, öteden beri böyle söyleniyor…
Her iki mezarın da kitabesi bulunmamakta…
Erzurum’daki diğer Türbelerde çoktan terk edilmiş bir adet, burada halen devam ettirilmektedir…
Mezarların olduğu bölümde bulunan ağaçların üzeri senenin her günü bırakılmış onlarca bez ve çaputlarla süslenmiştir…
Türbeyle ilgili öylesine bir kanaat yerleşmiş ki…
Şiddetli ve geçmeyen baş ağrısı çekenler, bu mekanda Allah rızası için iki rekat namaz kılıp, “şifa senden ya Rab, şafi ismin yüzü suyu hürmetine ağrılarımı dindir” deyip, 100 adet de “ya Şafi, ya Nafi” ismi azamlarını okumaları halinde bi-iznillah ağrıdan eser kalmaz” denilmekte…
***
Hazal Hatunla ilgili çok sayıda da efsanevi olay anlatılmaktadır…
Bunlardan birisi oralarda yetişen ceviz ağaçlarının kaynağını da izah ediyor…
Derler ki…
Hazal Hatun yanında kardeşi olduğu halde İslam Ordularına iştirak ederek, Hınısa cıvarına gelmiş…
Şu an kendi ismiyle anılan tepenin zirvesinde bulunduğu esnada, kardeşinin medfun olduğu Erence Köyünde Şehid edildiğini duymuş….
Üzülmüş…
Üzüntüden kendisini yerlere atmış…
Tepeden aşağıya kadar yuvarlanırken, saçları da etrafta bulanan çalılara takılarak kopmuş…
İşte, Hazal Hatun’un kopan bu saçlarının bulunduğu her yerde ceviz ağaçları yeşermiş…
İlginç bir hikaye…
Öyle olduğu için de, oralardaki ağaçlara da ayrı bir özen gösterilir…
En sergerde denilen tipler dahi, edeple yaklaşıp, ağaçlara zarar vermemek için çok dikkatli davranırlar…
***
Bu menkıbenin başka versiyonları da var…
Tepeden aşağı yuvarlanarak değil de…
Kardeşinin cenazesinin olduğu yere koşarken kahırdan saçlarını elleriyle yolup attığı, oralardan da ceviz ağaçları yeşerdiği şeklinde olanı gibi…
Bu ağaçlarla ilgili önemli bir bilgi de şu:
Öteden beri sahipsiz olan ceviz ağaçlarına birisi “benim” iddiasında bulunduğu an, bu ağaçlar asla ceviz vermezlermiş…
Gariptir, verdiği cevizlere de, el süren olmadığı gibi, ağaçlardan düşen kuru dallara daha korkudan kimse yanaşmıyor…
Köyün büyüklerinin aktarımına göre, kim ki, buradan bir dal almışsa, muhakkak surette başına bir musibet gelmiştir…
Durum bu olunca da…
Ağaçlar da, Türbe misali önlerinde saygıyla geçilir hale gelmişler…