Gözlerini kaparsanız Erzurum üstüne güzelleme yapmak kolaydır..
Mazideki Erzurum..
Düşlerle karıştırılmış, mazisi masallaştırılmış, geçmişi destanlaştırılmış Erzurum güzeldir..
Aslında Erzurum her haliyle güzeldir..
Değil mi ki Alvarlı Efe vardır ziynetinde..
Değil mi ki Solakzadeler, Taşkesenliler, Hazıklar..
Ve değil mi ki…
Abı hayat akan çeşmeleri kurusu da, havası dumanlansa, suyu renk değiştirse de güzel Erzurum..
Türkü söyleyen Türkülerin çağıldadığı mahallelerini bir bir kaybetse ve yarışırcasına yıkılsa da tarihle yıkanmış evleri…
Abdestli zamanlara hasret kalsa da demleri..
Erzurum adıyla güzeldir..
Bugün yazarı bilinmeyen, Erzurum üstüne yazılmış bir denemeyi ekledim yazıma…
İstedim ki, sizinle paylaşayım..
Diyor ki bir dadaş, diyor ki:
“Zamanın uykusunu aldığı demlerdi…
Ne gün yorgundu, ne insanlar..
Adı Selim’di ya da Nuri..
Ağzında birinci sigarası, önünde arasına peynir konulmuş ekmek ve üstünde umutlar gibi yükselen buğularla demli çay..
Bir hoşça selam eşten dosttan..
Kız erlik olmuştu, oğlan askerlik..
Hele bir bahar doğsundu mevsim mevsim Erzurum üstüne..
Bir teneke bahar yağı, bir teneke civil peynir..
Sonra tandır egişine sevdalı lavaş..
Ve bir türkü süzülsündü semadan..
Erzurum dağları kar ile bora..
İnce bir sızı vursaydı genzini..
Göz pınarlarından Akpınar gibi süzülseydi yaşlar..
Gençliğim eyvah gençliğim eyvah..
Kışı sürünerek geçirmiş ayakkabıya sızmış nem üşütse de ayağını, şal çoraplarının tabanına yamalanmış kalın çadır bezinden geçmeyecekti ya..
Şükürdü..
Oğlan bir işin ucunu tutardı nasıl olsa..
Kız kendini bir kocaya attı mı..
Asri’de babasının çökmüş mezarını yaptırdı mı hele..
Kar yoktu ya..
Şorak çayırın otu para ederdi bu yıl..
Bıldırın otunu çürütmüştü bacada..
Bu yıl biraz eme yarardı herhal..
İkinci çaya da parası çıkıyordu nasıl olsa..
Ve şükürdü zaman ve şükür..
……
Zamanın uykusunun kaçtığı demlerdi…
‘Huzur’ Tanpınar’ın romanında kalmıştı ya..
Ekmeklerin tuzu yoktu haylidir..
Selamlar namazda kalmıştı..
Musaffalar pazarlıkta..
Sarılar hastaydı, kırmızılar kan..
Maviler soğuktu, yeşiller mide bulandırıcı..
Beyazın akı gitmiş, siyahın karası kalmamıştı..
Gece uykusuzdu..
Gündüzler yorgun..
Dedelerini Google’da arıyordu çocuklar..
Şahsiyetini nüfus cüzdanlarında..
Ebeler karışmıştı..
Kürsüde vaaz riya makamında, tespih çekenler mal hesabındaydı.
Küresel iftira sağanaklarından koruyamıyordu şemsiyeler..
Anahtar açmıyor, kilitler kapanmıyordu..
Şorak çayırın üstüne bir HES kurulmuştu..
Kız kocaya kaçmış, oğlan rant sokağında kaybolmuştu..
Ayakları deri çizmeler içinde üşüyordu..
Ve Erzurum dağlarında ne kar vardı ne bora..
Egiş lavaşa küstü..
Ve hayıftı zaman ve hayıf..”