Seçimler bitti, hizmet dönemi başlamalı artık. Başlamalı diyorum, zira biliyorum ki, aylar süren kutlama bölümü var!
Çiçekçilerin en çok iş yaptığı dönem.
Daha büyüğü, daha görkemlisi olsun gibi menzil tanımayan “gör beni” görüntüleri.
Abartı alıp başını gidiyor. Tebrik, takdir faslı elbet önemli.
Töremizin gereği.
Kazananı kutlayacağız.. ne ki, ölçüsünde, kıvamında!
Biz her işte olduğu gibi bunda da endazeyi bir türlü tutturamıyoruz.
Bir dostumuzun serzenişi olunca biz de yazalım dedik.
Belediyenin de ilintili olduğu bir sıkıntısını çözmeye çalışıyor.
Taa, Ankara’dan gelmiş!
Birkaç kez Başkan’a ulaşmaya çalışıyor, ama mümkün değil!
İçerisi ana baba günü!
Bir heyet çıkıyor diğeri giriyor!
İstese kendisi de içeri girebilecek, ancak aktaracağı mevzuu kendince mahrem…
Ne yapsın adamcağız, haliyle bekliyor…
Zor bela tek yakalayıp derdini aktarıyor!
***
Bu, sadece yerel seçim dönemiyle ilgili değil!
Hangi kuruma yeni bir atama, yahut seçimle işbaşı yapılsa aynen bu durum geçerli oluyor!
Dedik ya, ölçümüz yok!
Kimseyi itham etmeyiz, içtenliğimizdendir bu yaklaşım deriz…
Ne ki, çoğu kere farklı bir algıya sebep oluyor bu hal…
Siyasi tarzın temelinde bu var!
Dahası, çoğu siyasiler bu durumu içselleştirmişler, yaptıklarının “riya” tarifince değerlendirilmesini bizatihi kendileri istemişlerdir.
Buna ilişkin yaşanmış bir olay aktaralım…
Bir vakitler, bir siyaset öncüsü Erzurum’u ziyaret edecek!
Ankara’dan karayoluyla geliyor…
Şehrin ekâbir siyasetçileri karşılama töreni için toplanıp, araçlarıyla İstanbul Kapı’ya geliyorlar…
Bir müddet bekledikten sonra, tutumlarını yeniden gözden geçirip, “ayıp olmasın” düşüncesiyle karşılama yerini Ilıca’ya taşıyorlar…
Aynı hal orada da vaki oluyor. Bu defa “sürün Aşkale’ye” deyip, “ulu siyasetçiyi” orada bekleme kararı alıyorlar…
Bir süre sonra, homurdanmalar filan.. “acaba daha mı gitsek” gibi lakırdılar yükselince, içlerinden temiz yürekli birisi mertçe sesleniyor, “Erzincan’a sürün beyler, riyakârlığın menzili olmaz!”
***
Dedik ya, biz, seçilmişleri tebrik faslını riya kalıbına sokmuyoruz…
Ancak toplumsal algı bireysel tespitin üstünde yer alıyor.
Ne yazık ki, böyle bir değerlendirme yapılıyor!
Kısa kesmek ve seçilenleri biran önce meşguliyetleriyle baş başa bırakmak gerek!
Bu noktada aklımıza gelen bir tebrik usulünü teklif edelim…
Bu tür durumlarda, bir büyük alan bu iş için hazırlansa, seçilenler burada tebrikleri kabul etseler daha iyi olmaz mı?
Tıpkı resmi bayramlarda olduğu gibi…
Özellikle halkın katılımını temin için…
İki ayrı gün ve iki farklı grup…
Birisinde şehrin vitrini pozisyonunda olanlar.. bürokratlar, STK temsilcileri filan…
Diğer gün ise, bütünüyle halk!
Bu sayede bu fasıl hem kısa sürer hem de, “riya algısı” yok edilmiş olur!
Önceki yazımızda Mehmet Sekmen’nin tarzını beğendiğimizi ifade edip, güzel gelişmelere şahit olabileceğimize vurgu yapmıştık…
Böyle bir değişime önayak olması da bu kalemden sayılır!
Büyük bir alanı “toplu tebrikleşme ve dayanışma” sahası olarak tespitle işe başlayabilir mesela…
Adının konulması bile sevimli bir mesaj olur.
Söylemiş olalım!
KAYNAK: http://www.gazetepusula.net/yazarlar/30/sonu-gelmeyen-tebrik-zamanlari_1468.html