Erzurum DT’ye Müstakil Bir Bina Şart
1/17/2011
Erzurum İçin El Ele, Gönül Gönüle..
7/11/2010
Erzurum Devlet Tiyatrosu sahnesi, anti-emperyalist blokun öncü isimlerinden olan Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez'in selamlarıyla “ve perde” dedi. Tiyatro, emperyal batının 1800’lü yılların başlarında Güney Amerika ülkelerinde gerçekleştirdiği yıkım ve kıyıma direniş ile bağımsızlık mücadelesini konu edinen Özgürlüğün Bedeli adlı oyunu sahneye koymuştu. Oyun sonunda, davetli olan Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Büyükelçisi Raúl José Betancourt Seeland bir konuşma yaparak Chavez’in Türklere selamını ileti. O andan itibaren sahne kimsenin tanık olduğuna inanmadığım bir alkış tufanıyla yankılandı. Erzurumlular Chavez’i ve onun dik, onurlu ve erdemli mücadelesini çok sevmişti. Öyle ya Chavez’in, Amerika’nın eski Başkanı’na “Bay Bush siz bir eşeksiniz, bir de kötü İngilizcemle söyleyeyim. Mr. Bush, you are a donkey!” demesi kentin belleğinden henüz silinmiş değildi. Hele BM konuşmasında "Şeytan dün buradaydı" sözleri ile Bush'u bir şeytan olarak tanımlaması dünya çapında olduğu gibi Erzurum’da da büyük yankı uyandırmıştı.
***
Özgürlüğün Bedeli adlı oyunun ilk gösterimine damgasını vuran bu gelişme, kuşkusuz yazımızda önceliği almayı hak eden bir olaydı. Oyunun bilinçlendirdiği bir kitlenin onurlu bir direnişçiye olan duygularını dışavurması, hem oyunun başarısının, hem de kentin tarihindeki emperyal mücadelenin halen daha diri olduğunun önemli bir göstergesiydi.
Oyun mu?
Oyun, Chavez’in atası olan Simon Bolivar’ın onurlu mücadelesi ile Bush’un atası Izquierdo’nun emperyal mezaliminin karşıtlığında gelişen, bununla birlikte yine emperyal batının atası olan Kristof Kolomb ve yandaşlarının Amerika kıtasına girerken milyonlarca yerliyi, aklın ve hayalin alamayacağı işkence ve mezalim türleriyle katletmesini çağrıştıran bir doku barındırmaktadır. (Amerika kıtasının keşfi diye yutturulan ve tarihin en büyük kaşiflerinden biri diye tanıtılan katil Kristof Kolomb’un ve arkadaşlarının gerçekte nasıl bir insan olduklarını “Kızılderililer Nasıl Yokedildi?” adlı kitaptan okuyabilirsiniz. Yüzyıllardır batı tarafından dayatılan bir yalanla Kolomb’u kaşif ve bilim adamı gibi tanıyan herkese bu kitabı önemle tavsiye ediyorum. “Amerika’yı Kolomb keşfetti” sözü dünyanın en büyük yalanıdır. O kıtada binlerce yıl önce insanlar / yerliler yaşamaktaydı. Kolomb sadece Amerika kıtasını batı istilasına açan bir kişidir. Batı için bir değeri olabilir ama insanlık için asla. O, tarihin en büyük katliamlarından birine ön ayak olan biridir. Okuyun. Orijinal adı “Brévisima historia de la destruccion de las İndias: Yerlilerin İmhasının Çok Kısa Tarihi” olan bu yapıt, Amerika kıtasındaki yerli halkı hristiyan yapmak için oralara giden ve kendi emperyal ulusunun yaptığı katliamlara bire bir tanık olup, bunları anı ve mektup şeklinde kaleme alan, 1500’lü yıllarda İspanyol Kiliselerinin büyüklerinden Piskopos Bartolome de Las Casas tarafından kaleme alınmış. Şule Yayınlarından çıkan bu kitabı okuduğunuzda Bush’un mayasının nerelere dayandığını, Haiti’de, Peru’da Venezuela’da, Santa Marta’da, Guatemala’da, Nikaragua’da, Jamayka’da ve kıtanın diğer bölgelerinde emperyal batının bundan 500 yıl önce neler yaptığını göreceksiniz.)
Özgürlüğün Bedeli adlı oyun, tarihin en fazla yasaklanan oyunlarından biri ünvanına sahip. Oldukça güçlü bir yapıya sahip olan metinde yazar Emmanuel Robles, gerek dramatik fonu, gerek hikayeyi, gerekse kişileştirme ve dili oldukça etkili bir biçimde kullanmayı başarmış, tarihsel gerçekçi bir düzlemde sömüren ile direnenin dramatik sürtünmesini çarpıcı bir aktarımla yansıtabilmiştir. Bir düşünürün Shakespeare’i tarif ederken kullandığı “gül ve baltanın buluşması” biçimindeki metaforla da özdeş kılabileceğimiz bu oyun, metinde 3 perdeden oluşurken, sahnede bütün hikaye tek perdeye sığdırılmış, özellikle bazı oyun kişilerinin tirad olabilecek kadar uzun replikleri budanarak daha ekonomik bir anlatıma gidilmiş. Yönetmen Yunus Emre Bozdoğan’ın yorumuyla yeniden biçimlenen oyun, sahnede alabildiğine yoğun ve dinamik bir yansılama gerçekleştiriyor. Bu noktada ritim ve hızın bazı sahnelerde aşırıya kaçtığını söyleyebiliriz. Özellikle ilk sahnedeki iki subayın başdöndüren sopalı dövüş temrinlerine paralel, yapmış oldukları konuşmalar fazlasıyla tempolu ve gürültülü. Bununla birlikte sözlerin üst üste binmesi / ezilmesi oyunun bazı yerlerinde anlam yitimine de sebep olmakta.
Bu küçük çapağa rağmen kestirmeden hemen söyleyelim: sadece metin olarak değil, reji olarak da mükemmel bir oyun Özgürlüğün Bedeli. Yönetmen Bozdoğan’ın hünerle biçimlendirdiği sahne yapısı, merak ve gerilim unsurlarının güçlü ve yerinde kullanılışı, oyunun soluksuz izlenmesini sağlarken, metin ve sahne matematiği üzerine yapmış olduğu çalışmalar da, -abartısız- oyunu ulusal ve uluslar arası çapta bir çok ödüle aday olabilecek kıvama taşımış bulunmakta. Ben şahsım adına şunu söyleyebilirim ki, Erzurum’da izlediğim en iyi oyun bu. Dahası, tüm izlediklerim arasında en iyi birkaç oyundan biri.
Sahne estetiği oyunun dokusuna uygun olarak gerçekçi bir algıya paralel olarak biçimlendirilmiş. Estetik iletişim olukları ile birlikte anlamın aktarımını sağlayan tiyatral iletişim kanalları da dikkatle yapılandırılmış; ayrıca dekor ve kostüm de yine gerçekçi bir anlayışla sahneye taşınmış. Bu noktada sadece Yönetmen Bozdoğan’a değil, dekor ve kostüm tasarımlarını yapan Tayfun Çebi ve Funda Çebi’nin hünerli yaratımlarına da şükran sunmak gerek. Oyunun müzikleri, dramatik etkiyi besleyen, yer yer de bu etkiyi ortaya çıkaran bir kıvamla dikkat çekiyor. Oyununun bu denli başarılı olmasına katkı sağlayan Fatih Veli Ölmez’e de müzikleri için teşekkür ederiz.
Kuşkusuz oyunun bu denli başarılı olmasında oyuncuların da büyük bir katkısı söz konusu. Özellikle Izquierdo’yu canlandıran Kuvvet Yurdakul’u içten kutluyorum. Emperyal batının cellatıyla özdeş bu rol, ancak böyle iyi oynanabilirdi. Oyunun baş oyun kişisi de olan Izquierdo’nun psikopat, acımasız, katı ve gözü dönmüş kişiliğinin yanı sıra, alaycı ve insan doğasını iyi bilen özellikleri oldukça başarılı bir oyunculuk hüneriyle sahneye aktarılabilmiş, karşısındaki mazlumun mazlumluğunu ortaya çıkarabilen güçlü bir kontrast, Yurdakul’un bedensel yaratı devinimleri ve konuşma ritmindeki enstonasyon aracılığı ile net bir biçimde yansıtılabilmiş. Tiyatro bir kontrast yaratma işi ise, -ki öyle- Yurdakul’un yanı sıra iki çocuk sahibi anne rolünü oynayan Zeynep Nutku’ya da değinmek gerek. Nutku, canlandırdığı anne rolüyle, zalimin zalimliğini açık etmiş, bununla da seyircide zalime / kötüye karşı bir bilinç ve duygusal tepkimenin oluşmasına sebep olmuş, gerek rolünün / repliğinin olduğu kısımlarda, gerekse başka bir trafiğin aktığı kısımlarda varlığını sürekli duyurabilen bir oyunculuk başarısı göstermiştir. Seyircinin, annenin durumunu içselleştirebilme başarısını sağlayan, oyunculuk tekniğine özgü büyüklü-küçüklü bir çok figürü de rolü arasına sığdıran Nutku’ya avuç dolusu alkış. Yine oyunda Izquierdo’nun subaylarından birini canlandıran Sezai Yılmaz da oldukça başarılı bir rol çıkarmış. Oynadığı hemen her oyunda çok çeşitli rollerle karşımıza çıkan Yılmaz, özellikle bu oyundaki performansıyla tavan yapmış, hüner ve yaratısıyla seyrine doyum olmaz bir oyunculuk örneği sergilemiştir. Oyunda Montserrat rolünü canlandıran İrfan Kılınç’a da yürek dolusu alkış. O da özellikle Izquierdo ile kurmuş olduğu karşıtlık, diğer 6 tutsak karşısındaki ezilmiş çaresizliği ve oyunda yer almayan asal kahraman Bolivar’ı temsil eden kişiliği yansıtması bakımından oldukça yetkin bir başarının altına imza atmış bulunuyor. Kuşkusuz başarı bu kişilerle sınırlı değil. Diğer oyuncuların da ciddi emek ve başarılarının altını çizmek gerekir. En küçük rolden, en büyüğüne, hepsi, keyifle seyredilebilir bir yaratı ortaya koymuşlar. Emeği geçen herkesi, yine, yine yeniden kutluyorum.
Ve öyle sanıyorum ki, Chavez’in davasına olan bağlılığı ve heyecanı, oyunda görev alan oyuncuların hepsine nüksetmiş.
Bu nüksedişin kentin en ücra köşesine değin ulaşacağını umut ediyorum.
Yaşasın gül, kahrolsun balta!
bünyamin bağdaçiçek 10 Haziran 2013 Pazartesi 18:38
|
Dr.Fırat 5 Nisan 2011 Salı 10:43
|