Peter M.Senge "5. Disiplin" adlı eserinde bir tespit yapıyor. Haşlanmış Kurbağa örneğiyle.
Şöyle aktarıyor Senge bunu:
"Bir kurbağayı kaynar suyun içine koysanız kendini hemen dışarı atmaya çalışacaktır. Ama eğer kurbağayı oda sıcaklığında bir suya koyarsanız ve korkutmazsanız, hiç tepki vermeden duracaktır. Bu arada su sıcaklığını yavaş yavaş artırırsanız, çok ilginç bir şey olur; sıcaklık yükselirken kurbağa hiç bir şey yapmaz tam aksine halinden keyfi çok yerinde gibi görünmektedir. Sıcaklık yavaş yavaş arttıkça kurbağa giderek daha çok sersemleyecektir, öyle ki, onu dışarı fırlamaktan alıkoymayacak hiç bir şey olmamasına rağmen kurbağa orada oturup haşlanmayı bekleyecektir".
***
Bir şeyin halka nasıl manipüle edilip, nasıl kabul ettirileceğinin en ideal yöntemi.
Birden bire değil, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, ısıta ısıta... Hiç farkettirmeden.
Hatta onu sıvazlayarak, gönlünü hoş tutup başını okşayarak, mayıştırarak...
Hiç bir şey yokmuş gibi, ohhh.. herşey toz pembe, heryer sütliman!
***
Senge'in anlattığı "Haşlanmış Kurbağa" örneği kuşkusuz tek bir kişiye birşeylerin nasıl kanıksatılacağının yolunu göstermekle birlikte, toplumsal bilincin, toplumsal reflekslerin ve toplumsal yargıların hangi teknikle, nasıl "usul usul" değiştirilip, "usul usul" yönlendirileceğini de gösteriyor.
Şurası kesindir ki, kalabalıklarda bilinçten ziyade, refleksler önplandadır. Örneğin Le Bon şöyle der: "Bir toplulukta her duygu, her davranış yayılmacı özelliğe sahiptir". Yani, toplumu oluşturan herkes birbirinden etkilenerek ortak bir reflekse, ortak duygu ve davranış biçimine sahip olurlar.
Bu durum, toplumun kolayca yönlendirilebildiğini, daha doğrusu haşlanmış kurbağa olma ihtimalinin bireyden daha da yüksek olduğunu ifade eder.
Hele bir de, bu toplum, kapalı bir toplumsa!
Yani dışa açık olmayan, iletişim kanalları zayıf, salt kendi iç dinamikleriyle yaşama tutunan ve kendi dar çevresini bütün dünya zanneden bir kitleyse şayet, işte o zaman "usul usul" haşlanması işten bile değil.
Ki, bilincin gerçek anlamda yerlerde süründüğü toplum tipi de budur.
***
Erzurum’a "Haşlanmış Kurbağa" hikayesi perspektifinden hiç bakmaya çalıştınız mı?
Günü birlik endişelerle oyalanmışlığımıza.
Yeni bir şey söylemekten, halkın sorunlarını irdelemektense yuvarlak laflarla geçiştirmelere.
Çözüm sunmak yerine sorunların boyutunu çözümsüzlüğe taşıyarak, her vakit kendilerinin çare makamı olarak kalma anlayışına...
***
Bugün yeni bir dönemin ilk günü.
Yapılan seçimlerin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.
Yerel yönetimlerde halkın yenilenmiş iradesi işbaşındadır.
Diyeceğimiz o ki, çok haşlandık, çok...
Daha fazla haşlanmamız dileğiyle.
KAYNAK: http://www.gazetepusula.net/yazarlar/30/erzurum-ve-haslanmis-kurbaga_1442.html