Siyaseti bir gazeteci olarak takip ediyoruz…
İçinde olanlar daha iyi biliyorlar…
Ancak bizim de, gözlemlerimize dayalı bir takım tespitlerimiz oluyor….
Ne kadar yerindedir, ne kadar kabul görür bilmem…
Başta geleni şu;
Siyaset yapsam ve toplumu temsil gibi bir idealim olsa…
Yapmam gereken öncelikli şey, temsiline soyunduğum kitlenin bütün sosyal ve kültürel kodlarına nüfuz etmek olur…
Yiyip içtiklerinden tutun da…
Hoşlandıkları eğlence çeşitlerine varıncaya kadar…
İlçe ilçe…
Mahalle mahalle…
Köy köy…
Sonra…
Muhakkak surette birkaç ajanda edinirdim…
Günü gününe her şeyi anında kayda geçer, yatmadan önce de bunları okuyup samimi analizler yapardım…
Yalan ve riyayı yanıma dahi uğratmazdım…
Muhatabımı incitse de, hayır demesini bilir, asla aldatan olmazdım!
Bir başka önemli husus…
Rekabet içinde olduğum parti içi çevrelerin ayıplarını araştıran olmazdım…
Hatta, bu tür söylentilerin olduğu yerden derhal uzaklaşır, bu mümkün olmazsa muhakkak surette müdahale edip dedikodu vari sohbetleri kesen taraf olurdum…
Meselelerin üzerine giderken olabildiğince cesur davranırdım…
Ancak bu cesareti mertlikle süsleyerek yapardım bunu…
Ayrıca…
Sadakat vazgeçmeyeceğim esas olurdu…
Arkadaşlarımı her hal ve şart altında korur kollardım; yaptıkları hatalar var ise onları da, rencide boyutuna vardırmadan izale yoluna giderdim…
Herkesi…
Ama, herkesi severdim…
İçten, yürekten gelen bir muhabbet duygusuyla bunu yapardım…
Saldırganlıktan uzak durur, olanı biteni takip ettiğimi, gelişmelerden haberdar olduğumu da belli ederdim…
***
Geldik en önemli noktaya…
Varsayalım hedefime vardım…
Önemli bir temsil noktasına geldim…
Milletvekili, Belediye Başkanı yahut Parti’nin İl Başkanı gibi bir pozisyonum oldu…
O vakit…
Hiç olmadığı kadar halkın içinde olurdum…
Mümkün olduğunca, tek başına gezer; araç kullanmayı da zorunlu olmadıkça yapmazdım…
Önceki dönemlerdeki arkadaşlarımla irtibatımı eskiye oranla daha sıklaştırırdım…
Günlük telefon açacağım listeler hazırlar…
Ziyaret planlarımı yapar bunları da kesinlikle aksatmazdım…
Muhalif partilerdeki arkadaşlarım için de aynı şeyler geçerli olurdu…
Buradaki en önemli hareket noktam, bu tip arkadaşlarımla siyasal hiçbir tartışmanın içinde olmaz, sadece günlük sohbetlerle yetinirdim…
Kaçınılmaz bir biçimde konu siyasi tartışmaya gelirse, haklı dahi olsam sükut etmeyi tercih eder, fikrimi belirttikten sonra bütünüyle dinlemeye koyulurdum…
Zira bilirim ki, hiçbir tartışmanın sonu ve galibi yoktur! Hele bir de seçilmişsen, seni alt etmek gibi bir lezzet arayışı herkes için geçerlidir…
Haa…
Asla kaçırmayacağım bir başka davranış şekli ise, hasta ziyaretleri, cenaze törenleri ve düğün şenlikleri olurdu…
İki elim kanda olsa bunları ihmal etmezdim…
Bir de…
Kanaat önderleriyle münasebetimi sıklaştırır, muhalif cenahta olsalar da, ziyaretlerini ihmal etmez sohbetlerinde bulunmayı kazanç sayardım…
Üniversite çevreleri de buna dahildir…
Bu arada şunu da yapmayı özenle isterdim ki…
İbadetlerimi mümkün olduğunca göz önünde yapmaktan kaçınır, Cuma ve Bayram namazlarını mahalle aralarındaki camilerde kılmayı yeğlerdim…
***
Özetlersek…
Halkın bizatihi kendisi olurdum!
Aksi durumda…
Bir dönem sonra, utana sıkıla, saklana, kaça şehrinde gezen bir eski ve sevimsiz siyasetçi olursun ki…
Buna ilişkin gösterilecek çok sayıda somut örnek var!