Çoğu kere içine düştüğümüz sıkıntı veren halleri bir türlü anlamlandıramayız…
Ardı ardına yığınla soru döktürürüz…
Niye oldu… Sebep ne? Bunu ben hak etmemiştik gibi…
Oysa…
Sebepsiz bir sonuç asla mümkün değil…
Yaratan öyle yaratmış…
Geçtiğimiz gün Galatasaray Üniversitesi yandıktan sonra bazı yorumlara şahit oldum da…
Sultan Aziz’in ruhunun muazzep olmasından tutun da…
Daha bir çok lanet çağıran gerekçe söylendi…
Ertesi gün de Erzurum’da bir tarihi bina yandı…
Bizimki elbet sahilde değildi…
Fransızların müdahil olduğu bir yapı da…
Öyle olduğu için…
İçin için yandı…
Erzurum’u dert edinen bir kaç yürek dertlendi o kadar…
***
Biz de, bu olaylara yukarıda ifade etmeye çalıştığım sebep sonuç ilişkileri açısından baksak diye düşündüm…
Mesnevi’de yıllar evvel okuduğum bir hikayeyi hatırladım…
Kimsenin baş etmesi mümkün olmayan yangın çıkar bir vakit.
Yakıp yıkmadığı yer bırakmaz…
Öyle ki…
Kuş yuvalarına varıncaya kadar her yanı kül ediyor…
Ahali su döktükçe alevler artıyor…
Bu hal üzere şehrin neredeyse yarısı yanıp yok oluyor…
Halk son çare Hz Ömer’e koşuyor…
“Yardım ya Ömer!” feveranlarıyla…
Hazreti Ömer, gelenlere anında cevap veriyor…
“Bu yangın sizin cimriliğinizin bir alevidir. Bu da, suyla sönmez; ancak ekmek dağıtarak bu yangını söndürebilirsiniz” diyor…
Bu duruma şaşıran halk, “ama” derler, “biz zaten çok eli açık bir halkız, dağıtırız, dağıtırız…”
Hz. Ömer bunun üzerine, “siz adet üzere bu cömertliği yapıyorsunuz, gelenlere, görenlere uydunuz da elinizi açtınız, Allah için değil, övünmek ve yaptıklarınızı anlatmak için…”
Hikaye bu…
Halkın riyayı meşrep haline getirmesinin sonucunu izah ediyor…
Samimiyetten uzaklaşmanın…
Sırf, “desinler” diye hareket etmenin toplumu ne tür musibetlere muhatap edeceğini…
Şimdi bu açıdan kendimizi sorgulayalım…
Yıllardır içinden çıkamadığımız terör belasından tutun da…
Her boydan sıkıntıyı…
***
Milli mücadele döneminde bunu Mehmet Akif öyle güzel yapmış ki…
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helak eder misin, Allah´ım?..” diye başlayıp…
“Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
" Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!” diye devam eden bir yakarışla…
Keşke mümkün olsa da…
Toplumsal bir abdest tazeleme imkanı bulsak…
Yine…
Topluca yapıp ettiklerimizden nedamet getirip af dileyebilsek…
Ve tabi…
Kurban!
Öyle derin anlamlar içeriyor ki…
Allah için kurban kesmek…
Etrafa yayılan negatif yüklü enerji bulutlarını dağıtan sihirli bir formül…
Şükür, 1001 hatimlerimiz var da…
Kısmen teyet geçiyor bütün bu ıstıraplar…
Avlarlı Efe nasıl da güzel görmüş bu hali…
Ne diyor…
“Binbir hatim nur–u arşı doldurmuş,
Bela musibeti yerden kaldırmış,
Düşmanları kahreylemiş, öldürmüş,
Mevlâ’ya emanet olsun Erzurum.”
Son söz, sebepsiz sonuç yok!
Kendimize çeki düzen verelim; halimizi ahvalimizi düzene sokalım.
Ve tabi..
Ayağımız taşa değse içimize bakalım!