PSİKOLOJİK BASKI OLUŞMUŞTU
Yer yer öyle baskı oluştu ki İmam- Hatiplilerin bir kısmı okul kimliğini gizlemek zorunda kalmış ve okulunu açıklamaktan çekinir hale gelmişti. Hatta bir dönemin Milli Eğitim Bakanı bu hususu ima ederek “ Onlar öyle görünüyorlar ama İmam-Hatipli olmaktan da birçok yerde sıkılıyorlar. Bunu ifade etmekten bile kaçıyorlar “ demişti.
Baskıya, horlamaya rağmen İmam-Hatiplinin tamamına yakını bir ağabeyimizin ifade ettiği şu hususu onuruyla yaşıyordu. “ Biz İmam-Hatipli olmayı şeref telakki ettik. Bu yüzden çoluğumuzla çocuğumuzla bu müesseselerden geçmenin lazım geldiğine inanarak buralara kadar geldik.” demekteydi..
SİYASİ BİR EKOL DEĞİLDİ
İmam-Hatip nesli, siyasi bir nesil değildi. 60 yıldır bu nesil zaten, olumlu davranışıyla ve ağır başlığıyla kendisini ispat etmiştir. 20. yüz yılda dünya çok önemli hadiselere şahit olmuş dolaysıyla dünyada ve aynı zamanda dünyanın etkilediği ülkemizde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Daha sonra detaylı anlatacağımız bu değişikliklerin sonunda dünya yeniden şekillenmiş ve dünya ile birlikte ülkemiz de yeniden şekillenmiştir. İmam-Hatip okulları yeni şekillenmiş devlet yapımız içinde önemli unsurlardan birisi olmuştur. Cumhuriyet, demokrasi, hukuk ve sosyal devlet kavramları İmam-Hatip okullarında uygulanan müspet bilimleri ile ilahiyat bilimlerini algılayan çağdaş, bilgili bir neslin sayesinde anlam bulmuştur. Bu nesil, cumhuriyet döneminin çekirdek bir noktası hatta asıl noktası olmuştur. Bu nesil sayesinde ancak Anadolu insanı diniyle, örf âdetiyle buluşmuş devlet ve millet kaynaşması sağlanmıştır.
Geçmişte bu neslin her ne kadar başkalarına katalizatör görevini yapmak istediğini birçok platformda ifade edilmek istenmişse de, bu beyanların maksatlı olduğu anlaşılmıştır.
Eğer bu nesil siyaset yapmak isteseydi, siyasetin en iyisini, en kalitesini yapacağından da kimsenin şüphesi olmaması gerekirdi.
MEZUNLAR DERNEK BAŞKANI OLUNCA..
Ben önceki yazımda da belirttiğim gibi İmam-Hatiplilere farklı davranılmasının sebebini bir türlü bulamamıştım. Ancak yıllar sonra İmam-Hatip mezunları derneği başkanlığına getirildim, bu sorumluluk konuya biraz daha dikkatli eğilmemi zorunlu hale getirdi. Kendi kendime sormaya başladım;
-Neydi İmam-Hatipliye karşı bu tavır?
-Bu okullarda devletin belirlediği programlar uygulanmıyor muydu?
-Bu okullara diğer okullar gibi Tevhidi Tedrisat yasası kapsamında değil miydi?
-Her şeyiyle devletin kontrolü ve denetimi altında değil miydi?
-Bu okullar devletin sistemi için tehlikeli miydi? Tehlikeliydiyse devlet ne de diye hala bu okulları kapatmıyordu?
-Şu ülkede yaşanan kavgalar, ideolojik ve siyasi çatışmalar, inkılâplar acaba İmam-Hatipliler tarafından mı çıkarılıyordu?
-Ya devletin masasında oturup kasasını soyanlar..Devletin malı deniz, yemeyen domuz felsefesini tesis edenler kim veya kimlerdi,yoksa İmam- Hatipler miydi?
-Süregelen soygunlar, çete ve mafya dünyaları, uyuşturucu şebekeleri ve baronları, her türlü gayrimeşru yapılanma ve idaresi altında acaba İmam-Hatipliler mi vardı?
Haşa..Bunların tamamına haşaaaa..!
O halde yüksek sesle bağırıyoruz; sakın duyduk duymadık demeyin!..
İmam-Hatipliler, 60 yıl içinde hiçbir kötülüğün, hiçbir şerrin, millet ve memleket zararına hiçbir girişimin taraftarı olmadılar.
Milli birlik ve bütünlüğün aleyhinde olmadılar. Devlet ve millet zararına yapılandırılan İdeolojilerin ve şer odakların ağına düşmediler. Kimsenin pis iş ve işlemlerine asla alet ve ortak olmadılar.
Bütün bunları devlet de biliyor, millet de..
Peki kimdi veya kimlerdi İmam-Hatiplere farklı bakan ve kasıtlı davranan o halde..?
Bu önemli sorunun cevabı bir sonraki yazımızda olacak..
( Devamı Haftaya )