“Medeni toplumlara söz hürriyeti ve hür düşünce kanunlarla bahşedilmiştir. Bu sebeptendir ki gerek gazetelerde çıkan tenkitleri, gerekse korkak kimselerin gerçekten yoksun yalanlarını cevaplandırmanın vazifem olduğunu anlayarak o yolda devam ettim ve ediyorum.” 1966
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Karamsar bir tablo çizmek istemesek bile, ekonomistler ekonomik göstergelerin önümüzdeki 2013 yılının da 2012 yılını aratacağı öngörüsünde bulunuyorlar. Genç işsizlerin sayısının da hızla yükselmesi bu öngörüyü destekliyor. AB ülkelerindeki genç işsizlerin oranı oldukça yüksektir. Bu nedenle sıklıkla protesto gösterileri yapılırken başı genç işsizlerin çektiğini görüyoruz.
Bölgesindeki genç işsizlere çalışma alanı yaratamayan AB’ne bu yıl Nobel Barış Ödülü’nün verilmesi değişik tepkilere neden oldu. Ülkemizden bu ödüle ne gibi bir tepki verildiğini öğrenmek durumundayız. Bugüne değin yaptığı uygulamalarla tepki çeken adı geçen kuruluşa, hangi nedenlerle ödül verildiğinin sorgulanması gerekiyor. Dileyen kurum dilediği kuruluş ve kişilere ödül verebilir. Verilen bu ödülü alanların hak etmesi gerektiğini düşünüyoruz. AB diye bilinen kuruluşun hangi barışa katkı verdiğini bilen varsa bir adım beriye gelebilir. Aslında verilen bu ödülü doğru okumamız gerekiyor. Doğru okurken Anadolu’nun bilge insanlarının tanımladığı gibi, “Körler sağırlar birbirlerini ağırlar” diye değerlendiriyoruz.
Kıbrıs’ta yaşanmakta olan uyuşmazlık ile Filistinlilerle İsrail arasında yaşanmakta olan çatışmaları yıl olarak değerlendirecek olur isek arada uçurum sayılabilecek farkın olmadığı biliniyor. Bölgede yaşanan çatışmalarda arasına karbon kâğıdı konmuş gibi nerede ise birbirlerinin aynısıdır diyebiliriz. Bir farkla Kıbrıs’ta sürekli olarak saldıran taraf Rum tarafı olurken Filistinlilerle İsrailliler karşılıklı olarak fırsat yaratarak sürekli olarak saldırıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde BM genel kurulunda yapılan oylama sonucunda Filistin; “üye olmayan gözlemci devlet” konumunu elde etti. Alınan bu kararla Filistinliler 1967’de ki topraklarına kavuşacaklardır. Bu durum da yeni çatışmalara çağrı çıkaracaktır. Kısaca bölge yeniden sıklıkla kan gölüne dönecektir. Kandan beslenenler de biraz daha semirmiş olacaklardır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bölgeyi özenle ve ilgi ile izledikleri biliniyor. Kimse bu gerçeği yadsıyamaz. Bölgeye gösterilen duyarlılık da Kıbrıs Türklerinin tanınması için harcanmış olsa idi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de BM’e üye olmayan ülke konumuna yükseltilmiş olurdu diye düşünüyoruz. Bir diğer sitemimiz de İslam ülkelerinedir. Aradan geçen uzun sayılabilecek sürede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyabilirlerdi. İslam dinine inanan herkes kardeştir diye tanımlanıyor. Bu nedenle Kıbrıs’taki kardeşlerini en kısa sürede tanımalarını bekliyoruz.
Adanın çevresinde bulunan doğalgaz konusunda sessiz ve derinden politikalar izleniyor. Bu sessizliği İsrail’in mendil büyüklüğündeki ülkedeki işgüderi Bay Michael Harari bozdu. Simerini gazetesinde yer alan habere göre ülkesinin konuya ilişkin çalışmalarının akıllıca olduğunu söylüyordu. Türkiye ile İsrail ilişkilerinin iyileştirilmesinin mendil büyüklüğündeki ülke ile ilişkilerini etkilemeyeceğini kaydediyordu.
Bölgede bulunan doğalgazdan elde edilecek gelirin paylaşılması ayrı bir tartışma konusu oluyor. Kıbrıs Türklerine verilmesi gereken, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları adada bulunacak çözüm sonuna erteleniyor. Adada çözüm umudunun olmadığını duyma özürlüler bile biliyorlar. Bu yönde yaşanan umutsuzluğa karşın AB adanın yeniden birleştirilmesi konusunda çabalarına devam ediyor.
AB’nin genişlemeden sorunlu üyesi Stephan Füle, birleştirme hedefi doğrultusunda Kıbrıs Türklerinin diledikleri alanlarda kullanmaları için ekonomik yardım paketini hazırladı bile Adı geçen kuruluşun 2006 yılından itibaren Kıbrıs Türklerine yaptığı mali yardımın 320 milyon Euro’yu aştığı belirtiliyor. Aynı kuruluşun adada adil davrandığını söyleyenlerle veya düşünenlerin özürlü veya engelli olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir birleşmeyi adadaki papazların başı II. Hrisostomos’un engellediğini herkes biliyor. Bay Papaz başının Kıbrıs Türklerini “Hayırsız” olarak tanımladığının da unutulmaması gerekiyor. Kurulacak olan devletin yapısının “Hayırsızlar Federasyonu” mu olacağını da soruyordu.
Avukatın şeytanlığını birlikte yapacak olur isek Nobel Barış Ödülünün neden AB’ne verildiği kendiliğinden ortalık yerlere çıkıyor. Bulduğu her fırsat ve olanakta Kıbrıs Türklerini kandıran AB’nin, verdiği paralara güvenerek yeniden birleştirme çalışmalarını elimizin tersi ile itmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.