MENÜ
Erzurum 14°
Erzurum Gazetesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir Merhaba Nelere Kadir Değildir Ki…
İsmail Bingöl
YAZARLAR
20 Temmuz 2009 Pazartesi

Bir Merhaba Nelere Kadir Değildir Ki…

Bir merhabayla neler çözülmez ve nelere kavuşulmaz ki? Kırgınlıklar giderilir, acılara ortak olunur, yürekler birbirine bağlanır ve bu başlangıç vasıtasıyla bazen yeni bir dünya kurulur, yeni güzelliklere yelken açılır. Aslında hür olmanın, hür yaşamanın ve hürriyetin taşıdığı anlamın farkına varmanın da sembolüdür aynı zamanda merhabalaşmak, selam vermek… Kadri, kıymeti hiçbir maddi ölçüyle karşılaştırılamayacak olan hürriyete ve özgürlüğe sahipken verilecek olan bir selamın değeri bambaşkadır ve bunları kaybedenler, hele de bir vatan toprağı üzerinde yaşamanın hazzına varamayanların ne yüzlerinde gülümseme vardır ve ne de dillerinde merhaba… Onun için de; hürriyetimizin, toprağımızın ve de merhabamızın farkına, onları kaybetmeden varmalıyız.

            Ama ne yazık ki, dille tarifi mümkün olmayan birçok güzelliğe kapı açmanın anahtarı olan merhabalaşma, selâmlaşma; toplumumuzda giderek yoklara karışıyor. Örfümüzden, âdetimizden, kültürümüzden devralıp bugüne getirdiğimiz ve nice güzel şeylere vesile olabilecek bu davranışı her geçen gün biraz daha unutuyor, bir kenara koyuyoruz. Sokağımızı, mahallemizi, oturduğumuz apartmanı onun birleştirici ve kaynaştırıcı, birbirimizden emin kılıcı etkisinden mahrum bırakıyoruz.

            Sokakta; birbirimizin yanından öylesine geçip giderken, gülümsemeye eklenmiş bir merhabanın, bir selâmın yeri yok artık hayatımızda ya da çok az…

Halbuki; içten, gönülden, yürekten; bilerek, isteyerek, büyük bir arzuyla verilen merhabaya… Bir dostluğun nişanesi, bir sevginin bahanesi, bir güzelliğin başlangıcı, bir tanışmanın ilk adımı olabilecek  merhabaya; her zamankinden daha çok muhtacız.

            Bırakalım sokağı, mahalleyi; yıllardır aynı apartmanı paylaşanlar bile; bu güzelliği birbirinden esirgiyorlar… Oysa; bir yanıyla giderek ağırlaşan, sıkıntıların üst üste bindiği zaman parçalarıyla hemhal olduğumuz bir hayatı; bir merhabanın, bir selâmın kısacık ve sıcacık bir anıyla güzelleştirebilir, yüreğimizi şenlendirebilir, bir nebze olsun, sıkıntılarımızdan uzaklaşabiliriz.

            Aramızdaki bağların yenilenmesi, kuvvetlenmesi, uzun soluklu olması ve gönüllerde yer oluşturması için; selamlaşmayı önemsemeli, bu güzel davranışı ayakta tutmaya çalışmalıyız. Çünkü selamlaşma; barışın, sevginin ve iletişimin anahtarıdır. Bununla insanlar birbirlerine ilk olumlu sinyali vererek, diyalog kapısının açılmasını sağlarlar.  Bundan sonrası ise; bizim bu konuda göstereceğimiz gayrete kalmıştır. Unutmayalım ki; tanışmak, bilişmek, arkadaş ve dost olmak kolaydır; asıl zor olan bunları sürdürmektir.

            Hazreti Muhammed(s.a)’in Medine'ye hicretinde insanlara yaptığı ilk tavsiyelerden birisinin ''Selâmı yayınız.'' olduğunu hatırlatırsak; konunun önemini bir kere daha vurgulamış oluruz. Giderek bireysel hayat tarzının egemen olduğu günümüzde, aynı binalarda yaşıyor olsak da; birbirimizi tanımadan, tanışmadan, selâmlaşmadan, birbirimizin yüzüne bile bakmadan yıllarca yaşıyoruz. Bunun sonucunda da; adeta birbirimizden korkar hale geldik ve bu yüzden de, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, ileri teknoloji ürünü, güvenlik sistemleriyle donatılmış ve özel korumaların görev yaptığı modern sitelerde, insani ilişkilerin asgariye indirildiği bir hayat tarzını benimsemeye doğru gidiyoruz ne yazık ki…

            Prof. Dr. İsmail Hakkı Ünal’ın “Selâmlaşma” konulu makalesinde yazdığı gibi; “ İşte selam bu duvarları yıkmak, insanı insan olduğu için kucaklayan, mensuplarını bir bedenin uzuvları gibi gören bir dinin, huzurlu toplum idealini gerçekleştirmek için önerdiği tılsımlı bir şifredir. Amaç bir iletişim ve sıcaklık sağlamak olduğuna göre, selâmlaşmada kullanılan kelimelere takılmak yerine, ondan elde edilecek sonucu dikkate almak daha önemlidir.
            Dolayısıyla; yerine göre 'merhaba' 'günaydın' 'hayırlı sabahlar' 'iyi günler' 'iyi akşamlar' 'hayırlı geceler' gibi selâmlama kalıplarının kullanılması ve selâm verenin tercih ettiği kalıba göre karşılık verilmesi iletişimin sağlıklı olması bakımından önemlidir.''

            İlgi göstermenin en basit şekli ve biriyle aramızda bağ oluşturmanın ilk adımı sayılabilecek olan selâm verme, merhabalaşma; hiçte küçümsenecek bir davranış değildir. Az önce de söylediğimiz gibi; toplum; selâm vermenin, merhabalaşmanın yüreği yumuşatıcı etkisinden giderek uzaklaşmakta ve böylece hem kendine ve hem de bulunduğu çevredeki insanlara yabancılaşmaktadır. Ne var ki, inanılması güç ama, bir merhaba bazen bir hayat bile kurtarabilir. Nasıl derseniz; Yitta Halberstam ve Judith Leventhal’in “Küçük Mucizeler” başlığıyla naklettikleri yaşanmış hikâyeyi sizlere aktararak bu soruya cevap verelim:

             “1930'larda bir Polonya kasabası olan Prochnik'in saygın baş hahamı Samuel Shapira, kırlık bölgede insanı dinç tutan yürüyüşlere çıkmayı adet edinmişti. Sıcak, sevgi dolu ve merhametli kişiliğiyle tanınan haham yürürken karşılaştığı Yahudi olsun, olmasın herkese selâm vermeye dikkat ederdi. Günlük yürüyüşlerinde sürekli karşılaştığı insanlardan biri de, çiftliği kasabanın dışında olan Bay Mueller adında bir köylüydü. Haham Shapira, tarlasında harıl harıl çalışan çiftçinin yanından her sabah geçerdi. Haham başıyla selâm verir ve güçlü bir sesle “Günaydın Bay Mueller," derdi. Haham sabah yürüyüşlerine başlama kararı alıp da Bay Mueller'i ilk kez bu şekilde selâmladığında, çiftçi soğuk bir bakışla arkasını dönmüştü. Bu köyde, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasındaki ilişkiler iyi değildi; dostluklarsa çok nadirdi. Fakat haham yılmadı. Günlerce Bay Mueller'i içten bir merhabayla selâmladı. En sonunda çiftçi hahamın içtenliğine inanmış, onun selâmlarına şapkasını eğip gülümseyerek cevap vermeye başlamıştı. Bu olay yıllarca sürüp gitti. Her sabah haham Shapira,”Günaydın Bay Mueller! "diye sesleniyor ve Bay Mueller şapkasını eğip , "Günaydın Bay Haham!" diyerek karşılık veriyordu; ta ki Naziler gelene kadar.

            Haham Shapira ve ailesi, köydeki diğer tüm Yahudilerle birlikte toplama kampına götürüldüler. Shapira sürekli, bir toplama kampından diğerine sürülüyordu. En sonunda, onun son durağı olacak olan Auschwitz'e getirildi. Trende inip yere ayak bastığında, seçmelerin yapıldığı sıraya girmesi emredildi. Sıranın arkasında beklerken, uzakta kamp komutanının sopasıyla sağı solu işaret ettiğini gördü. Sola işaret ölüm anlamına geliyordu; sağ ise vakit kazandırıyor, hatta kurtuluş anlamına geliyordu. Kalbi hızla çarpıyordu. Sıra ilerledikçe komutana daha da yaklaşıyordu. Sıra ona gelmekteydi. Karar ne olacaktı; sağ mı, sol mu? Keyfi kararıyla onu alevlere atacak olan seçmeden sorumlu adamın yanına varmasına bir kişi kalmıştı. Bu nasıl bir adamdı? Binlerce insanı bir günde kolayca ölüme gönderebilen bu adam nasıl biriydi? Korkmasına rağmen sıra ona geldiğinde cesur bir şekilde komutanın yüzüne baktı. O anda ikisinin de bakışları birbirine kenetlendi. Haham Shapira komutana doğru yaklaştı ve yavaşça " Günaydın Bay Mueller! "dedi.  Bay Mueller’in soğuk ve hiçbir hissin okunmadığı gözleri bir an için seğirdi. O da alçak sesle , "Günaydın Bay Haham!" diye cevap verdi. Daha sonra sopasıyla işaret edip, güç bela fark edilen bir baş selamıyla bağırdı: " Sağa " Yaşama... !

            Az önce de yazdığımız gibi, bazen alınmasa bile, alınacağı güne kadar ısrarla selâm vermek, yaşanmış bu hikâyede olduğu gibi, insanın hayatını kurtarabilir. Haham Shapira hayatını kurtaracağını düşünmeden, sadece sevgi ve barış için veriyordu bu selâmı Bay Mueller’e… Ama sonunda hayatının kurtulmasına bile vesile olmuştu bir selâm…

            İnsanlar arasındaki “küçük şeyler” üzerinde durarak, bunları anlatarak, kişilerarası iletişimde bunların ne kadar önemli olduğunun sürekli altını çizen yazar ve akademisyen Üstün Dökmen’in de söylediği gibi; sadece insanlara değil, tabiattaki diğer varlıklara da merhaba demeli, selâm vermeliyiz belki de:

       Yola çıkınca her sabah,
       Bulutlara selâm ver.
       Taşlara, kuşlara, atlara, otlara
       İnsanlara selâm ver.
       Ne görürsen selâm ver.
       Sonra çıkarıp cebinden aynanı
       Bir selâm da kendine ver.
       Hatırın kalmasın el gün yanında
       Bu dünyada sen de varsın!
       Üleştir dostluğunu varlığınla,
       Bir kısmı seni de sarsın.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 M.Latif Çiçek
 22 Ağustos 2012 Çarşamba 17:55
Sevgili kardeşim, Yüreğine sağlık, buzdağını eritmenin sihirli cümlesi "önce selam, sonra kelam" dır. Tebessümle verilen selamın sadaka olduğunu kutlu sözle bildiriyor Allah Resulu.
 metin
 20 Temmuz 2009 Pazartesi 11:28
Ben, sen, o, biz, siz, onlar Anam, bacım, kardeşim, emmim, dayım, akrabam Bıkmadık mı kıtlıktan kuraklıktan Beraber çıkmadık mı orta asyadan. Yayılmadık mı dünyaya kuzey Kafkasya'dan Kimimiz Anadolu'ya, kimimiz Balkan'lara Kimimiz Rusya'ya, kimimiz Mezopotamya'ya Beraber yaymadık mı medeniyeti dünyaya. Yüz yıllardır el ele, gönül gönüle Birlik, beraberlik, kardeşlik içinde Devletler yıkarak, devletler kurarak Beraber hükmetmedik mi tüm uluslara. Beraber yanmadıkmı Arabistan çöllerinde Beraber savaşmadık mı Yemen ellerinde, Birlik, beraberlik, kardeşlik içinde Beraber ölmedik mi Çanakkalede. Beraber savaşmadık mı tüm düşmanlarla, Kafkasya'da, Kars'ta, Antep'de, Maraş'ta, Beraber yenmedikmi düşmanı İnönü'de, Sakarya'da, Omuz omuza çarpışmadık mı conkbayır'da Can verdik, kan verdik bu vatan uğruna, Hürriyetimiz ve özgürlüğümüz yolunda Kanımızdan rengini alan Al Bayrağımızla Beraber dökmedikmi düşmanı, Akdeniz'in sularına. Ben, sen, o, /Biz, siz, onlar Anam,becım, kardeşim, Emmim, dayım, akrabam Biz bir Millet'iz unutma Beraber çalıştık bu yurdun kalkınmasında Beraber yapıştık kara sabanın sapına Sevdik, sevildik, aşık olduk Canımız feda dedik, birbirimizin yoluna Hısım olduk, akraba olduk, dost olduk Kız alıp, verdik birbirimize Bir devlet kurduk kenetlenen yüreğimizle, Kim yan bakardı ki Türkiye Cumhuriyetine. Topla, tüfekle bizi yenemiyenler Bizi yönetmek isteyen devletler Taktik değiştirdi birden bire Böl, parçala, yönet dediler. Sinsice bir yılan gibi girdiler içimize, Böldüler sınıflara Türk, Kürt, Ermeni diye Akıttılar oluk gibi paraları, silahları, Kardeş kardeşi vursun diye. Ben, sen, o, /biz, siz, onlar Ayırım gözetmeksizin birbirimize Beraber çalıştık bu vatan için Beraber faydalandık nimetlerinden. Ayni kap'tan yedik, ayni tas'dan su içtik, El ele gittik hem döğüşe, hem eğlenceye Beraber horon tep'tik düğünlerimizde Beraber güldük, beraber ağladık, birlikte. Hakim olduk, savcı olduk, doktor olduk, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı olduk Sen, ben, Türk, Kürt ayırımı yapmadan Beraber hükmettik ülkemin kaderine. Sessizce bir yılan gibi içimize girenler Bölücü fikirlerle girdiler beyninize, Ayırmak istiyorlar eti kemik'ten Bizi düşman ettiler birbirimize. Sen ey... Özgürlük diye dağlarda dolaşan, Cebine üç kuruş,eline silah tutuşturulan Aç, sefil, perişan dağlarda mağaralarda yaşıyan Unutma..Her kurşun atışında,mezardan fırlıyor ata'n Döşediğin her mayında ölüyor insan, Kardeşin,anan,baban,hısım akraban Atalarımızı kanıyla kurulan bu vatan Her sıkılan kurşunla Kan ağlıyor kan. Gazeteler kan kokuyor,beyaz cam'da kan Dehşet saçıyor çarpışmalar, Senindir, benimdir, Toprağa düşen her can Yaptıranlar bakıp da gülüyor bıyık altından. İçim yanıyor, her gövde düştüğünde yere Halk galeyanda, bağırıyor,kahrolsun PKK diye, Yandaşlarınız düşmanların güdümünde Parçalanmaz bu vatan,Düşmedikçe en son can. Son sözlerim nasihat'tır sizlere Kırk bin can gitti, bu şiddete Bırakın silahları,dönün evinize Bitsin bu kan,bitsin bu işkence. Bekliyor sizi kurduğumuz vatan, Ay Yidızlı bayrağımızdır dalgalanan Yine birlikte oluruz,hem can hem canan Dinsin bir hiç uğruna akan bunca kan..............
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   Künye
Copyright © 2025 Erzurum Gazetesi